Yaşadıkları süre içinde hak ettikleri kadar sevgi ve saygı göremeyen ama toprak olup gittikten sonra gerçek değerlerini, vizyonlarını, üstün karakterlerini kavrayabildiğimiz pek çok ünlümüz var. Eminim listenin sonu gelmeyecektir. İşte ilk aklıma gelenler:
NAZIM HİKMET: Yaşadığı dönemde görmediği eziyet kalmadı. Özgürlük ve adalet adına kaleme aldığı her mısra, insanlığa rehberlik edecek birer manifesto niteliğindeydi ama vatanına hasret şekilde gurbette öldü.
NECMETTİN ERBAKAN: Siyasi vizyonu bir yana, Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli mühendislerden biriydi. Yaşarken muhaliflerinin dalga geçtiği "ağır sanayi hamlesinin" aslında neyi işaret ettiği, vefatından yıllar sonra herkes tarafından anlaşıldı.
TURGUT ÖZAL: Liberal-muhafazakar siyaset sentezinin dünya üzerindeki en başarılı uygulayıcısıydı. Özellikle Türkiye'nin kabuğunu kırmasını sağlayan ekonomik devrimlerinin değerini kavrayabilmek için ne yazık ki yılların geçmesi gerekti.
KAZIM KARABEKİR: Tarihte hak ettiği değeri bulamayan karakterler arasında bana göre başı çekenlerden biriydi. Atatürk ile İnönü'nün daima gölgesinde kalmasına rağmen ne kadar önemli askeri ve stratejik başarılara imza attığı yıllar sonra çoğunluk tarafından kabul gördü.
NEŞET ERTAŞ: Yaşarken UNESCO tarafından "Korunması gereken kültürel miras" ilan edilen Bozkırın Tezenesi, özellikle büyük kentli burjuvazi tarafından yıllarca görmezden gelindi. Koca profesörler tarafından bile "tanınmaması", şanssızlığı değil, şansı oldu bence. Çünkü bu monşerler ondaki cevheri keşfetselerdi, altını oymak için fazla mesai yaparlardı. Neyse ki vefatından sonra hayran kitlesi halka halka genişledi.
FERDİ TAYFUR VE MÜSLÜM GÜRSES: Eserleri, 90'lı yılların ortalarına kadar "Minibüs şarkıları" diye aşağılandı. Müziklerinin barındırdığı felsefenin "kentli aydınlar" tarafından fark edilmesi yıllar aldı. Bir zamanlar ona neredeyse iğrenerek bakan sosyete dilberlerinin, Müslüm Gürses şarkı söylerken ellerinde kadehlerle sahnenin kenarında yere oturduklarını görmek de şu gözlere nasip oldu...
Millet bu "tarife" ile nasıl evlensin
Aile yılında hâlâ başlık parası geleneğinin "tüm şiddetiyle" sürdüğünü görmek üzücüydü. Haber bülteninde, oğluna kız istemeye giden bir babanın şu isyanına şahit oldum:
"Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun, burada kim haklı kim haksız Ankara'nın ücra bir mahallesi, kıyıda köşede bir gecekondu! Ben gecekonduyu küçük görmüyorum, yanlış anlaşılmasın. Gittik tanıştık, baktık iyi bir aile, hoşumuza da gitti. Bize 'Kızı vereceğiz' dediler. Ama ondan sonra elimize bir liste tutuşturdular. Bakın şimdi kız tarafının istediklerine: