Hafta sonu geç saatlerde dizilerin kaosundan, haberlerin vahşetinden, okumuş cahillerin yarışmalardaki rezil hallerinden yorulduğum bir anda biraz kafayı dağıtmak için rotamı belgesel kanallarına çevirdim. Niyetim, kirlenen ruhumu doğa belgeselleriyle çitilemekti. Ama nerdeee
National Geographic'de ünlü David Attenborough'un sunduğu Okyanuslar belgeselini izlerken insanlığımdan utandım. Hani şu çelik pençeleriyle denizin tabanını kazıyıp trolle avlanmak adına denizlerin gırtlağına çökenler var ya, hah işte onlara pek çok ülke tarafından yılda 20 milyar dolar teşvik veriliyormuş... Yuh denmez de ne denir şimdi Onların okyanuslarda bıraktıkları çölleşme izleri uydulardan bile görülüyor artık. Ne deniz tarağı bahçeleri bırakmışlar, ne deniz çayırı ne de mercan resifi... Okyanuslara nükleer kış yaşatıyormuşuz meğer...
Dinozorları yok eden göktaşı felaketinden bile kurtulan köpekbalıklarını, deniz kaplumbağalarını ve yunusları ağlarda, parakete oltalarının ucunda can çekişirken izlemek öyle içimi acıttı ki...
Sözde, belgesel izleyip ruhuma masaj yapacaktım. Sabaha kadar uyku tutmadı vallahi... David Attenborough'un "Hepsi senin yüzünden" diye bağırıp boğazıma yapıştığı kaç karabasandan kan ter içinde uyandım, hatırlamıyorum.
PASAPORTLARDAKİ "TURKEY" GERÇEĞİ
Cumartesi günü Okur Mektupları köşemizde çocukluk arkadaşımdan gelen bir eleştiriyi sizlere nakletmiştim. Arkadaşım Nejat Özkaleli, yeni aldığı pasaportun üzerinde neden hâlâ Türkiye yerine "Turkey" (Hindi) yazdığını sorguluyor ve bunda Dışişleri Bakanlığı'nın ihmali olduğunu belirtiyordu.
Konuyla ilgili Dışişleri Bakanlığı'ndan bir bilgilendirme notu geldi. Dışişleri, pasaportların İçişleri Bakanlığı tarafından verildiğini ve sadece yeşil pasaportlardan sorumlu olduklarını ifade etti.
Konuyu detaylıca araştırdığımda ise üzerinde "Turkey" yazan pasaportların bir dönem çok yüklüce sipariş edildiği için arada stokların eritilmesi adına kullanıldığı, bunlardan birinin de bizim Nejat'a denk geldiği bilgisine ulaştım.
PAZAR EĞLENCESİ
Adam, otomobil almayı düşünüyor. Gazetedeki ilanlara bakıyor. Derken, o da ne, "250 dolara Mercedes..." Yanlış basılmış deyip sayfaları çeviriyor. Ertesi gün yine aynı sayfa, yine aynı ilan. Sahibini arayıp aracı görmek için randevu alıyor. Gittiğinde onu alımlı bir kadın ve pırıl pırıl bir otomobil karşılıyor. Adam her ihtimale karşı 250 dolarlık fiyatı yeniden doğrulatıp, belgeleri imzalayarak aracı alıyor. 5 dakika sonra dayanamayıp geri dönüyor ve kadına soruyor: "Çok affedersiniz, bu arabayı niye bu fiyata sattınız Anlatın yoksa delireceğim." Kadın cebinden bir mektup çıkartıp cevap veriyor:

17