Sumud tecrübesi bize neler söylüyor

44 ülkeden 500'e yakın aktivistin 47 tekneyle Gazze ablukasını delme girişimi sadece İsrail'in korsan bir devlet olarak karakterinin teşhir edilmesini sağladı. Gazzeliler tekneleri göremese de bu dünyada onları düşünen ve bunun için riske giren her milletten insanlar olduğunu gördü.

Muhtemelen yalnız olmadıklarını hissetmek, devasa bir savaş makinesi ve müttefikleri karşısında sumud hislerini yeniden kamçılamıştır.

Ama bu küresel eylem tecrübesinden bizim de öğreneceklerimiz var.

2010'da Mavi Marmara ile Gazze deniz ablukasını delme girişimlerine Türkiye ve İHH öncülük etmişti.
Ama bu kez tekneler Gazze'ye daha yakın olan Türkiye'den kalkamadı.

Belki Türkiye'den kalkan teknelere İsrail'in göstereceği muamele farklı olacağı için, belki siyaseten ve diplomatik olarak Avrupalı ülkelerle İsrail'i karşı karşıya getirmek hem daha önemli hem de daha güvenli olduğu için…

Belki de daha fazla gün denizde kalıp kamuoyu oluşturmak için…

Suriye'de son aylarda kafa kafaya gelmiş İsrail ile Türkiye'nin karşı karşıya gelmeme gayreti, Bakü arabuluculuğuyla varılan çatışmasızlık prensip anlaşması yüzünden de olabilir.

Bilmiyoruz.

Öncelikle Gazze için o küçük teknelere binip İsrail gibi dengesiz bir devletin üzerine doğru Akdeniz'de yol almayı, gözaltına alınmayı göze alan herkes kahramandır. Hele o teknelere çeşitli mazeretlerle binememiş bizlere onların niyetlerini, cesaretlerini sorgulamak düşmez.

Bu eylem hem İsrail'in sivil insanlara karşı gaddarlığı göstermesi açısından hem küresel bir ittifak kurulması açısından müthiş başarılı olmuştur.

Ama bu tecrübeden çıkarılacak dersler de var.

Dünya gavurlar ile Müslümanlar arasındaki bir mücadele mekanı değildir.

Böyle bakan yanılır.

Böyle bakan sadece haksızlık etmez aynı zamanda gerçeği kaçırtan yanlış bir yerden bakmış olur.
Dünyada iyi, idealist, fedakâr, vicdanlı her milletten insanlar var.

Türk ya da Müslüman olmak kimseyi otomatik olarak vicdanlı, ahlaklı ya da iyi yapmaz.

Sumud teknelerine Yeni Zelanda'dan koşanlar gavur oldukları için ontolojik olarak kötü ve düşman, BAE'den, Azerbaycan'dan gelemeyenler Müslüman oldukları için iyi ve müttefik değiller.

İkinci ders, sivil toplum üzerine çarpıcı bir ders.

Dünyada sadece devletler, büyük aktörler, dış güçler, küresel güçler yok. İnsanlar da var. İnsanlar sadece vatandaşı oldukları devletlerin gündeminin devamı, ajanı, aracı değil. Onların kendi devletlerinin gündemi, siyaseti, çıkarı ve öncelikleri dışında hatta ona tümüyle karşı bir gündemi, çıkarı, fikri olabilir.

Bu fikir son yıllarda bizden epey uzaklaştı.

Ama tam da sivil toplum enerjisini bu bağımsızlıktan, kendiliğinden olmaktan alıyor.

Ve sivil toplum devletle iç içe geçtiğinde bu enerjisini, gücünü, kendiliğinden olmaklığını kaybediyor.

Devlet sivil toplum alanını kuşattığında ortaya renksiz, kokusuz, etkisiz bir bürokratik emir komuta mekanizması çıkar.

O da ne devletin ne halkın işine yaramaz.

2010'de Mavi Marmara gemisini kaldıran İHH, bugün bu sivil hareketin de merkezi olabilmeliydi.

Devlet bu özgür alanı sivil topluma açmalıydı.

Ama devlet sivil toplumu her konuda kendisiyle koordineli harekete zorladığında, muhataplarına 'Bu devletin değil, sivil toplumun bir inisiyatifi' deme hakkını da kaybeder.

Çünkü kimse buna inanmaz.

Devlet sivil toplumun kendisini eleştirmesine, kendisine rağmen hareket etmesine fırsat vermeli, alan açmalıdır.

Bunu İtalyan aktivistler İtalya hükümetine, İngilizler İngiltere'ye karşı yaptığında takdir etmek ama sıra bize geldiğinde üç kelime iktidarı eleştiren insanları Mossad'a bağlamak riyakarlıktır.