Enflasyon Tuzağı ve Jeopolitik Fırtına

Türkiye, enflasyonu kontrol altına almaya çalışırken hem jeopolitik risklerle hem de bütçe üzerindeki ağır yüklerle boğuşuyor. OVP'nin çizdiği yol haritası ve TCMB'nin faiz kararları önemli ipuçları veriyor ama rakamlarla hayat arasındaki mesafe giderek büyüyor.

OVP: Hedefler Kağıt Üzerinde

Orta Vadeli Program (OVP) ekonomiye üç yıllık bir çerçeve çiziyor. Programda 2025 için enflasyon hedefi %28,5, 2026'da %16, 2027'de %9, 2028'de %8. Büyüme hedefi 2025 için %3,3, sonraki yıllar için kademeli artış öngörülüyor. İşsizlik oranının ise 2025'te %8,5'e gerilemesi planlanıyor.

Ama gerçekler daha farklı. Ağustos itibarıyla enflasyon %32,9. Yani 2025 hedefi şimdiden aşılmış durumda. Kur tarafında da OVP 2025 için ortalama 39,63 TL öngörüyor. Bugün dolar 41 TL'nin üzerinde. Hedef ile piyasa arasındaki fark, programın gerçekçiliğini tartışmaya açıyor.

Bütçe Açığı: Depremin Gölgesinde

OVP, bütçe açığının milli gelire oranını 2025'te %3,6 olarak öngörüyor. Ancak Kahramanmaraş merkezli depremin toplam maliyeti resmi hesaplamalara göre 148,8 milyar dolar. Bu rakam yalnızca yeniden inşa değil, sosyal destek ve altyapı harcamalarını da kapsıyor.

Depremin maliyeti, zaten yüksek olan faiz giderleriyle birleşince bütçeyi ağır baskı altına aldı. 2023–2025 döneminde faiz ödemelerinin toplamının 2,99 trilyon TL'yi bulması bekleniyor. Yani devletin kasasından her geçen gün daha fazla kaynak yalnızca borç faizi için çıkıyor. Bu durum, eğitimden sağlığa kadar birçok kalemde harcama alanını daraltıyor.

TCMB: İndirim Var, Ama Sıkılık Devam

Merkez Bankası eylül toplantısında faizi %43'ten %40,5'e indirdi. Karar metninde "enflasyonun ana eğilimi yavaşladı" denirken, "fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı duruş sürecek" mesajı verildi.

Yani TCMB bir yandan ekonomiye nefes aldırmak için indirim yapıyor, öte yandan piyasaya "henüz gevşemedik" uyarısı gönderiyor. Ama vatandaş için tablo hâlâ ağır: markette, pazarda, kirada fiyatlar resmi hedeflerden çok daha hızlı artıyor.

Jeopolitik Fırtınalar

Türkiye'nin ekonomisi yalnızca içerideki kararlarla değil, dışarıdaki gelişmelerle de şekilleniyor. Suriye sınırındaki hareketlilik, Gazze'deki çatışmalar ve NATO–Rusya dengesi, savunma harcamalarını artırıyor. Bu da doğrudan bütçeye yansıyor.

Öte yandan Türkiye'nin arabuluculuk girişimleri — Somali–Etiyopya, Ortadoğu barışı ve Suriye sonrası süreç — diplomatik alanda yeni kapılar açıyor. Savunma sanayi ihracatındaki artış, ekonomiye gelir olarak dönebilecek potansiyel sunuyor.