Zihinlerin bulandığı dönemlerde, doğruyla yanlışı ayırdetmek güçleştiğinde, gerçekleri arşiv yazar, makarayı az geri sarıp, hafızayı tazelemekte fayda var.
2002 yılıydı. Seçime gidiliyordu. AKP'nin katılacağı ilk seçimdi. Bülent Ecevit ağır hastaydı, hastanedeydi, siyasi hayatına nokta koyuyordu. İsmail Cem parti kurdu, Ecevit'in dışişleri bakanıydı, liyakat sahibi saygın kişiliğiyle, CHP tabanının Ecevit'ten sonra en beğendiği isimdi, Ecevit'in boşluğunu doldurmak için laik ve sosyal demokrat kitlelerin umudu olmuştu. Tık... ABD'den paraşütle memlekete indirilerek ekonomin başına oturtulan ve sayın medyamız tarafından kahraman ilan edilen Kemal Derviş "ben de varım" dedi, İsmail Cem'in sağ kolu oldu, partinin kuruluş çalışmalarına katıldı. Sonra gene tık... "Ben artık yokum" dedi, CHP'ye geçti. Bu kopuşla birlikte peş peşe istifalar geldi, İsmail Cem'in Meclis'e girmesine kesin gözüyle bakılan partisi ölü doğdu, başbakan veya hükümet ortağı olması beklenen İsmail Cem bertaraf oldu. AKP tek başına iktidar oldu.
Aynı 2002 seçimine gidilirken, Cem Uzan parti kurdu. Merkez sağda yeni simalara öylesine ihtiyaç vardı ki, sadece üç aylık kampanyayla yüzde 7'yi geçti. Siyasette faktör olmuştu, Meclis dışındaki ana muhalefet olmuştu, 2004 yerel seçiminde çok sayıda belediye kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Tık... Sihirli el devreye girdi, görünmez hızar çalıştı, Cem Uzan'ı biçti, malına mülküne el konuldu, tamamen imha edilmek üzere hapse atılacağını anlayınca, yurtdışına kaçmak zorunda kaldı.
Beş yıl geçti, 2007 seçimine gidiliyordu. Sandığa sadece iki ay kala, DYP genel başkanı Mehmet Ağar'la ANAP genel başkanı Erkan Mumcu, birleştiler. Merkez sağda çekim alanı yaratılmıştı, tüm anketlere göre yüzde 10 barajını rahat rahat aşıyorlardı, bu ne demek, Meclis'te dört parti olacaktı, sandalye dağılımı değişecekti, sadece bir ay sonra yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi dahil, tarih başka türlü akacaktı. Seçime 10 gün kalmıştı. Tık... Görünmez fırtına çıktı, darmadağın oldular, merkez sağ boşluğunu dolduran iki parti de tarihten silindi. AKP tek başına iktidar oldu.
İki yıl geçti, 2009 seçimine gidiliyordu. Açılım sürecinin arefesiydi. Tık... BBP genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopteri düştü. Hepimiz biliyoruz ki herkesin telefonu dinleniyordu, herkesin o anda nerede olduğu biliniyordu, kokpitteki gazeteci 155 Polis İmdat'ı bile aramıştı, gazetecinin telefonu saatlerce sinyal yayınlamıştı, bölgedeki köylüler dizlerini döve döve yahu yanlış yerde arıyorsunuz helikopter öbür tarafa düştü diyorlardı ama nafile, eksi 10 derecede iş işten geçene kadar bulunamadı. Rahmetli oldu. Şu soru hiç sorulmadı, Muhsin Yazıcıoğlu yaşıyor olsaydı, milliyetçi seçmen açılım kepazeliğine bu kadar kolay ikna edilebilir miydi Muhsin Yazıcıoğlu yaşıyor olsaydı, İmralı'yla Kandil'le bu kadar kolay masaya oturulabilir miydi
Bir yıl geçti, 2010 referandumuna gidiliyordu. Cumhuriyet'in kaderi oylanacaktı, hemen peşinden genel seçim vardı. Açılım kapsamında Habur rezaleti patlamıştı, üniformalarıyla yürüye yürüye gelen PKK'lılar sınır kapımızda davul zurnayla karşılanmıştı, çadır mahkemesiyle memlekete buyur edilmişlerdi, halaylarla şehir turu atıyorlardı, Türkiye gözlerine inanamıyordu. AKP oyları çakılmıştı, yüzde 30'un altına düşmüştü, CHP yüzde 30'a tırmanmıştı, MHP yüzde 20'ye fırlamıştı, referandumdan hemen sonra yapılacak olan genel seçimde CHP'nin tek başına veya MHP koalisyonuyla iktidara geleceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Referanduma günler kala, 2011 genel seçim kadrosunun şekilleneceği CHP kurultayına sadece bir hafta kala, tık... Manevi suikast işlendi, kaset patladı, Silivri'ye gönderilemeyen Deniz Baykal, evine gönderildi, iktidara yürüyen CHP allak bullak oldu. AKP o referandumdan rahat rahat evet çıkardı.
Hemen peşinden, 2011 seçimine gidiliyordu. CHP infaz edilmiş, sıra MHP'ye gelmişti. Tık... MHP'yi hedef alan faili meçhul belaltı kasetleri patladı. Anketlere göre oy patlaması beklenirken, koalisyon ortağı olması çok büyük ihtimalken, kurmay kadroları imha edildi, partinin itibarı milliyetçi muhafazakar vatandaş nazarında yerle bir oldu. AKP tek başına iktidar oldu.
Üç yıl geçti, 2014 cumhurbaşkanlığı seçimine gidiliyordu. Rejim değişiyordu, cumhurbaşkanı tarihte ilk kez halk tarafından seçilecekti. CHP'de parti içinde anket yapıldı; 12 kişilik aday listesi hazırlandı, milletvekillerine, il başkanlarına, belediye başkanlarına sordular, açık arayla Profesör Yılmaz Büyükerşen çıktı, CHP'nin tüm kadroları Profesör Yılmaz Büyükerşen'in cumhurbaşkanı adayı yapılmasını istedi. Bu ortak kararı Türkiye'ye ilan etmek üzere medyaya haber salındı, bütün parti yönetimiyle birlikte Eskişehir'de buluşup, basın toplantısı yapacağız, orada cumhurbaşkanı adayımızı açıklayacağız denildi, kulaklara fısıldandı, adayımız Profesör Yılmaz Büyükerşen oluyor denildi, hatta genel başkan yardımcıları bile Profesör Yılmaz Büyükerşen'e telefon ederek, bu durumu bildirdi. O gün yapılan tüm anketlerde Profesör Yılmaz Büyükerşen'in aday olması durumunda cumhurbaşkanlığı seçimi kesinlikle ikinci tura kalıyordu, Selahattin Demirtaş ilk turda yüzde 10'a yakın oy alacağı için, seçimin sonucu ikinci turda belirlenecekti, ikinci tur anketlerinde Profesör Yılmaz Büyükerşen'in kazanacağı görülüyordu. CHP yönetimi Eskişehir'de buluştu, tüm medya yerini aldı, naklen basın toplantısı başladı ve bitti, açıklama yapılmadı, medyayı boşver, CHP kadroları bile şoke olmuştu, niye açıklanmadı denirken, tık... Kılıçdaroğlu çıktı, "adayımız Ekmeleddin İhsanoğlu" dedi. Asrın liderimiz güle oynaya kazandı.
Dört yıl geçti, 2018 cumhurbaşkanlığı seçimine gidiliyordu. 2023 seçiminde "cumhurbaşkanı adayı mutlaka genel başkan olmalı" diyerek, zorla kendisini dayatacak olan Kılıçdaroğlu, 2018 seçiminde "bir partinin genel başkanı asla cumhurbaşkanı adayı olmamalı" diyordu. Kameraların önünde çocuk çağırır gibi "gel bakalım buraya" diyerek, Muharrem İnce'yi cumhurbaşkanı adayı ilan etti. Tık... Eşzamanlı olarak, teğmen Mehmet Ali Çelebi, CHP'ye katılmıştı, parti meclisi üyesi yapılmıştı, seçimin güvenliği bu arkadaşa emanet edildi, muhalif televizyonlarına çıktı, "sandık gücü" projesini anlattı, bir milyon kişilik müşahit kadrosu hazırladıklarını söyledi, Türkiye genelinde 166 bin sandık vardı, her sandıkta üç CHP'li müşahit olacaktı, fazladan üç müşahit de yedekte hazır tutulacaktı, bu yüzden bir milyon kişiyi belirleyip, eğiteceklerdi, böylece oylar çalınmayacaktı, CHP müşahitleri bütün sandıklarda bulunacağı için hile yapılmasına, şaibe olmasına izin vermeyeceklerdi. Seçim gecesi geldi çattı. Tık... 25 binden fazla sandıkta CHP müşahidi filan olmadığı ortaya çıktı, iki milyondan fazla şüpheli oy geçerli kabul edildi. Asrın liderimiz güle oynaya kazandı. Bütün suç Muharrem İnce'nin sırtına yüklendi, partiden tasfiye edildi, teğmen Çelebi ödüllendirildi, CHP milletvekili yapıldı, tık... Güle oynaya kazanan asrın liderimiz tarafından transfer edildi,