Evlerimizin neşe saçan kızı yutkundu ve gitti!

Siyah beyaz TRT günleri. Rahmetli Halit Kıvanç stüdyodaki kalabalığa yaklaşıp birine adını soruyor. Söylüyor adını soyadını, yanındakine geçiyor onun da soyadı aynı. Sonra bir diğerine derken 7 kişi, soyadları hep aynı.


Biz aslında 9 kardeşiz diyor sarışın, çok güzel genç bir kadın. Fakat yıllardır bir araya gelemedik işte, sayenizde bugün 7 kardeş beraberiz...


Neden diye sormuyor Kıvanç, biliyor aslında iki eksik kardeşin yıllar önce Çocuk Esirgeme Kurumu'na verilmek zorunda kaldığını ve bu ailenin hayatındaki dramı!


Böylesi fakirlikten gelmiş işte o güzel kadın. Ailesine bakmış, para kazanmaya başlayınca kardeşlerini okutmuş, kendini ve yaptığı işi Türkiye'ye kabul ettirmiş.


Ankara'da Devlet Opera ve Balesi'nde terzilik yapan annesi sayesinde 4 yaşında bale ile, 8 yaşında tiyatro ile tanışmış. O oyun senin, bu oyun benim 17'sinde Ankara'dan çıkıp İstanbul'a gelmiş. Geliş o geliş...


İstanbul'da Çolpan İlhan ve Sadri Alışık kol kanat gerdi ona. Bir yandan dikiş dikti, bir yandan tiyatrolarda oynadı, seslendirme yaptı.


Mücap Ofluoğlu'nun Arena Tiyatrosu, Muammer Karaca-Toto Karaca'lar, Gülriz Sururi-Engin Cezzar'lar, Anadolu turneleri...


Sonra bir gün Toto Karaca sahnede o kuliste... Karaca süslü bir elbise giymiş 'Fındık Kurdu'nu söylüyor. Dikkat kesildi. Nedir bu dedi oradakilere, 'kanto' dediler. Kanto denilen şey de ne


İlk işi araştırmak oldu... Tuluat tiyatrosunda oyundan önce kadın sanatçıların şarkı söyleyip dans ederek yaptıkları gösteriydi kanto. Büyük ve Küçük Amelya Hanımlar, Büyük ve Küçük Virjin Hanımlar, Tereza Hanım, Madam Pepron, Zarife Hanım, Şamran Hanım 1930'lu yılların ünlü kantocularıydı ama, takvimler 1968'i gösterirken artık kantocu falan kalmamıştı ortalıkta. Arada Toto Karaca gibi tek tük isimler vardı.


İlk Mücap Ofluoğlu söyledi, "Sen kanto yap kızım" dedi...


Küçük Virjin'in oğlu tuluat sanatçısı Niko ve İsmail Dümbüllü'nün çok katkısı oldu sonra. Tango bestecisi Fehmi Ege ona arşivini, yıllardır söylenmemiş kantoların kapısını açtı. 1930'ların kantolarını topladı, modernleştirip kendi repertuarını hazırladı.


O sarışın güzel kadın, ünü çok yakında Türkiye'den dünyaya yayılacak Kanto Kraliçesi Nurhan Damcıoğlu'ydu artık!


Sahneye çıkmadan daha perdenin arkasından sesi gelirdi. Ay ay ay'ları... Amaaaaan'ları ve Allaaaaaaaaah'ları.


O bir Allaaaaaaah dediğinde kadını erkeği büyülenmiş gibi olurdu. Kimse yadırgamazdı müthiş enerjisi ile göbekler atmasını, gerdan kıvırmasını, 'yangın var, yangın var' demesini, 'yetişin a dostlar ben yanıyorum' demesini!


Tek kanallı TRT döneminde Ramazan aylarının değişmez ismiydi... Memlekette Ramazan Nurhan Damcıoğlu'suz olmazdı.


Alışkanlık o hale geldi ki yıllar sonra hala Ramazan ayına özel sanatçı muamelesi gördüğü için tatlı sert şunu dedi: Ben Ramazan pidesi miyim


Bazı gazino programlarında halkın arasına iniyor millete şakalar yapıyor, misal yaşlı bir amcanın dizine oturup kanto söylüyordu. Onu en çok alkışlayanlar ise o adamların eşleri oluyordu. Uuuufacıksın, teeefeciksin, sen bir meeeeleksin diyerek 98'lik oryantal oynayan Nurhan'ı yaşlısı genci, çocukları, kadını erkeği, valisinden belediye başkanına, bakanından başbakanına kadar herkes çok seviyordu.