Truman...
Kartpostallardan fışkırmış güzellikte bir ortamda yaşamaktadır.
Herkes onu çok sever.
Herkes ona hayrandır.
Dünya adeta onun etrafında döner.
Tanıdığı veya tanımadığı tüm insanlar imrenilecek derecede mutlu yaşamaktadır, herkesin işi gücü yerindedir, herkes sağlıklıdır, herkes huzurlu bir hayat sürmektedir, herkes güvendedir, her sabah güne keyifle başlayıp, hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadan, herhangi bir sorun yaşamadan, her akşam neşeyle evlerine dönmektedirler, evleri şahanedir, parkları-bahçeleri muhteşemdir, hava bile hep pırıl pırıldır.
Aslında, sanal bir dünyadır.
Farkında olmadan muazzam bir yalanın içindedir.
Yaşadığı hayatı gerçek zanneder ama, onun dışında herkes bunun sahte olduğunu bilir, sosyal çevresindeki herkes rol yapar, mesai arkadaşları, komşuları, dostlukları hep sahtedir.
Gerçek zannettiği hayatı, kameralarla anbean takip edilir, televizyonlardan 24 saat aralıksız canlı olarak yayınlanır. Çünkü, gerçek zannettiği hayatı şovdan ibarettir.
İşine, ilişkilerine, gündelik yaşamına dair her kararı kendisinin verdiğini düşünür ama, öyle değildir, hayatının her saniyesini başkaları kontrol eder, karar vermesini etkileyen senaryolar üretilir, o hiç farkında olmadan, o senaryoların yönlendirmesiyle kararlar alır, zihinsel yetilerini kullanması, duygularının sesine kulak vermesi, sorgulaması engellenir, geleceğe dair hayalleri bile senaryolarla manipüle edilir.
Gerçeklerden koparıldığı hissine kapıldığı zaman, etrafında olan biten tuhaflıklardan şüphelendiği zaman, derhal sanal korkular devreye sokulur, özel efektlerle korkular yaratılır, o korkuların esiri yapılır, o korku bariyerlerinin içinde yaşar, kendisine çizilen korku sınırlarının dışına adımını bile atmaya cesaret edemez.
Onun ruhu bile duymaz ama, kapitalizmin stüdyosu olan o sanal dünyada her şey satılıktır… O herkes gibi normal yaşadığını, anormal hiçbir şey olmadığını düşünürken, hayatına ürün yerleştirme şeklinde reklamlar monte edilir, etrafındaki insanlar sanki onunla sohbet ediyormuş gibi yaparak, aslında marka tanıtımı yaparlar, onun özel hayatını kullanarak, ekran başındaki hedef kitleyi etkilerler, onun sayesinde şakır şakır satış yaparlar, o yüksek standartta yaşadığını zannederken, onun sırtından servetler kazanırlar.
O asla bilmez ama, gerçek hayatta onun haline üzülen insanlar vardır.
Ona ulaşmaya, onu gerçeklerden haberdar etmeye çalışırlar, nafile tabii.
Yaşadığı sanal dünyanın dışına çıkmaya cesaret edebilmesi için, gerçeklerle yüzleşebilmesi için, kendisine kendisinden başka hiç kimse yardım edemez.
★
Sinema tarihinin en çarpıcı senaryolarından biriydi, "algı yönetimi" tabir edilen yönlendirme faaliyetiyle, bir insana, bir topluma, neler yapılabileceğini gösteren, sarsıcı bir Hollywood filmiydi.
★
"Yerli ve milli" lafını duyunca, nedendir bilmem, benim aklıma ister istemez bu "Truman Show" geliyor.
★
Yerli ve milli savaş uçağı diyorlar, aslında motoru Amerikan, yerli ve milli tank diyorlar, motoru Güney Kore, yerli ve milli otomobil diyorlar, motoru Alman, yerli ve milli uçak gemisi diyorlar, aslında uçak inip kalkamıyor.
★
(Yerli ve milli savaş uçağı denilen uçağımız için, önce İsveç'e gittiler, Saab'la anlaşma imzaladılar, Saab'ı otomobil markası olarak tanıyoruz ama, Saab aslında savunma sanayi şirketi, uçak motoru üretiyor. Sonra Sonra nedendir bilinmez, Saab'tan vazgeçtiler, direksiyonu ABD'ye kırdılar, Lockheed Martin'le masaya oturdular, yerli ve milli dedikleri motor için teklif aldılar. Sonra Sonra nedendir bilinmez, Lockheed Martin'den vazgeçtiler, direksiyonu İngiltere'ye kırdılar, İngiltere'nin en büyük savunma sanayi şirketi British Aerospace Systems'la anlaşma imzaladılar, sayın ahalimize söylemediler ama, yerli ve milli dedikleri uçağımızın motorunu Rolls Royce üretecekti, Rolls Royce'u da otomobil markası olarak tanıyoruz ama aslında dünyanın en büyük ikinci uçak motoru üreticisi, hatta, bu anlaşma çerçevesinde Rolls Royce'un uçak motoru fabrikası kurması için Bandırma'da bir milyon metrekarelik arazi bile satın alınmıştı. Sonra Sonra yine acayip bir şey oldu, zaten bu iktidar döneminde acayip olmayan hiçbir şey yok, acayip bir şey oldu, 2019 yılında Paris Havacılık Fuarı'nda açıklandı, yerli ve milli denilen savaş uçağımızda General Electric F110 G120 turbofan motor kullanılacağı müjdelendi. Motorun teknik adı buydu. Peki neydi bu, General Electric F110 G120 turbofan denilen motor Bildiğin F16 motoruydu! Beşinci nesil savaş uçağı denilen uçağımıza, dördüncü nesil motor takacaklardı. Amerikan F16'ları 1974 yılından beri, 50 yıldır uçuyor, yarım asırlık uçağın motorunu kaportaya takıp, beşinci nesil yerli ve milli savaş uçağı dediler. Bu motor 2022 yılında teslim edildi, kaportaya monte edildi, 2024 yerel seçiminden önce sayın ahalimizden oy toplamak için 13 dakikalık uçuş gerçekleştirildi. Aslına bakarsanız, ABD'den altı tane motor aldılar, ikisini bu uçurdukları uçağa taktılar, uçağımız iki motorlu, elimizde dört motor daha var, iki uçağın daha montajını yapabiliriz, dördüncü uçağı yapamayız, motor yok. Hakan Fidan aslında işte bu anlattıklarımı itiraf etmiş oldu.)