Farkındalık bu toprakların lanetidir

Her sabah kötü bir haberle uyanıyoruz, ertesi sabah daha kötü bir haberle uyanıyoruz, CHP'ye yönelik operasyonların ardı arkası kesilmiyor, bazıları hâlâ farkında değil ama, farkındalık bu toprakların lanetidir, onu yaşıyoruz.

Cassandra.

Troya prensesiydi.

(Tarikat cemaat zırcahil atmosferi nedeniyle bu topluma unutturuldu ama, Troya özbeöz Anadolu'dur, bu toprakların uygarlığıdır, Fatih Sultan Mehmet mesela, İstanbul'u fethettikten sonra Troya'ya gitmişti, çünkü, rönesans insanıydı, tarihe kültüre meraklıydı, milattan önceye ait elyazması eserleri okurdu, matematikten coğrafyaya, felsefeden astronomiye, olağanüstü derinliğe sahip kütüphanesi vardı, bugün tüm dünyadaki en iyi korunabilmiş elyazması İlyada Destanı, onun kütüphanesindeydi, Homeros'un İlyada'sından öylesine etkilenmişti ki, İstanbul'u fethettikten sonra Troya'ya gitmişti, yanından ayırmadığı vakanüvisi Kritovulos'un notlarından biliyoruz, Troya'nın kalıntılarını gezmişti, Achilles'in ve Hektor'un mezarları hakkında bilgi almıştı, kahramanlıklarını saygıyla anmıştı, Troya'nın coğrafi konumunu, denizle ve karayla ilişkisinin stratejik yararlarını irdelemişti, doğru ve yanlış hamleleri yerinde tartarak, dersler çıkarmıştı, Papa II. Pius'a gönderdiği mektuptan gayet net anlıyoruz ki, İstanbul'un fethini Troya'nın rövanşı olarak görüyordu, "Hektor'un öcünü aldık" diyordu.)

(Mustafa Kemal, Trablus'tan döndüğünde, askeri ataşe olarak Sofya'ya gitmeden önce, Çanakkale Boğazı'na atanmıştı, kader adeta onu buraya getirmişti, üç yıl sonra tarihin akışını değiştireceği Çanakkale'yi üç yıl önceden inceleme fırsatı yakalamıştı, üç bin yıl önce Troya Savaşı'nın yaşandığı yerleri karış karış dolaştı, kitap merakı sayesinde klasik literatüre hakimdi, tıpkı Fatih Sultan Mehmet gibi İlyada'yı okumuştu, Homeros'un mitolojik destanındaki yer tariflerini keşfetmeye çalıştı, tıpkı Fatih Sultan Mehmet gibi karadan ve denizden saldırı noktalarının o günkü konumlarıyla bugünkü şartlarını harita üzerinde karşılaştırdı, stratejik planları bizzat yerinde inceledi, krokiler çizdi, coğrafi notlar tuttu, Herodot okumuştu, yıllaaaar sonra 300 Spartalı filmine konu olacak Termofil Savaşı'ndan haberdardı, tıpkı Homeros'un izini sürdüğü gibi, Herodot'un anlattığı yer tariflerini de keşfetmeye çalıştı, Pers ordusunun Çanakkale'den geçiş noktalarını dolaştı, saatlerce gezdi, düşündü, krokiler çizdi, Hektor'un ve Achilles'in mezarları olduğu düşünülen tümülüsleri ziyaret etti, Hektor'un kahramanlığını andı. Ve üç yıl sonra... Çanakkale Savaşı'nın hemen öncesinde bölgeye yeniden atandığında, ne yapacağını çoktaaaan biliyordu, hazırdı, ne yapacağını, nerede yapacağını, nasıl yapması gerektiğini kafasında çoktan kurgulamıştı, Çanakkale Zaferi hamasetle değil, Mustafa Kemal'in öngörü yeteneğiyle, analitik zekasıyla, entelektüel birikimiyle kazanıldı. İşte bu perspektifle, Büyük Taarruzu zaferle sonuçlandırıp, işgal ordusunu İzmir'den denize döktüğünde, tıpkı Fatih Sultan Mehmet gibi, "Troya'nın öcünü aldık" demişti.)

Cassandra...

İşte bu Troya'nın prensesiydi.

Bu toprakların güzeller güzeliydi.

Hektor'un Paris'in kızkardeşiydi.

Ve, sonu trajediyle biten mitolojik bir öykünün ibret alınması gereken kahramanıydı.

Rivayet o ki, kendisine aşık olan Apollon tarafından geleceği görme yeteneği armağan edilmişti Cassandra'ya… Ama, Apollon'la birlikte olmayı kabul etmediği için, hem kalben hem fikren biat etmediği için, Apollon'un gazabına uğramıştı, yeteneğiyle lanetlenmişti.

Artık bu lanetten itibaren, geleceği önceden görmesine rağmen, olacakları önceden kestirmesine rağmen, yaşanacak acılara ve yaklaşan kötülüklere karşı çevresini uyarmasına rağmen, daima doğruyu söylemesine rağmen, asla kimseyi inandıramayacaktı, kimseyi ikna edemeyecekti, bile bile bu çaresizlikle yaşayacaktı.

Felaketleri öngörebilme yeteneği, onun felaketi olacaktı.

Kardeşi prens Paris'i yalvararak uyarmıştı mesela, Helen'i Troya'ya getirirse, Troya'nın mahvolmasına sebep olacağını söylemişti, dinletememişti, hatta kıskançlıkla suçlanmıştı, aşağılanmıştı.

Bütün Troya halkı savaşı kazandıklarını düşünürken, zafer şenlikleri düzenlerken, o yakalarına yapışarak çırpınmıştı, entrikalara karşı, hilelere karşı uyarmıştı ama, gene dinletememişti, çıldırdığını düşünmüşlerdi, alay etmişlerdi, Troya atı gibi bir sinsiliği akıllarına bile getirmemişlerdi.

Kimseyi inandıramamanın çaresizliğiyle, elinden başka bir şey gelememesi duygusuyla, göz göre göre yaklaşan belayı önleyememenin yıkıcı ruh haliyle, dövünürcesine haykırmıştı ama, nafileydi.

Mecburen bir kenara çekilmişti.

Yüreğini çığlık çığlığa kemiren kederle, kalabalık içindeki yalnızlığına kahrolarak, kaçınılmaz sonu beklemeye başlamıştı.

Ve elbette, doğruyu söylediğini nihayet anladıklarında, nihayet kafalarına dank ettiğinde, iş işten çoktaaan geçmişti.

Maalesef artık onları Cassandra da kurtaramazdı, Troya'yla birlikte, kendileriyle birlikte, Cassandra'nın da felaketine sebep olmuşlardı.