Cumhuriyet tarihinin ilk çok partili seçimi 14 Ekim 1930 yerel seçimiydi, ilk çok partili genel seçimi de 21 Temmuz 1946 seçimi…
14 Mayıs 1950'yi ilk adil ve demokratik seçim yapan ise, üç ay önce çıkarılan seçim kanunu ve seçim işlerini yürütmek üzere kurulan bağımsız Yüksek Seçim Kurulu'yla yapılması oldu.
O kanunun çıkması ve YSK'nın kurulmasını sağlayan 46 seçimlerinde özellikle de İstanbul'da yaşananlar olmuştu. Üç DP'li vekilin vekillikleri seçimlerde yolsuzluk yaptıkları için iptal edilmişti. Uzun yıllar 1946 seçimleriyle CHP yüzleşemedi. Yıllar sonra 1967 yılında bir CHP toplantısında İsmet İnönü ilk kez 1946 seçimlerinde olan biten hakkında konuştu; "Bir talihsizliktir… Demokratik rejime girmek kararını verdiğimiz zaman bazı zekalar, ehemmiyetli ölçüde bu seçim mekanizmasına ne ölçüde hile karışabilir, bunu keşfetmeye gayret sarf etmişlerdir. Biz 1946 seçimlerinde İstanbul'daki marifet yüzünden zedelendik. Bütün ülke lekelendi" dedi.
İnönü, konuşmasında yaşanan hileler için dönemin Başbakanı Recep Peker ve bakanlarından Cevat Kerim İncedayı'yı suçlamıştı.
46 seçimlerinin yeniden tekrarlanmaması için CHP ve muhalefetteki DP'nin uzlaştığı seçim kanunu ve Yüksek Seçim Kurulu ile gidilen 14 Mayıs 1950 seçimlerinde sandıktan kimsenin beklemediği bir sonuç çıktı ve 27 yıllık tek parti iktidarının devrildi.
Sonuçlarla şoke olan CHP'liler, kampanya sırasındaki yumuşak üslubu yüzünden Milli Şef İsmet İnönü'yü ve fazla demokratik bir seçim kanunu hazırladığı için Nihat Erim'i suçluyorlardı.
Bir ilde kazananın bütün vekilleri de aldığı seçim kanunu yüzünden DP yüzde 53.5 oyla Meclis'te 408, CHP yüzde 40 oyla 69 sandalye alabilmişti. Kanunun mağdurlarından biri de Kocaeli'nden seçilemeyen seçim kanunun mimarlarından Nihat Erim'di. Erim'in o gece sonuçları alınca şu dörtlüğü okuduğu söylenir:
Kendi elimle kesip yâre verdiğim kalem
Fetva-ı hun-ı nahakkımı yazdı iptida
(Kendi ellerimle hazırlayıp sevgiliye verdiğim kalem, önce benim haksız yere öldürülme buyruğumu yazdı)
O gece seçim sonuçlarını Çankaya Köşkü'nde izleyen CHP'li yöneticiler ve bakanlara ülkenin her yerinden kötü haberler gelirken, yaşananları İnönü'nün damadı Metin Toker şöyle anlatır:
"Bir ara İçişleri Bakanı Erişirgil İstanbul'un elverişli olmadığı anlaşılan sonuçları üzerine Vali Fahrettin Kerim Gökay ile görüştü. 'Yahu, hani Rumlar bize verecekti' Aldığı yanıttan pek memnun kalmışa benzemiyordu. Daha sonra Niğde Valisi ile görüştü. Vali ne demişti ki.. Bakan onu sert bir tarzda uyardı: 'Sakın ha! Öyle şeylere kalkışmayı aklından geçirme!..' İsmet Paşa, kafası bir soruna takılınca yaptığı gibi, odayı arşınlıyordu. Bir ara geldi, eşinin yanına oturdu: 'Kaç günde taşınabiliriz' diye sordu.
Mevhibe Hanım elini yavaşça paşasının eli üzerine koyup sakin sakin, 'Merak etmeyin, paşam. Çabuk toparlanırım. Bir iki günde evimize geçeriz' dedi. İsmet Paşa omuzlarından büyük bir yük kalkmış gibi rahatladı, arkadaşlarının yerine döndü."
O gece İsmet Paşa'ya İstanbul'dan bir telefon gelmişti. Arayan CHP'nin İstanbul Müfettişi Sadi Irmak'tı. Irmak, Ordu Komutanı Orgeneral Kurtcebe Noyan'ın kendisini aradığını "Paşa hazretleri emrederse seçimlere komünistlerin hile karıştırdığı varsayımıyla müdahale edebileceklerini" söylediğini iletmişti. Milli Şef İnönü ise teklifi "Milli irade nasıl tecelli etmişse buna tüm devlet birimleri başta da kendileri saygı göstermeli" diyerek reddetmişti. (Demirkırat Belgeseli'nde gazeteci Orhan Birgit'in anlattığı hatıra)
Dediğini de yaptı. 27 yıllık bir tek parti rejiminin 'Milli Şef'i demokratik bir seçimle iktidarı devredip muhalefet sıralarına oturdu. Bu dünyada örneği pek görülmemiş bir olaydı.