Türk
Bölücü terör örgütü "pozitif entegrasyon" talebiyle Anayasa'daki vatandaşlık tanımını değiştirmek istiyor, sayın sarayımızın iletişim başkanlığı 15 Temmuz vesilesiyle caddelere afişler astı, "Türk" diyememişler, "milletin adı Türkiye" demişler, eşzamanlı olarak, ABD'nin Ankara büyükelçisi akıl verdi, "Osmanlı'nın millet sistemi çok iyiydi" dedi.
★
Türk alerjisi var.
★
İngiliz diyebilirsin, Alman diyebilirsin, Fransız diyebilirsin, Rus, Japon, İtalyan, Yunan, Arap diyebilirsin, Türk dersen, olmuyor. Fıkraları revize etmek gerekiyor... Bir Alman, bir İngiliz, bir Fransız, bir Türk, ıssız bir adaya düşmüşler, Türk olanı demiş ki, arkadaşlar, lütfen bundan böyle fıkralarınızda bana Türk demeyin, Türkiyeli deyin!
★
Alman malı diyor, Fransız öpücüğü diyor, İtalyan makarnası diyor, Yunan adası diyor, Rum kesimi diyor, Rus salatası diyor, Arnavut ciğeri diyor, Macar salamı diyor, Bulgar kaşarı diyor, Gürcü şarabı diyor, Japon balığı diyor, Arap atı diyor, İngiliz futbolu diyor, Sırp basketbolcu diyor, Türk demeye dili varmıyor.
★
Bu zihniyete göre mesela, Türk Bayrağı dersen, ırkçısın, Türkiyeli bayrağı dersen, demokratsın. Türkiyeli milli takımı, Türkiyeli silahlı kuvvetleri, Türkiyeli hava yolları, Türkiyeliçe, Türkiyeli lirası, Türkiyeli Standartları Enstitüsü, Türkiyeli tiyatrosu, Türkiyeli kahvesi, Türkiyeli lokumu, Türkiyeli hamamı diyeceksin mesela, Türk hamamı dersen, faşistsin.
Fıkraları revize ettiğimiz gibi, tarihi de komple baştan yazmamız gerekiyor, Jöntürkiyeliler mesela, Divanu Lügati't Türkiyeli, Kuzey Kıbrıs Türkiyeli Cumhuriyeti ve elbette, Türkiyeli Cumhuriyeti!
★
Altını çizerek okuyun lütfen... 1935 yılıydı, Atatürk'ün manevi kızı Afet İnan, Cenevre Üniversitesi'nde okuyordu, üniversitenin etnografya müzesini kuran ve o dönem Avrupa'nın en önemli antropoloğu olan Profesör Eugene Pittard'ın öğrencisiydi, Türk milletinin özellikleri hakkında tez hazırlıyordu, Atatürk'ten yardım istedi, Türk milletinin özelliklerini yazmasını rica etti, Atatürk de çalışma masasına oturdu, kendi el yazısıyla, kurşun kalemle, iki küçük not kağıdına "Türk" tanımını yazdı... "Bu memleket" diye başladı, "bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu, bu sahne, yedi bin senelik Türk beşiğidir, bu beşik, tabiatın rüzgarlarıyla sallandı, beşiğin içindeki çocuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk, tabiatın şimşeklerinden yıldırımlarından kasırgalarından evvela korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı, onları tabiatın babası olarak tanıdı, onların oğlu oldu, bir gün, o tabiat çocuğu, tabiatın kendisi oldu, şimşek oldu, yıldırım oldu, güneş oldu, Türk oldu, Türk budur" dedi.
★
Bizzat Atatürk tarif etti, tabiatın kendisidir, yıldırımdır, kasırgadır, güneştir, tüm etnik kökenleri bünyesinde barındıran "ne mutlu Türküm diyene" kavramının ruhu, işte budur.
Türklük, kan tahlili değildir, bu şuurdur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yedi bin senelik Türk beşiğidir.
★
(Tarikat cemaat zırcahil atmosferi ve kendini entelektüel zanneden ikinci cumhuriyetçi çakma aydınlar, "Türk" kavramının Cumhuriyet'le beraber icat edildiğini sanıyor, halbuki, 1909'da mesela, yani Cumhuriyet'i boşver, Kurtuluş Savaşı'ndan bile 10 yıl önce Türk Derneği kuruldu bu topraklarda... 1911'de Türk Yurdu Cemiyeti kuruldu. Cumhuriyet'in c'sinden bile kimsenin haberi yokken, 1912'de Türk Ocakları kuruldu.)
★
Mustafa Kemal Atatürk izah ediyor, "arkadaşlar" diyor, "gidip Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla beni yenemez" diyor. Türk budur.
★
Herkes ayağını denk almalıdır. Türk milleti bu vatanı gazeteden biriktirdiği kuponla almadı. "Türk demeyelim Türkiyeli diyelim" demek, sadece eşyanın tabiatına aykırı olmakla kalmaz, bizatihi tabiata aykırıdır, hayatın olağan akışına aykırıdır.
★
ABD büyükelçisinin tavsiye ettiği "Osmanlı millet sistemi" meselesine gelirsek...
★
1923 yılında, Cumhuriyet ilan edilir edilmez, bismillah ilk iş olarak çıkarılan kanunlardan biri hangisiydi biliyor musunuz, Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Meslekler Kanunu'ydu. ünkü... Osmanlı'da, yani Cumhuriyet'ten önce bu topraklarda, ticaret ve üretim tamamen yabancıların elindeydi, ekonomi tamamen yabancıların kontrolündeydi. Elbette biz Türklerin kafası da ticarete çalışıyordu ama, Türkler ticaretten özellikle dışlanmıştı, oyunun dışına atılmıştı. Maalesef günümüzde bu gerçek hâlâ inkar ediliyor ama, Cumhuriyet'ten önce bu topraklarda her milletle ticaret yapılıyor, kendi vatanında Türklerle ticaret yapılmıyordu. Kelimenin tam manasıyla "ırkçı" bir engeldi. Yabancı tüccarlar egemen oldukları mesleklere ve saraydan imtiyazını kaptıkları işlere, Türkleri asla sokmuyorlardı. Türkler herhangi bir meslek kolunda çırak bile yapılmıyordu, kalfa olamıyorlardı, dolayısıyla herhangi bir meslekte ustalaşamıyorlardı. Hani bugün hiç utanmadan "Türk demek ırkçılık" filan deniyor ya, asıl ırkçılık işte buydu, eğer Türksen, herhangi bir meslekte çırak bile yapılmıyordun. Böyle olunca ne oluyordu, zaten yoksul olan Türkler, kendi topraklarında iyiden iyiye yoksullaşıyordu, zaten zengin olan yabancılar ise, bizim topraklarımızda iyice zenginleşiyordu. Bakın dikkat buyurunuz lütfen, 400 yıldır bu topraklarda yaşadıkları halde, 400 yıldır bu topraklarda doğup büyüdükleri halde, 400 yıldır bu topraklarda ticaret yaptıkları halde, hâlâ Türkçe bilmeyen yabancılar vardı. Osmanlı döneminde ticaret odalarında tamamen yabancılar hakimdi, borsalarda tamamen yabancılar hakimdi, ithalat ihracatta Türklerin payı yüzde iki bile değildi, bankacılık sektörü komple yabancılarındı, hatta bankacılık işlemleri Fransızca yapılıyordu, faturalar makbuzlar bile Fransızcaydı. Devletten imtiyaz kopararak, elektrik, telefon, tren, tramvay, tütün, liman işletmelerini kapanların tamamı yabancılardı, Türkler kendi vatanlarında, aslında kendilerine ait olan bu işletmelerde, anca bekçi oluyordu, anca hamal oluyordu, çöpçü oluyordu.