Orada kimse var mıydı

1990'ların ilk yılları. Rize'de az kitabın geldiği bir kitapçının yeni kitaplar bölümünde kapağı ve adıyla dikkat çeken bir kitapla karşılaştım.

Kitabın kapağında büyük karakterlerle Viva La Mourte! yazıyordu. Üzerinde de "Orada Kimse Var mı"

İngilizce ders kitapları dışında yabancı dilde kitap görmemiş taşralı, entelektüelliğe özenen bir lise öğrencisinin ezikliğiyle yazarını daha önce hiç duymadığım kitabı aldım.

Kitap daha ilk sayfalarında büyük bir meydan okumayla açılıyordu.

Şişli Camii'nden kalkan bir cenaze anlatılıyordu. Devrin bütün ünlü Kemalist sol entelektüelleri cenazedeydi. Emil Galip Sandalcı, Oktay Akbal, Melih Cevdet, Tarık Akan

"Öğleyi kılan Müslümanların işlerini bitirip cenaze namazı meselesini halletmelerini bekliyorlardı. Bir an cenazenin ortada kalmasını diledim. Müslümanların greve gitmelerini diledim."

Bütün bu çevrelerce hakkı yenmiş, onların kirli çamaşırlarını, gerçek yüzlerini çok iyi bilen Günay Rodoplu kılıcı eline alıp bütün roman boyunca ülkenim en dokunulmaz entelektüellerini, solcularını haşat etmişti.

Muhtemelen kitap o kadar da çok okunmadı.

Ama hayatına 27 Mayısçı bir askerin Tokyo'da lise okumuş sap sarışın seküler kızı olarak başlayan Alev Alatlı'nın Erdoğan tarafından "ablalaların ablası" diye yolcu edilmesinin sebebi verdiği bu histi.

"Ablaların ablası" diye yolcu edilmek bir akraba, tanıdık için hoş bir veda olabilirdi ama bir entelektüel, bir yazar için "ablaların ablası" olmanın herhalde başka bir anlamı var.

O da tam Alev Alatlı'yı anlatıyor.

Alatlı, romanları, fikirleri, helal-yasallık dışındaki konuşmaları dışında akıllarda kalan cümleleriyle değil, sosyal kimliğinin aksine durduğu pozisyon ile ablalık yapmıştı.

Alev Alatlı'nın babası Ertuğrul Alatlı, 27 Mayıs MBK'sının ilk 42 isminden bir albaydı.

Türkeş, başbakanlık müsteşarıyken Alatlı da propaganda ve basından sorumluydu.

Yani Alev Alatlı, Türkiye'de sol Kemalist yönetici elit ve entelektüel çevrenin ortasında doğmuş bir isimdi. Amerika'da iyi bir eğitimin ardından İstanbul Üniversitesi, DPT, Yazko gibi yine camianın kurumlarında çalıştı, Cumhuriyet gazetesinde ek çıkardı.

Ama esas şöhreti İstanbul entelektüel camiasına Vive La Mourte ile attığı tekmeyle geldi.

Kitaptaki Günay Rodoplu karakteri üzerinden İstanbul sol, CHP'li elit çevreler, Ümraniye'yi gecekondulara açan CHP'li solcu belediye başkanı profili üzerinden sol popülizm çevrelerle hesaplaştı.

Seri, Nuke Türkiye, Valla Kurda Yedirdin Beni, OK Musti Türkiye Tamamdır ile devam etti. Batıcılık, Kürt meselesi gibi meselelere girip, güncel siyasi denemeyle, roman arasında polemikler yaptı.

Kitaplar laik çevrelerden gelen sarışın bir yazarın laik elit eleştirileriyle muhafazakâr çevrelerde Cemil Meriç'in yarattığı etkiye benzer bir etki yaratmasına neden olmuştu.

İçeriden birinin daha kendi çevresine bu ihaneti takdir gördü.

Ama Alev Alatlı burada durmadı.

Yıllar sonra edebiyat dünyasına Turna serisiyle döndü.

Schörendinger'in Kedisi. Rüya ve Kabus.

Henüz kuantum miting meydanlarında Muharrem İnce'nin hava atacağı kadar popüler bir entellik pozu değildi. Bu kez Alev Alatlı'nın fikirlerini Günay Rodoplu yerine İmre Kadızade'den duyduk.