Jön Türkler ve 28 Şubat

Tarihçi Murat Bardakçı, muhalif ittifaktaki altı partinin yuvarlak masa toplantısını "Jön Türkler'in üçüncü kongresi" diye özetlemiş. Elhak doğru ve yerinde bir tespit. İlk ikisinde Paris'te toplanan Jön Türklerin hedefinde Sultan Abdülhamid Han vardı. Amaçlarına ulaştılar Koskoca Osmanlı İmparatorluğu parçalandı, İstanbul bile sekiz sene İngiliz işgalinde kaldı. Nasıl gittikleri de ayrı bir tartışma konusu ya, neyse! Şimdi hedefte, o devi yeniden ayağa kaldırmak için yirmi yıldır canını ortaya koyan Recep Tayyip Erdoğan var. Tarih tekerrürden ibaret. Yarın, Türkiye'nin uğradığı son büyük ihanetlerden 28 Şubat darbesinin yıl dönümü. En az 400 milyar dolarımızı hortumlayan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin fişini Batı'ya ve İsrail'e daha güçlü bağlayan, Batılı efendileri adına muhafazakâr-milliyetçi kesimi "düşman" sınıfına koyan, Sessiz çoğunluğa "Ben sizin seçtiğiniz iktidarı tanımıyorum. Ya benim istediklerimi seçersiniz ya da ben istediklerimi işbaşına getiririm" diyen, Anadolu sermayesini ezip geçen, Batı'dan, NATO'dan bağımsız millî politika yürütenleri saf dışı bırakan bir büyük ihanetin 25'inci yılı yarın. Şu cüretkâr tavra bakın ki, bugünün Jön Türkleri de yarın, yani tam da 28 Şubat'ın yıl dönümünde bildiriyi yayınlayıp, 'eskiye dönüşü' vadedecekler bize. Haydi, gözümüz aydın! Erdoğan, 28 Şubat'ın ağır sancılı döneminde, ezilen halkın en büyük umudu olarak doğmuştu. "28 Şubat bin yıl sürecek, bizden kurtulamayacaksınız" diyenlere inat, millet cevabını beş yıl sonra verdi. İşbaşına getirilen bu halk kahramanının arkasında ne ABD vardı, ne Avrupa ne de bir başka ülke. Bu yüzden hesabını sadece halka verdi. Bıçak sırtı imtihanlardan geçti, bir kere bile millete sırtını dönmedi; ötesi ne der diye dert edinmedi. İşte böyle bir liderle milletin kucaklaşmasına vesile olan 28 Şubat'ın yıl dönümünde Jön Türkler yine sahnede. Siz isterseniz 'ittihatçılar' da diyebilirsiniz onlara. Kökü ta İngiliz oyunlarıyla devletin başına bela olan, mason Sadrazam Reşid Paşa'ya uzanan bir damardan bahsediyoruz. Hep olduğu gibi; solcu, milliyetçi, dindar, demokrat maskeleri altında çıktılar tekrar sahneye. Tek hedefleri var; Erdoğan'ı devirmek ve 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz darbelerine zemin hazırlayan çürük sisteme Türkiye'yi geri döndürmek. Vadettikleri parlamenter sistem, 28 Şubat'ı da içine alan 1990'larda nasıl bir belaydı, unutmadık henüz. PKK'nın en çok azdığı, köyleri basıp toplu katliamlar yaptığı, PKK'nın siyasi kolunun Meclis'e girdiği, DHKP-C'nin şehirleri kan gölüne çevirdiği, FETÖ'nün yapılanmasını tamamlayıp Genelkurmay Karargâhında bile ağırlandığı, siyasetin allak bullak olduğu, karanlık cinayetlerin ve suikastların eksik olmadığı, hükûmetlerin bir sene zor ayakta kalabildiği, Türkiye'nin kendi içiyle uğraşmaktan etrafına bakmaya fırsat bulamadığı kapkaranlık bir dönemdi o yıllar. İşte buraya dönüş vaadiyle sahneye çıkıyorlar. Zaman öyle şeyler gösteriyor ki 28 Şubat'ın kadrine uğramış merhum Necmettin Erbakan'ın partisi de, 28 Şubat'çılara karşı olduğunu zannettiğimiz dönemin İçişleri Bakanı da şimdi 28 Şubat'çıların intikamı için toplanan masada! Aralarında bir dönem Erdoğan'ın en yakınında bulunmuş isimler de var ki, ne karanlık bir ülke olduğumuzun göstergesi. Sürpriz olmayan bir tek CHP. Bir de "gizli ortak" olarak tutulan, bundan da rahatsızlığını ifade eden Taşnak partisi HDP. Murat Bardakçı, Paris'te Abdülhamid'i devirmek için yapılan birinci ve ikinci Jön Türk kongrelerinden farklı olarak, Ankara Ahlatlıbel'de Erdoğan'a karşı toplanan masada en azından doğrudan "dış müdahale" isteyenlerin olmadığını, Önceki kongrelerde olduğu gibi "Taşnak" ve "Duruşak" gibi bağımsızlık için çalışan örgütler ile Haçadur Malumyan misali ayrılıkçı liderlerin çağrılmadığını, Bu sebeple son kongrenin "millî" olduğunu yazmış. İşte buna itirazım var. O masada HDP'nin olmadığına inanmak, CIA örgütü FETÖ'nün kurdurduğu ya da yönetimini ele geçirdiği güdümlü partilerin millî çizgide kaldığını zannetmek fazla iyimserlik olur. Hele hele o parti genel başkanları haftada bir yabancı elçi masasında poz veriyorsa İktidara geldiklerinde teröristleri serbest bırakmayı, sızdıkları kamu kurumlarına döndürmeyi vadediyorsa Batı ülkeleri ne isterse yapacaklarını, Suriye'den çıkacaklarını, S-400'lerin fişini çekeceklerini, nükleer santrali durduracaklarını, Ege'de ve Akdeniz'de Batı ne istiyorsa yapacaklarını taahhüt ediyorsa Açıkça söyleyemeseler de, işbaşına geldiklerinde millî savunma projelerinin tamamını durduracaklarından şüphe etmiyorsak bu kişilerin Bu da yetmezmiş gibi, hazırladıkları ORTAK ANAYASA TASLAĞI'nda