İsrail'in İstikrarsızlık Döngüsü

Ortadoğu'nun istikrarsızlık denkleminde İsrail'in güvenlikçi siyaseti merkezî bir çarpan. Gazze'de ablukayı derinleştirirken, Lübnan sınırında tırmandırdığı çatışma, Suriye'de yıllardır süren hava saldırıları ve Yemen–Kızıldeniz hattındaki gerilimlere dolaylı etkisi, bölgesel ekonomi-politiği doğrudan biçimlendiriyor. Son halka, Ekim 2025'te Gazze'ye insani yardım götüren Global SUMUD Flotillasının uluslararası sularda durdurulması oldu; 42 gemilik konvoyun neredeyse tamamı engellendi ve yüzlerce aktivist gözaltına alındı. Bu olay yalnızca hukuki bir tartışma değil; deniz taşımacılığı, sigorta primleri ve bölge risk primi açısından yeni bir kırılma anı.

Gazze'nin yıkımı, bölgenin tamamına yayılan ekonomik şokların birinci kaynağı. BM OCHA'nın verilerine göre 7 Ekim 2023'ten 28 Ağustos 2025'e kadar Filistin Sağlık Bakanlığı'nın bildirdiği 62.895 ölüm ve 158.927 yaralanma var; bu, insani felaketin ölçeğini gösterirken, altyapı tahribatı ve zorunlu göç nedeniyle üretim ve ticaret ağlarının dağılmasını kalıcılaştırıyor. Bu çapta bir yıkım, bölgesel enerji projelerine finansman iştahını bastırıyor; yatırımcıların risk modeli, "süreğen çatışma"yı artık temel senaryo olarak fiyatlıyor.

Lübnan cephesinde tablo daha soğuk ama bir o kadar sert. Dünya Bankası, 2024'te sınır çatışmalarının en az %6,6 gerçek büyüme kaybına yol açtığını hesaplıyor; UNDP'nin Temmuz 2025 raporu, MSME'lerin %15'inin kalıcı kapanış yaşadığını, turizmin GSYH içindeki payının %5,5'e gerilediğini ve tarım-imalatın ağır darbe aldığını saptıyor. Bu, yalnız Lübnan'ın çöküşü değil; Doğu Akdeniz'de liman ve lojistik kapasitesine duyulan güvenin çözülmesi demek.

"Suriye'de yeni bir cephe" yok; süreğen bir bombardıman rutini var. İsrail, Aralık 2024'ten beri her 3–4 günde bir hava saldırısı ortalamasıyla "düşük yoğunluklu ama sürekli" bir yıpratma stratejisi izliyor. Bağımsız izleme kaynakları, 2025 içinde 80–95 arasında operasyon kaydederken, hedef seti mühimmat depolarından devlet binalarına genişliyor. Bu vur-kaç modeli, Suriye'nin yeniden inşa beklentisini sürekli erteleyerek bölgesel kara taşımacılığı ve enerji iletim hatları üzerinde kronik bir belirsizlik üretiyor.

Kızıldeniz hattı ikinci stratejik kırılma noktası. Husilerin 2024–2025 boyunca artan saldırılarıyla Red Sea–Süveyş koridoru sarsıldı; analizler 190'dan fazla saldırı ve buna bağlı Cape of Good Hope rotasına kitlesel yönelimi not ediyor. Sonuç: mesafe ve süre artışı, navlun ve sigorta maliyetlerinde sıçrama, Süveyş gelirlerinde düşüş. Bab el-Mendeb'den geçen küresel deniz ticareti payı %10–12 bandında; bu boğazdaki her gerilim Asya-Avrupa tedarik zincirlerinin maliyetini katlıyor. İsrail'in Gazze ve Lübnan'daki tırmandırmaları Kızıldeniz'de risk fiyatlamasını daha da sertleştiriyor.

İran'la gerilim, enerji fiyatı kanalı üzerinden küresel refaha vergi gibi işliyor. Haziran 2025'teki tırmanmada Brent'in %4,4 bir günde sıçraması, jeopolitik şokların "fiyat elastikiyeti"ni bir kez daha gösterdi. Orta vadede Brent'in 70–78 $/varil bandında kalıcı şekilde yüksek seyri, enerji ithalatçısı ekonomilerde cari açık ve enflasyon yönetimini zorlaştırıyor; bölge kaynaklı her şok, para politikası ile maliye politikası arasında riskli bir ip cambazlığına dönüşüyor.

Katar'ın rolü, Avrupa enerji güvenliği açısından kritik. 2024'te AB'nin LNG ithalatının %12,1'i Katar'dan geldi; Doha'ya yönelik diplomatik-siyasi baskı ya da bölgesel tırmanma, AB'nin Rus boru gazına bağımlılığı azaltma stratejisinde yeni kırılganlıklar yaratıyor. Bu nedenle, İsrail'in krizleri yaygınlaştıran çizgisi, Avrupa'nın çeşitlendirme hamlesini de dolaylı biçimde sekteye uğratıyor.