Papa geldi, İznik'te ekümenik ayin yaptı.
Barzani geldi, Cizre'de şov yaptı.
Aynı gün, Türkiye'nin bir ucunda Papa, öbür ucunda Barzani vardı.
★
Bu senkronize ziyaretlerin ortak paydası ne
Lozan.
★
ünkü, biri güya masumane dini ziyaretle geldi, öbürü güya masumane kültürel ziyaretle geldi ama, her ikisinin de jeopolitik amacı, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusuna, Lozan Antlaşması'na aykırı.
★
Papa'nın mesela, Fener Rum Patriği'yle birlikte, İznik'te Birinci Konsil'in yıldönümünde ayin yapması, "ekümenik" emeller açısından Lozan'a aykırı.
★
Barzani desen... Bundan önceki papa, Papa Françesko, dört yıl önce Kuzey Irak'ı ziyaret etmişti, Barzani de Papa şerefine hatıra pulu bastırmıştı. Pulun üzerinde Papa'nın silueti vardı, yanında Kürdistan haritası vardı, Kars'tan Sivas'a, Erzurum'dan Hatay'a, Ağrı'dan Gaziantep'e kadar, Türkiye'nin 25 şehri Kürdistan topraklarına dahil edilmiş vaziyette gösterilmişti.
Yine papa, yine Barzani, tıpkı bugünkü gibi senkronizeydi.
O papa siluetli pulun varlığı bile Lozan Antlaşması'na aykırıydı.
★
Üstelik... Barzani'nin, şerefine pul bastırdığı Papa Françesko kimdi
Türkiye'yi soykırımla suçlayan papaydı.
Sadece Ermenileri değil, Süryanileri, Asurileri, Keldanileri, Rumları ve Ermenileri soykırdığımızı söyleyen papaydı.
Soykırım sırasında, piskoposları, rahibeleri, hatta çocukları, hatta hastaları bile soykırdığımızı söyleyen papaydı.
Bunları söylediği için, yerli ve milli hükümetimiz güya Vatikan elçimizi bile geri çekmişti, ahalinin gazını almıştı, ama, ahali mevzuyu unutunca Vatikan elçimizi tıpış tıpış geri göndermişti!
Aynı papa, Barzani'ye gittiği gibi, Ermenistan'a da gitmişti, insanlık tarihinde üç soykırım yaşandığını, birini Stalin'in yaptığını, birini Hitler'in yaptığını, birini de biz Türklerin yaptığını söylemişti, resmen Türk düşmanı papaydı.
★
Barzani, işte bu papanın şerefine pul bastırdı.
Ve, o pulda Türkiye'nin üçte birini Kürdistan olarak gösterdi.
★
Görmemek için bakarkör olmak gerekiyor.
★
Daha net görebilmek için, gelin lütfen, makarayı az geri saralım.
★
1934 yılıydı.
Kıyafet devrimi yapıldı, devlet memurlarının çağdaş yaşama uygun hale getirilmesi için, kıyafetleri konusunda kanunla düzenleme yapıldı.
Bu kanun kapsamında, din adamı dışındaki kişilerin cübbe ve sarık giymeleri yasaklanmıştı, din adamlarımız da bütün gün cübbe ve sarıkla dolaşmayacaktı, dini kıyafetlerini sadece ibadet yerlerinde ve resmi törenlerde giyeceklerdi.
Bu kanun, sadece Türk din adamlarını değil, gayrimüslim din adamlarını ve Türkiye'de görev yapan yabancı din adamlarını da kapsıyordu.
Angelo Giuseppe Roncalli
Angelo Giuseppe Roncalli, İstanbul'da piskopostu.
Vatikan'ın, yani papalığın İstanbul temsilcisiydi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin din adamlarıyla ilgili kıyafet kanununa hiç tereddütsüz saygı gösterdi, itiraz etmedi, Vatikan'a dair hiçbir kurumsal imtiyaz talebinde bulunmadı.
Türkiye'de sivil kıyafetle dolaşan ilk din adamı oldu.
Atatürk bu durumu öğrendi, uyumlu davranışı nedeniyle piskopos Roncalli'ye iki takım elbise, bir pardösü, bir fötr şapka hediye etti.
Atatürk, bir anlamda hediye olarak, bir anlamda ödül olarak, piskoposa gönderdiği takım elbiseleri, kendi terzisi Kemal Milaslı'ya diktirtmişti, bizzat Kemal Milaslı eliyle gönderip, teslim ettirmişti.
Roncalli bu jesti ömrü boyunca asla unutmayacaktı.
Bu küçük ama çok önemli jest, öylesine iz bıraktı ki, piskopos Roncalli kelimenin tam manasıyla gerçek bir Türk dostu oldu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş felsefesine, Lozan'a, devletin tüm kurum ve kuruluşlarına, hiç tereddütsüz saygı gösteriyordu.
Şişli Harbiye'de, Ölçek Sokak'ta oturuyordu, ikametgah konusunda da herhangi bir ayrıcalık talep etmemişti, Türk vatandaşlarıyla birlikte, İstanbullu komşularıyla birlikte oturuyordu.
10 yıl boyunca o adreste yaşadı.
Ders aldı, akıcı Türkçe öğrendi.
Beyoğlu St. Antuan Kilisesi'ndeki ayinlerinde "Tanrı mübarek olsun, Tanrı'nın aziz adı mübarek olsun" cümlelerini Türkçe kullanırdı.
Şişli'deki evinde Hazreti Ali'ye ait bir söz vardı, mihrabına asılıydı... "Rutbetu'l-ilmi ale'r-ruteb" yani "rütbelerin en yücesi, bilgin kişinin rütbesidir" yazıyordu.
Piskoposun mihrabında asılı olan Hazreti Ali'nin bu sözü, dönemin en şöhretli hattatlardan Kamil efendi tarafından yazılmıştı.
Türkiye'de yaşadığı süre boyunca, diplomatlar, gazeteciler, tarihçiler, şairler ve ressamlardan yakın arkadaşlar edindi, bir kez bile olsun hiçbir kurumsal imtiyaz talebinde bulunmadı, hiçbir şahsi talepte bulunmadı.
Beşiktaş taraftarıydı, maçlara gidiyordu.
Ankara'ya, İzmir'e, Bursa'ya, Adana'ya, Konya'ya, Mersin'e seyahatler yaptı, Tarsus'u, Bergama'yı gezdi, elbette İznik'i de gidip gezdi ama, bugün olduğu gibi herhangi bir ayin talebinde filan bulunmadı, papayı buraya getireyim de İznik'te ayin yaptırayım teklifinde bulunmadı. Ekümenik meselesinin Lozan'a aykırı olduğunun elbette bilincindeydi. Osmanlı'nın aynı ekümenik hassasiyet nedeniyle İznik'te ayine izin vermediğini, Atatürk'ün milli ve dini egemenliğimize aykırı olduğu için İznik'te ayine izin vermediğini biliyordu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kırmızıçizgilerini bir kez bile zorlamadı, suiistimal etmeye kalkışmadı.
Türkiye'ye ve genç Türkiye Cumhuriyeti'ne hayrandı. İstanbul'daki yaşamı sayesinde "Roma'nın dar görüşlülüğünden kurtulduğunu" söylüyordu. Osmanlı padişahlarının hayatlarını okuyordu, Mimar Sinan'a "büyük Sinan" diyordu, eserlerini özellikle inceliyordu.
Atatürk döneminden sonra da Türkiye'deydi. İkinci Dünya Savaşı'nda mesela, Türkiye'deydi, soykırımdan kaçan Yahudilere bizzat yardım etti, ölümden kurtulmaları için sahte vaftiz belgeleri düzenledi, Yahudileri Nazilerin elinden alabilmek için Türk yetkililerle birlikte çalıştı. Barzani'ye giden papa Françesko, hiç utanmadan biz Türkleri Hitler'e benzetti ama İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye'de bulunan piskopos Roncalli, biz Türklerin insanlığına bizzat şahitti, kefildi.
Günlük tutuyordu, her gün için bir sayfa yazıyordu, Atatürk devrimlerini hayranlıkla takip ediyordu, yıllar sonra kitaplaştırılan bu hatıralarına göre, Atatürk devrimlerini "çağdaş medeniyete ulaşma isteği" olarak görüyordu. "Burada yepyeni bir dünya var" ifadelerini kullanıyordu. Türkiye'de son derece rahat yaşadığını, kendisini son derece rahat hissettiğini, ama, Hıristiyan din adamı olmasına rağmen asıl sıkıntıyı Yunanistan'da yaşadığını anlatıyordu, Yunanistan'a girmekte bile güçlük çektiğini anlatıyordu! Türk dostu olduğu için, Yunanistan tarafından hiç sevilmiyordu. Günlüğüne defalarca "Türkleri seviyorum" yazmıştı, "Türkler barışçıl ve dingin insanlar" diye yazmıştı.
Türkiye'deki görevinden sonra Fransa'ya atandı, sonra Venedik kardinali oldu, 1953 yılında, papa oldu. Evet, papa oldu... Türkiye sevgisi nedeniyle "Türk Papa" olarak anılıyordu.
O dönemin papa seçimi çok kritik bir seçim olmuştu, papalık için çok kuvvetli bir aday daha vardı, kardinal Agagianyan, Ermeni'ydi, Türkiye adına ciddi sorunlara yol açabilirdi, Türk papa seçildi.
Vatikan'dayken papa sıfatıyla daima Türkiye'den övgüyle bahsediyordu. "Hayatımın en güzel 10 yılını Türkiye'de geçirdim" diyordu, "Türkiye'de beni bir tek kimse bile, bir tek gün bile kırmadı" diyordu, "Türklerden sadece sıcak alaka, dostluk, samimiyet ve anlayış gördüm" diyordu.
Vatikan'da görüştüğü Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin'e mesela, İstanbul hasretini anlatmıştı, "Boğaz'ın çiçeklenmiş kıyılarını hatırlamak, orada gördüğümüz nezaket dolu konukseverliğin anılarını yaşatmak, barışçıl ve dingin buluşmaları hatırlamak anlamına geliyor" demişti.
★
Türkiye Cumhuriyeti'yle Vatikan arasında diplomatik ilişki, işte bu Türk Papa sayesinde kuruldu.
Beş yıl papalık yaptı, 1963'te öldü, 2000 yılında "ermiş" ilan edildi, 2014 yılında "aziz" ilan edildi.
Ermiş ilan edilme törenine, Türkiye Cumhuriyeti adına dönemin kültür bakanı İstemihan Talay başkanlığında resmi heyet katıldı.
Aziz ilan edilmesi onuruna da, 10 yıl boyunca yaşadığı Ölçek Sokağı'nın ismi Şişli Belediyesi tarafından Papa Roncalli Sokağı olarak değiştirildi.
★
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak, Vatikan'a tarihteki ilk resmi ziyareti, Üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanımız tarafından 1959 yılında Vatikan'da ziyaret edilen tarihteki ilk papa, işte bu Türk Papa'ydı.
Elbette farklı dinamikler de faktördü ama, Türkiye Cumhuriyeti'yle Vatikan'ın diplomatik ilişkisini başlatan bu ziyaretin bir numaralı sebebi, muhatabımızın "Türk Papa" olmasıydı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve Lozan Antlaşması'na saygılı olmasıydı.
★
E şimdi bakıyoruz... Papalık makamı, Türk dostu bir makam olmaktan çıkmış, Türkiye'yi ve Türk milletini resmen soykırımla suçlayan bir makam haline gelmiş, Kürdistan adı altında Türkiye toprakları üzerinde hak iddia edilmesini meşru hale getiren bir makam haline gelmiş, haçlı seferlerinin sembol adreslerinden biri olan İznik'te, Fener Rum Patriği'yle el ele "ekümenik" ayin yaparak, Lozan'a karşı alenen bayrak açan bir makam haline gelmiş... Ve tüm bunları, kendine yerli ve milli ve dindar diyen hükümetimizin onayıyla yapar hale gelmiş!
★
İznik'te ayin yapan papa, altı ay önce papa seçildi, ilk yurtdışı gezisini Türkiye'ye yaptı. Niye böyle bir tercihte bulundu Kendisi anlatıyor... Bundan önceki papa Françesko'nun en büyük hayali, 2025 yılında İznik'te Birinci İznik Konsili'nin 1700'üncü yıldönümünde ayin yapmakmış, bu konuda belli ki sayın hükümetimizden onay almış, ama, ömrü vefa etmemiş, altı ay önce öldü, ölmeden önce vasiyet etmiş, benim yerime seçilecek olan papa 2025 yılında mutlaka İznik'te birinci konsilin yıldönümünde ayin yapsın diye vasiyet etmiş, bu yeni papa 14'üncü Leo da, işte bu vasiyeti yerine getirmiş, İznik'te ayin yaptı.
★
Tekrar ediyorum, 2025 yılında mutlaka İznik'te ayin yapılsın diye vasiyet eden papa Françesko kimdi
Türkiye'yi resmen soykırımla suçlayan papaydı, biz Türkleri Hitler'e benzeten papaydı, Barzani'yi ziyaret ederek, Kürdistan adı altında Türkiye toprakları üzerinde hak iddia edilmesini meşru hale getiren papaydı.

7