Amerika Amerika,
Türkler dünya durdukça,
beraberdir seninle
hürriyet savaşında.
Gençlerimiz muhtemelen ilk defa duymuştur ama, yaşı 60'ın üzerinde olanlar bu şarkıyı eminim çok iyi hatırlar. 1950'li yılların pop starı Celal İnce söylüyordu. Demokrat Parti iktidara gelir gelmez Amerikan yalakalığı tavan yapmıştı, Celal İnce'nin bu şarkısı hit olmuştu.
Amerika'nın Sesi Radyosu Türkçe yayına başlamıştı, bu şarkıyı tek taraflı plastik plaklara onbinlerce adet basmışlardı, dostluğun hediyesi olarak Türkiye'de "bedava" dağıtmışlardı. Plağın ambalajında New York ve İstanbul'un fotoğrafları vardı. Ayrıca, Roosevelt, Thomas Jefferson, George Washington, Namık Kemal, Ziya Gökalp ve Atatürk'ün özgürlük konusundaki sözleri yer alıyordu.
Aslına bakarsanız, Kore Savaşı sırasında ABD Dışişleri Bakanı John Dulles bu "kardeşliğimizi" gayet açık izah etmişti, "En ucuz askeri Türkiye'den temin ediyoruz, Türk askerinin maliyeti 23 cent'e denk geliyor" demişti!
John Dulles'in kardeşi CIA başkanıydı. Dünyadaki bütün "insan pazarları"na bakmışlardı, tezgahlardaki en ucuz fiyat bizim alnımızda yazıyordu.
Sayın ahalimiz "Amerika Amerikaaa" diye Celal İnce'nin şarkısını gururla söylerken, Nazım Hikmet oturdu, "23 sentlik asker" şiirini kaleme aldı.
Mister Dallas, sizden saklamak olmaz hayat pahalı biraz bizim memlekette mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti, Ankara'da 23 sente... Yahut iki kilo kuru soğan yahut bir kilodan biraz fazla mercimek elli santim kefen bezi yahut da bir aylığına yirmi yaşlarında bir tane insan!
Adam başı maliyetimiz 23 cent'ti... Aradan yıllar geçince, renkli devrimlerin sponsoru, liboşların gurusu George Soros, Sabancı Üniversitesi'nde konferans verip, daha şık izah edecekti, "Türkiye'nin en iyi ihracat ürünü ordusudur" diyecekti!
Hatta hiç unutmam, 1 Mart Tezkeresi döneminde Amerikan medyası yazmıştı... Pentagon, Afganistan'daki bin Amerikan askeri için ayda 28 milyon dolar harcıyordu, oraya gönderdiğimiz bin Türk askeri için ise sadece 4.5 milyon dolar harcanıyordu. Yani, Türkiye aynı görevi altı kat ucuza yapıyordu. Ne kadar gurur duysak azdı!
Bilahare, ABD eski başkanı Reagan'ın hatıralarını anlattığı "Reagan Günceleri" isimli kitabı piyasaya çıktı. Bizimle alakalı bölümü ibret vericiydi. "Türkiye bizim güvenliğimizin parçasıdır, bir Türk askeri yılda 6 bin dolara mal oluyor, eğer onu bir Amerikan askeriyle değiştirmeye mecbur kalırsak, maliyetimiz 90 bin dolara çıkıyor" diyordu. Hesap gayet mantıklıydı... Coni'nin günlüğü 246 dolarken, Mehmet'in günlüğü 16 dolardı.
Canımızın fiyatı 23 cent'ten 16 dolara çıkmıştı ama, eskiden altı kat ucuza ölürken, artık 15 kat ucuza ölüyorduk... Fiyatımız artarken, değerimiz ucuzluyordu, ABD sürümden kazanıyordu!
Gel gör ki, bizden daha ucuz olanlar, bizden daha kullanışlı olanlar da vardı. 15 Ağustos 1984... Gün geceye, kavurucu sıcak ayaza dönüyordu, trok trok trok trok... Tok vuruşlar sessizliği yırttı. Tarihte ilk kez kalleş kaleş sesi duyuluyordu. Eruh ve Şemdinli basılıyordu. İhanetin miladıydı.
(PKK ilk kez vurduğunda henüz PKK diye bir kavram bile bilinmiyordu, Apocular diye tanınıyorlardı. Basit bir eşkıya faaliyeti olarak görülmüştü, devleti yönetenler meselenin önemini süzememişti. Halbuki... 3T'nin ilk T'si devreye sokulmuştu. Terörün T'si, tanıtmanın T'si, toprağın T'si.)
(EOKA mesela, Kıbrıs'ta terörle başlamıştı, davasını böyle tanıtmıştı, neticede toprak aldı, devlet kurdu... ASALA mesela, terörle başladı, diplomatlarımızı vurdu, sözde soykırım davasını böyle tanıttı, neticede toprak almak istiyor... PKK da işte böyleydi, terörle başlamıştı, terörle davasını tanıtacak, sonra toprak isteyecekti... Tee 1984'de ilk kez vurduklarında, Türkiye bu manzarayı kavrayamamıştı.)
(Hatırlayalım lütfen... EOKA'yı ne zaman bitirdik Kıbrıs'a çıktığımızda, 1974'te... Asala ne zaman kuruldu Hemen bir yıl sonra, 1975'te... Asala'yı ne zaman vurup bitirdik 1983'te... PKK ilk ne zaman vurdu Hemen bir yıl sonra, 1984'te... Türkiye işte bunu görememişti, başına örülen çorabın farkında değildi.)
Aradan sekiz yıl geçti, 1992... ABD "davet edeceksiniz" dedi, bizimkiler derhal "peki" dedi, Barzani tarihte ilk kez Ankara'ya geldi. Cumhurbaşkanı Özal'ın himayesinde gelmişti, MİT tesislerinde kalıyordu. Süklüm püklümdü. Kürtçe konuşmasına izin verilmedi, Arapça konuşuyordu, tercüman Türkçe'ye çeviriyordu. ABD "vereceksiniz" dedi, Barzani'ye TC pasaportu verdik, para verdik, silah verdik, buğday verdik, elektriğini verdik. ABD öyle istediği için, elimizi vermiştik, sıra kolumuzu kaptırmaya gelmişti.
Sekiz ay sonra... ABD'yle Ege Denizi'nde ortak tatbikat yapıyorduk. Uçak gemisi Saratoga'dan iki adet sea sparrow füzesi fırlatıldı. Bum... Türk muhribi Muavenet'in köprüüstü vuruldu. Beş şehit verdik, 22 yaralımız vardı.
ABD "pardon" dedi, yanlışlıkla olduğunu söyledi. Halbuki, sea sparrowlar öyle yanlışlıkla düğmesine bastık gitti türünden füzeler değildi, ateşleme için altı aşamadan geçmek zorundaydı, komutan onayı şarttı, güdümlü mermi değildi, ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için rehbere ihtiyacı vardı, fırlatan geminin hedef gemiyi radarla aydınlatması gerekiyordu.
Yani Yanlışlıkla fırlatma ihtimali, milyonda bir bile mümkün değildi.