Kürtçe şiir

"TBMM başkanı Numan Kurtulmuş, Kürtçe şiir okudu, TBMM'nin resmi sosyal medya hesabından yayınlandı, tarihte ilk" deniyor. Doğru... Ama eksik... ünkü, bu noktaya nasıl gelindiği hiç anlatılmıyor. Bu noktaya nasıl gelindiği anlatılmadığı için bundan sonra nerelere gidileceği de hiç konuşulmamış oluyor. Münferit bir olay gibi sunuluyor.

Halbuki...

2003 yılıydı, AKP iktidara geldi. "Avrupa Birliği'ne gireceğiz, bu yüzden Avrupa Birliği'ne uyum düzenlemeleri yapıyoruz" denildi, nüfus kağıtlarına Kürtçe isim yazdırmak serbest bırakıldı, Avrupa Birliği'ne uyum çerçevesinde Kürtçe özel kurslar açıldı, Kürtçe yayınlar serbest bırakıldı, ilk Kürtçe şiir kitabı yayınlandı, kitabın yazarı Öcalan'ın avukatıydı. Sayın medyamızda Avrupa Birliği'ne uyum ayaklarıyla ilk açılımı CnnTürk yaptı, ilk Kürtçe müzik klibi yayınlandı, Kardeş Türküler'in Mirkut isimli şarkısıydı. İlk Kürtçe erotik film, video kaset olarak piyasaya sürüldü, Xaşhiki Kaliki, Dedenin Fantezileri anlamına geliyordu, başrolünde seks filmlerinin popüler yıldızı Yasemin Ünlü vardı, yaşlı bir adamın İstanbul'daki cinsel maceraları anlatılıyordu, tüm diyaloglar Kürtçe'ydi, satış rekoru kırdı. Aynı yıl, Avrupa Birliği'nin merkezi Brüksel'de, Sürgünde Kürdistan Parlamentosu açıldı. Sayın ahalimiz AKP hükümeti sayesinde Avrupa Birliği'ne gireceğini zannederken, aslında eşzamanlı olarak, bölücü örgüt resmen, Avrupa Birliği'nin himayesi altına alınıyordu.

2004... Avrupa Parlamentosu, Leyla Zana'ya Sakharov Ödülü verdi. Aslında bu ödülü tee dokuz yıl önce vermişlerdi ama Leyla Zana hapiste olduğu için takdim edememişlerdi, AKP iktidara gelir gelmez Leyla Zana serbest bırakıldı, takdim ettiler. Sakharov Ödülü daha önce Güney Afrika'da ırk ayrımcılığına karşı mücadele eden efsane lider Nelson Mandela'ya verilmişti, yani Avrupa Parlamentosu açısından Leyla Zana, Mandela gibiydi. Eşzamanlı olarak, asrın liderimiz Washington'a gitti, Beyaz Saray'da ABD başkanıyla görüştü, Türkiye'ye döner dönmez, "biliyorsunuz, Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanlarından bir tanesiyiz" dedi, gerçi bilmiyorduk ama o gün öğrenmiş olduk, Büyük Ortadoğu Projesi ilk kez resmen telaffuz edilmişti, "ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Diyarbakır yıldız olacak" dedi. Hemen peşinden, Abdullah Gül'le birlikte oturdular, takvimde başka gün yokmuş gibi, tam 29 Ekim'de Cumhuriyet Bayramı'nda, Papa heykelinin önünde, Avrupa Birliği Anayasası'na imza attılar, Türkiye'de habire anayasayı değiştirmek istiyorlardı ama Avrupa Birliği Anayasası'nın bir kelimesine bile itiraz etmeden imzayı bastılar.

2005... Orhan Pamuk çıktı, "Kürtleri katlettik, Ermenileri soykırdık, benden başka kimse bunları söylemeye cesaret edemedi" dedi, şak, Almanya'dan Barış Ödülü aldı. Şablon netleşmişti, Türkiye'yi suçlarsan "barış yanlısı" oluyordun, Türkiye'yi savunursan "savaş yanlısı" oluyordun, "barış" kavramı bu tür yöntemlerle sömürülmeye başlandı, Türk medyasında "barış" maskesi takan ikinci cumhuriyetçilere, sömürge solcularına, Avrupa Birliği fonlarının musluğu açıldı. Eşzamanlı olarak, Amerikan işgali ilk meyvesini verdi, Irak Anayasası'nda Kürdistan bölgesine "özerklik" verildi.

2006... Orhan Pamuk'a Nobel Ödülü verildi. Eşzamanlı olarak, Roma'daki NATO toplantısında bir ilk yaşandı, brifing veren Amerikalı albay, dev ekranda Ortadoğu haritası açtı, Türkiye'nin yarısında alenen "Kürdistan" yazıyordu. Türkiye'yi bölmeyi hedefleyen, Türkiye, Irak, Suriye ve İran'dan parça koparan Kürdistan projesinin, alenen NATO projesi olduğu ortaya çıktı.

2007... Asrın liderimizin, "Apo'ya sayın, şehitlere kelle" dediği ortaya çıktı, meğer tee 2000 yılında Avustralya'da bir radyo kanalına konuşmuştu, yedi yıl sonra bu konuşmanın kaseti ortaya çıktı, orada böyle dediği anlaşıldı. Eşzamanlı olarak, 12 Eylül'de darbe yapan, darbe yaptığı dönemde "Kürt diye bir şey yoktur, karda yürürken kart kurt sesleri çıkıyor, o seslerden oluşmuş bir kavramdır" diyen Kenan Evren, sürpriz açılım yaptı, "dünyaya ayak uyduramayanların kafası almıyor ama Türkiye'nin eyalet sistemine geçmesinde fayda var" dedi, "Barzani'nin Kürt devleti kuruldu, bu saatten sonra yapacak bir şeyimiz yok" dedi, "benim yaşım ilerledi, ben belki göremem ama Türkiye mutlaka eyaletlere bölünmeli, yoksa huzur bulamaz" dedi, "her eyalet Türk Bayrağı'nın yanına kendi bayrağını assın" dedi, Türkiye'nin İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Erzurum, Eskişehir, Trabzon ve Diyarbakır'dan oluşan, sekiz eyalete bölünmesi gerektiğini anlattı. Eşzamanlı olarak, bugünkü DEM partinin o günkü versiyonu olan DTP'nin kongresinde açık açık "Türk denmesin, Türkiyeli densin" denildi.

2008... Ahmet Türk "Kürtler soykırıma uğradı" dedi. Türkiye'nin güya onur konuğu olduğu Frankfurt Kitap Fuarı'nda Türkiye'nin yarısını Kürdistan olarak gösteren harita asıldı. Eşzamanlı olarak, CIA'in Ortadoğu şefi Graham Fuller'in AKP'ye övgüler düzdüğü "Yeni Türkiye" isimli kitabı piyasaya çıktı, "Kemalizm'in sonu geldi" diyordu. Gayet netti, AKP'den öncesini "eski Türkiye" diye aşağılayan, "Yeni Türkiye" denilen kavram, CIA projesiydi.

2009... Dindar cumhurbaşkanı denilen Abdullah Gül, Bitlis'in Güroymak ilçesine gitti, "Norşin" dedi. Devletin televizyon kanalı TRT, tarihte ilk kez Kürtçe kanal açtı. Diyanet tarihte ilk kez Kürtçe mevlit okuttu, mevlit kandiliydi, Diyarbakır müftülüğü Hazreti Muhammed'in doğum gününde, Ulucami'de Kürtçe mevlit okuttu, TRT Şeş'te naklen yayınlandı. Üniformalı PKK'lılar Kandil'den Habur sınır kapımıza geldiler, havai fişekler eşliğinde yürüye yürüye Türkiye'ye girdiler, otobüsün üstüne çıkıp zafer turu attılar, asrın liderimiz "Habur'daki manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü, çok sevindirici şeyler oluyor" dedi. Eşzamanlı olarak, Diyarbakır belediye başkanı Osman Baydemir'di, basın toplantısı düzenledi, gayet zarif bir dille ifade etti, "devlete mesajımız var, hasstirin burdan" dedi!

2010... Asrın liderimiz, PKK'yla masaya oturduğumuzu iddia edenlerin şerefsiz olduğunu söyledi, ama masaya oturduğumuz ortaya çıktı. İmralı'ya heyet gitti, Pervin Buldan, Altan Tan, Sırrı Süreyya Önder'di, Kandil'le İmralı arasında kuryelik yapıyorlardı. "TBMM'de kravat takılmasın" diye önerge veren, TBMM albümüne kravatsız fotoğrafını koydurtan Sırrı Süreyya Önder, Apo'ya kravat takarak gitmişti. Eşzamanlı olarak, Murat Karayılan, Kandil'de basın toplantısı düzenledi, sayın medyamız sevinçle, koştura koştura gitti, kalaşnikoflarla karşıladılar, Apo posterleriyle, PKK bayraklarıyla donatılmış sofralara oturttular, pilav üstü tavuk yedirdiler, muz ikram ettiler, yemekten sonra hepsini sıraya soktular, donlarına kadar arama yaptılar, kamyonet kasalarına bindirip, dağa çıkardılar, sayın medyamızdan 160 gazeteci vardı, hepsini çadıra soktular, Murat Karayılan teşrif etti, Apo posteriyle PKK bayrağının önüne oturdu, konuşma yapacağı masada 34 ayrı televizyon kanalının mikrofonu vardı, Anadolu Ajansı bile oradaydı, devletin resmi haber ajansı canlı yayın için Kandil'e gönderilmişti, tarihte ilk'ti, bilahare kuyruğa girdiler, sırayla Murat Karayılan'ın yanına oturdular, sırıta sırıta poz verdiler, Murat Karayılan'ın "saygılı, kültürlü, bilimsel konuşan, güleryüzlü bir insan" olduğunu yazdılar, tonton, babacan biri olarak tanıttılar, kadın gazetecilerden biri mesela, şahane ambalajlıyordu, "çatık kaşlı olacağını düşünmüştüm, halbuki Murat Karayılan sohbet boyunca gülümsüyor, kariyer hırsı yok, bir lokma bir hırka" diyordu, yani bi tek "terörişko" demediği kalmıştı, ana haber bültenlerinde ballandıra ballandıra yayınladılar, gazetelerde tam sayfa yayınladılar, kendilerini karşılayan teröristler hakkında "sevimli delikanlılar" diye yazan bile oldu. Eşzamanlı olarak, Türk Patent Enstitüsü, Kürtçe markaları tescillemeye başladı, Örümcek Adam mesela Tevnepir Mirov oldu.

2011... Yüksek Seçim Kurulu, Leyla Zana'nın milletvekili adaylığını iptal etmeye cüret etti, PKK derhal sahaya indi, karakol, okul, otobüs, her yeri ateşe verdiler, şırrak, Yüksek Seçim Kurulu geri vitese taktı, adaylığa izin verdi, Leyla Zana 20 yıl sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi. Yemin töreninde herkesin gözü Leyla Zana'nın üzerindeydi, çünkü, 20 yıl önce milletvekili seçildiğinde, yeşil- sarı- kırmızı bandanayla meclis kürsüsüne çıkmıştı, yeminini Kürtçe sözlerle bitirmişti, tutuklanmıştı, acaba bu defa ne yapacaktı Kürsüye çıktı, "büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim" diyeceğine, yeminin sözlerini değiştirdi, "büyük Türkiye milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim" dedi. "Türk milleti" demedi, "Türkiye milleti" dedi. Yemin metnine sadık kalmadığı için tekrar edilmeliydi ama oturumu yöneten AKP'li meclis başkanı Cemil içek tekrar ettirmedi, bütün Türk milletinin duyduğunu duymamış gibi yaptılar. Demeye kalmadı, MİT'ileaks patladı, Oslo görüşmelerinin ses kayıtları internete düştü, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın PKK'yla resmen masaya oturduğu ortaya çıktı. Norveç'in başkentindeki pazarlıklara, o dönem başbakanlık müsteşar yardımcısı olan Hakan Fidan'la MİT müsteşar yardımcısı Afet Güneş̧ katılmıştı, Hakan Fidan kendisini teröristlere tanıtırken "sayın başbakanımızın özel temsilcisiyim" diyordu. Bu ses kayıtlarını internete kimin sızdırdığı meçhuldü. İddia o ki... MİT'le PKK arasındaki müzakereler, İngiliz istihbaratının hakemliğinde yürütülmüştü, PKK'nın İngiliz avukatı vardı, Mark Muller Stuart, bu arkadaş Londra'da bir düşünce enstitüsü kurulmasını sağlamıştı, güya bu enstitü arabuluculuk rolü üstlenmişti, kabak gibi ortaya çıkmıştı ki, bu sözde enstitünün faaliyetlerine BDP milletvekilleri ve AKP milletvekilleri de katılıyordu. PKK yönetimi Oslo pazarlıklarında MİT'e taslak sunmuştu, taraflar karşılıklı ateşkes yapacaktı, Öcalan serbest bırakılacaktı.

2012... PKK tanık, TSK sanık oldu, genelkurmay başkanı terörist ilan edildi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin liyakat sahibi bütün generalleri amiralleri, kurmay subayları komple hapse atıldı, sonra da ordudan atıldı. Eşzamanlı olarak, Leyla Zana röportaj verdi, "bu işi çözerse Tayyip Erdoğan çözer, Tayyip Erdoğan'da bu cesaret var" dedi. Barzani, AKP kongresinde onur konuğu oldu, Türkiye seninle gurur duyuyor diye alkışlandı. Kozmik odayı soymak için adeta levye olarak kullanılan Bülent Arınç, "Apo'nun gençliğinde namazında niyazında bir delikanlı olduğunu, oruç tuttuğunu" anlattı, "kandırıldığını, kurban edildiğini" söyledi, yani bi tek "zavallı Apocuk" demediği kalmıştı.

2013... Akil insanlar icat edildi. Aslında PKK projesiydi, ilk kez Öcalan dile getirmişti, böyle bir heyet kurulmasını istemişti, hatta isimler önermişti. Sayın ahalimizi PKK açılımına ikna etmek için, yedi bölgeye dokuzar kişilik heyetler gönderildi, TÜSİAD eski başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ'dan TOBB başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'na, Kadir İnanır'dan Hülya Koçyiğit'e, sendika başkanları, TESEV başkanı Can Paker, Murat Belge, Etyen Mahçupyan, Doğu Ergil, Deniz Ülke Arıboğan, Nihal Bengisu Karaca, Abdurrahman Dilipak, İzzettin Doğan, Mehmet Uçum, Hilal Kaplan, Hasan Karakaya, Fehmi Koru, Kezban Hatemi filan, hepsi akil olmuşlardı. "Kürt başka PKK başka denilemez" diyen akil vardı, "dağdakiyle birlikte yaşamak isterim" diyen akil vardı, "her iki taraf da şehit" diyen akil vardı, "Türk demeyelim Türkiye bayrağı diyelim" diyen akil vardı. Akiller rapor yazdı, "Dersim soykırımı"nın kınanmasını istediler, Seyid Rıza'ya itibarının iade edilmesini istediler, Dersim için yas ilan edilmesini istediler. Eşzamanlı olarak, TC'yi silmeye başladılar, Ziraat Bankası'nın ismindeki TC ibaresi kaldırıldı, sağlık bakanlığına ait kurumlarından TC ibaresi kaldırıldı, Bursa Valiliği'nden mesela, "TC Bursa Valiliği" tabelası indirildi. Demeye kalmadı, asrın liderimiz Barzani'yle birlikte Diyarbakır'da miting yaptı. Şivan Perver özel olarak davet edilmişti, İbrahim Tatlıses'le düet yaptılar, asrın liderimiz sahneye çıktı, Şivan Perver'in elini şampiyon olmuş boksör gibi havaya kaldırdı, asrın liderimiz orada yaptığı konuşmada tarihte ilk kez "Kürdistan" dedi, "dostum Barzani, sizin şahsınızda Irak Kürdistan bölgesini muhabbetle selamlıyorum" dedi. Şak... İmralı tutanakları patladı, Pervin Buldan, Altan Tan ve Sırrı Süreyya Önder'in ziyareti sırasında Öcalan'ın neler söylediği Milliyet gazetesinde yayımlandı. Öcalan'ın "sansürsüz" açıklamaları, Türkiye'nin hem geleceğine, hem de son 10 yılına dair çok çarpıcı ipuçları veriyordu. Açık açık "rejim değişikliği" olacağını söylüyordu. "Yepyeni bir Cumhuriyet kurulacak" diyordu. "AKP'yi 10 yıldır ayakta tuttuğunu, iktidarı AKP'ye altın tepside sunduğunu, AKP'nin olgunlaşması için bilerek beklediğini, sabrettiğini" anlatıyordu. "İslamcıların 40 yıllık rüyasını biz gerçekleştirdik" diyordu. Sırrı Süreyya Önder'e talimat veriyordu, "vatandaşlık maddesini sana yazdırıyorum, yaz" diyerek, Anayasa'da olmasını istediği vatandaşlık tanımını yazdırıyordu, "özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır" diyordu, yani, Anayasa'nın 66'ncı maddesinde yer alan "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür" ibaresini "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır" olarak değiştiriyordu. Eşzamanlı olarak, anadilde savunma yasası çıkarıldı, mahkemelerde artık Kürtçe savunma yapılabilecekti.

2014... Öcalan'a, Nevruz'da, Diyarbakır'da "ulusa sesleniş" konuşması yaptırdılar, mesajı Türkçe ve Kürtçe okundu, "saygıdeğer Türkiye halkı" diye başlıyordu, o gün o meydanda bir tek Türk Bayrağı bile yoktu, her taraf PKK bayraklarıyla donatılmıştı, asker/polis ortalıktan çekilmişti. Aynı dakikalarda, Murat Karayılan, Almanya Bonn'da Nevruz kutlamalarına katılıyordu. Eşzamanlı olarak, Diyarbakır'da PKK mezarlığı açıldı. Elinde kalaşnikofuyla Mahsum Korkmaz'ın heykeli dikildi. Kürt Dili Araştırma Geliştirme Derneği tarafından, Kürtçe eğitim veren sözde ilkokullar açıldı, Diyarbakır, Hakkari ve Şırnak'ta bazı binalar "okul" haline getirildi, ilkokul çocuklarına Kürtçe eğitim verilmeye başlandı, Yüksekova'da açılan okula, Öcalan'ın annesinin ismi verildi, tabela asıldı, Uveyş Ana İlkokulu'ydu. Elbette yasal değildi ama sembolik olarak eğitime başlamışlardı. Huninin ağzına yaklaştıkça hızlanan girdap misali, Türkiye döne döne sürükleniyordu... Barzani'nin Kürdistan silahlı kuvvetleri, takvimde başka gün yokmuş gibi, tam 29 Ekim'de Cumhuriyet Bayramı'nda, topuyla füzesiyle, Kürdistan bayraklarıyla, Türkiye topraklarında resmi geçit yaptı. Habur'dan girdiler, Türkiye üzerinden Suriye'ye, Kobani'ye geçtiler. Sadece karadan değil, havadan da girdiler, bazıları THY uçaklarıyla taşındı, imkan olsa denizden de gireceklerdi. Kurbanlar kesildi, havai fişekler fırlatıldı, halaylar çekildi. Mardin-Urfa yolunda acıktılar, dinlenme tesisinde lahmacun yediler, lahmacunun parasını bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti ödedi. Aynı yıl, "Ben Dersimli Kemalim" diyen CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu, Seyid Rıza heykelinin önünde miting yaptı, "Tunceli'nin Dersim olmasını isterim, referandum yapılsa bu yönde oy veririm" dedi. Cumhuriyet Halk Partisi, Tunceli isminin Dersim olarak değiştirilmesi için TBMM'de resmen yasa teklifinde bulundu. E, Seyid Rızacılar CHP eliyle atağa kalkınca, Şeyh Saidçiler de hemen vites yükseltti... Şeyh Said, İstiklal Mahkemesi tarafından suçlu bulunarak, Dağkapı Meydanı'nda asılmıştı, Diyarbakır büyükşehir belediye başkanı Gültan Kışanak, o Dağkapı Meydanı'nın ismini Şeyh Said Meydanı olarak değiştirdi.

2015... Asrın liderimiz Mardin'de miting meydanına çıktı, Kuran-ı Kerim'in Kürtçe mealini havaya kaldırdı, sallaya sallaya gösterdi, "12 yıl önce böyle bir şey mümkün değildi"