Türkiye'de legal siyaset yapmak mı, İsrail'in proxy örgütü olmak mı
Başlıktaki soru çözüm sürecinin 1 Ekim'den bu yana karşı karşıya olduğu en ciddi sınavdaki tek soru.
Sorunun muhatabı tabii ki PKK.
Fiziken sınırlarımızın yanı başında ama siyaseten bize uzak bir savaş gibi izlediğimiz İsrail-İran savaşı (ya da daha adil bir ad vermek gerekirse, İsrail'in İran'a ağır saldırısı ve İran'ın can havliyle verebildiği cevaplar) aslında bizi tam da bu yüzden çok yakından ilgilendiriyor.
Çünkü bir 2015 sendromunun yanı başındayız.
Nasıl 2015'de çözüm süreci Suriye iç savaşı yüzünden bittiyse, PKK'ya Türkiye'nin teklif ettiği çözüm paketi, PKK'ya İran'ın (ve Suriye'nin) teklif ettiği Rojava devletçiğinin yanında cazibesini kaybettiyse, ikinci çözüm süreci de yine bölgesel bir savaşla sınanıyor.
Bu kez PKK'ya teklifin ne olduğunu bilmiyoruz.
Ama teklifin kimden geldiği açık; İsrail'den
Aslında PKK yani Kandil, İran-İsrail savaşıyla ilgili yaptığı açıklamada tarafını bildirmeyen bir güzellik kraliçesi gibi barış mesajı verdi.
Aslında Kandil'dekilerin coğrafi olarak bulundukları nokta düşünüldüğünde cesur bir açıklama sayılabilir.
Çünkü PKK'nın Kandil'deki kampı neredeyse İran'ın sınırlarının hemen dibinde. Hatta hemen karşılarında İran'ın karakolları var.
PKK'nın İran kolu PJAK 2012'de İran'a karşı savaşını bitirdiğini açıklamıştı. Yani Türkiye'ye karşı yapmadığını PKK, 13 yıl önce İran'a yapmıştı.
Peki ne karşılığında
Suriye'deki adı konmamış ittifak karşılığında.
PKK, 2012'de Suriye'de YPG'yi kurmuş, Suriye muhalefeti içindeki Kürtlere saldırmış, baskı kurmuş, Kürtlerin tarafsız bir üçüncü yolcu çizgiye çekmiş, bunun karşılığı olarak da 2013'den sonra Rojava'nın kontrolünü almıştı.
PKK, Suriye iç savaşında Türkiye ile İran karşı karşıta geldiğinden veri İran'ın desteğini aldı ve bu çizgide siyaset yürüttü.
Ta ki 7 Ekim'den sonra İran'ın bölgedeki etkinliği bitene kadar ve İran Suriye'den kovulana kadar.
2024'ün ortalarında bir anda PJAK yeniden ortaya çıktı, kongresini yaptı, İran'a karşı mesajlar verdi.
İşte Türkiye'nin çözüm süreci tam bu sırada masaya geldi.
Eğer Türkiye, çözüm süreci açılımını yapmasaydı, bölgedeki güç dengesi değişirken PKK'nın iki seçeneği olacaktı. Ya İran'la hareket edip pozisyonunu korumak ya da İsrail ile yaklaşıp, İran'a karşı cepheye katılmak.
İkisinde de PKK'ya düşen bu iki büyük güç arasındaki savaşta proxy bir örgüt olarak fırsatları kollamaktı.
İşte tam bu sırada Türkiye, PKK'ya, bir ülkenin proxy örgütü olarak savaşmak yerine Türkiye'de legal alanda siyaset yapmayı teklif etti.
Önce Öcalan'ın ardından PKK'nın aklı buna yattı ve fesih kararı geldi.
Ama şimdi şartlar yeniden değişti.
İsrail saldırganlığı karşısında sallanan bir İran var. Güçsüz görünüyor. Dün beş gün içindeki ikinci Genelkurmay Başkanı da vuruldu.
Netanyahu, rejim değişikliği çağrılarına başladı. İran'ın daha geleneksel silahlı Kürt örgütleri Barzani'ye yakın IKDP ve PAK, daha açıkça bu cephenin içine gireceklerini açıkladılar.
PJAK ise daha utangaç ifadelerle İran'a karşı savaşmaya hazır olduğunu sinyalini verdi.
PKK, İran'ın hemen sınırındaki en büyük silahlı güç. Bu açıdan İsrail'in eğer bir rejim değişikliği planı varsa işine en yarayacak, savaşı en iyi bilen örgüt.
İsrail ve ABD, İran rejimini bir 2003 Irak Baas rejimi gibi devirebileceklerini düşünüyor olabilir.
O zaman Kürtlere de, 2003'den sonra Irak'taki Kürtler gibi otonomi fırsatları doğabilir.