Gazze'nin Çığlığı: İnsanlığın Sınavı ve Sessizliğin Utancı

Gazze Şeridi, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından birine tanıklık ediyor. 7 Ekim 2023'ten bu yana, İsrail'in yoğun bombardımanları, ablukası ve insani yardım engellemeleri, 2,3 milyon Filistinliyi hayatta kalma mücadelesinde yalnız bırakmış durumda. Açlık, susuzluk, hastalık ve ölümün gölgesinde, Gazze halkı her nefeste insan onurunun sınırlarını zorluyor. Uluslararası toplumun bu felakete verdiği tepki ise, bir avuç ülkenin cılız çabaları ile büyük bir çoğunluğun utanç verici sessizliği arasında sıkışıp kalmış.

Gazze'deki insanlar, hayal edilemeyecek bir yaşam savaşı veriyor. BM raporlarına göre, 1,1 milyon çocuk açlık pençesinde. Temmuz 2025'te 63 kişi açlıktan öldü; hastaneler, malzeme eksikliği nedeniyle çökmüş durumda. 620 Filistinli, yetersiz beslenme ve tıbbi yetersizlikten hayatını kaybetti. Gazze Belediyesi, su dağıtım vanalarına erişilemediğini, su kesintilerinin sağlık koşullarını felakete sürüklediğini bildiriyor. 1,9 milyon insan evsiz, sokaklarda plastik torbalar ve tahta parçalarıyla derme çatma barınaklar kuruyor. Çocuklar, dört yaşında su bidonları taşıyor, bir lokma ekmek için saatlerce kuyruklarda bekliyor. Mohammad Mahmoud'un sözleri, bu çaresizliği özetliyor: "İki gündür sadece mercimek yedik. Tuzlu su içiyoruz, çünkü başka çaremiz yok." Sağlık sistemi tamamen çöktü; 36 hastaneden sadece 17'si kısmen çalışıyor, çoğu yıkılmış ya da hasarlı. Yeni doğan bebekler, annelerinin yetersiz beslenmesi nedeniyle emzirilemiyor, enfeksiyon ve dehidrasyondan hayatını kaybediyor.

İsrail'in eylemleri, uluslararası hukukta savaş suçu ve soykırım olarak tanımlanıyor. Uluslararası Af Örgütü, İsrail'in yardım noktalarına yönelik saldırılarını "kasıtlı ve sistematik savaş suçu" olarak niteliyor. BM Özel Raportörü Francesca Albanese, İsrail'in Gazze halkını "yok etme kastı" taşıdığını belirtiyor. 60.138 kişinin öldüğü, 140.980 kişinin yaralandığı bu vahşette, kurbanların %70'i kadın ve çocuk. İsrail, su ve elektrik kaynaklarını keserek, hastaneleri, okulları ve ibadethaneleri hedef alarak, açlığı bir savaş silahı olarak kullanıyor. Haziran 2025'ten itibaren yardım noktalarına ateş açılması, 1.000'den fazla Filistinlinin öldürülmesiyle sonuçlandı. Uluslararası Adalet Divanı (UCM), Netanyahu ve diğer yetkililer hakkında soykırım suçlamasıyla tutuklama kararı çıkardı, ancak bu kararlar uygulanmadı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail'in beyaz fosfor gibi yasaklı silahlar kullanarak sivilleri hedef aldığını belgeledi. İsrailli yetkililerin söylemleri, niyetlerini açıkça ortaya koyuyor: "Gazze'de insan yaşamı mümkün olmayacak," diyen Giora Eiland'in sözleri, bu dehşetin manifestosu niteliğinde.

Uluslararası toplumun tepkisi ise, Gazze'nin çığlığına sağır kalmış durumda. Türkiye, krizin başından beri en aktif ülkelerden biri. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gazze'deki soykırımı kınayan makaleler yazarak ve uluslararası platformlarda konuyu gündeme getirerek dikkat çekti. Türkiye, insani yardım göndermeye çalışsa da, İsrail'in ablukası bu çabaları engelliyor. Güney Afrika, Uluslararası Adalet Divanı'na soykırım davası açarak önemli bir adım attı. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, Gazze'deki kıtlığı "insan yapımı felaket" olarak nitelese de, somut yaptırımlar konusunda sessiz. BM, UNICEF ve UNRWA, acil ateşkes ve yardım çağrıları yapsa da, bu çağrılar İsrail tarafından görmezden geliniyor. ABD, İsrail'e 14 milyar dolarlık yardım sağlayarak ve UCM kararlarını reddederek, soykırıma dolaylı destek veriyor. Almanya, İsrail'in "kendini savunma hakkı"nı savunurken, Fransa, İtalya ve diğer birçok Avrupa ülkesi, cılız kınamalarla yetiniyor. Katar, El-Cezire gazetecilerinin öldürülmesine rağmen dava açmadı. 193 BM üyesinden yalnızca bir avuç ülke somut adım attı; çoğunluk, ya diplomatik açıklamalarla geçiştiriyor ya da tamamen sessiz.