Oppenheimer filminin devamı: Nükleer bombalar Türkiye'de

Christopher Nolan'ın son filmi Oppenheimer'a en çok ilgi gösterilen ülkelerden biri Türkiye oldu.Aynı gün vizyona giren Barbie ve Oppenheimer'in Türkiye'deki ilk hafta gişe rakamları birbirine çok yakındı.Dünya genelinde durum hala açık ara Barbie'den yana.Google aramalarında da Türkiye'de Oppenheimer açık ara önde.Bunun sebebi nükleer bombanın babası Oppenheimer'ın karizmatik adının filmden önce Türkiye'de pek duyulmamış olması olabilir.Halbuki Türkiye 70 yıldır onun icat ettiği nükleer bombalarla yaşıyor, Türkiye'nin son 70 yıllık hikayesi soğuk savaş ve nükleer silahlanma mücadelesi olmadan yazılamaz. (adsbygoogle window.adsbygoogle || ).push({}); Ama soğuk savaşın cephe ülkesinde bu yakın tarih bugüne kadar sansürsüz, açıkça konuşulmadı, arşivler ortaya çıkmadı.Bu da sadece konuya uzun bir giriş yazısı. Ama merak etmeyin; Oppenheimer'ı henüz izlememiş olanlar için spoiler yok.Çünkü tüm bunlar filmin kapanış jeneriğinden sonra yaşandı.Film kronolojik gitmediği için seyircilere biraz karışık gelmiş olabilir.Oppenheimer, 1945'den sonra hemen dışlanmadı ya da inzivaya çekilmedi.1947'den 1952'ye kadar Atom Enerjisi Kurulu'nun danışmanlar komitesi başkanı olarak ABD'de atom çalışmalarını takip etti. Başkanlara raporlar yazdı. Nükleer savaşa karşı uyardı, hidrojen bombasına karşı çıktı.Bu arada Los Alamos'tan ayrıldı ve 1947'den neredeyse ölümüne kadar Princeton Üniversitesi'ndeki İleri Araştırmalar Enstitüsü'nün direktörlüğünü yaptı.Peki ABD'nin nükleer bomba çalışmalarına ne olduTabii ki devam ettiÜstelik büyük bir şokun etkisiyle.1949 yılının Eylül ayında Sovyetler ilk nükleer bomba denemesini yaptı.Joseph Stalin'in adından hareketle Joe-1 adını taktıkları nükleer bomba Amerikalılar için büyük bir şoktu.Çünkü Sovyetlerin bu aşamaya ancak 20 yıl sonra gelebileceğini tahmin ediyorlardı.Peki bu nasıl olmuştu Üstelik Sovyetler çalışmalara 1946 yılında başlamıştı. YoksaŞüpheler doğru çıktı.1950 yılında Manhattan Projesi'nde Los Alamos'ta çalışmış İngiliz vatandaşı Alman teorik fizikçi Klaus Fuchs İngiltere'de tutuklandı.Filmdeki Klaus Fuch (Gözlüklü)Komünist olan Fuchs, NVKD ajanı çıkmıştı. Nükleer bomba yapımıyla ilgili Sovyetlere bilgi sızdırmıştı. Ama yalnız değildi.Ukrayna göçmeni Amerikalı kimyacı Harry Gold, Sovyet ajanlarla irtibatını sağlayan kuryeydi.Gold, suçunu itiraf edip Manhattan Projesi'nden Sovyetlere bilgi sızdıran başka isimleri de verdi.En önemli isim projenin hem Oak Ridge hem de Los Alamos'ta laboratuvarlarında çalışmış, mühendis David Greenglass'tı.Greenglass'ın bilgileri teslim ettiği kişi ise kız kardeşi Ethel'in eşiydi: Julius Rosenberg.Sonu idamla biten meşhur Rosenbergler davası Manhattan Projesi'nden sızıntılar üzerine kurulmuştu.Yani Türkiye'de de oynanan o meşhur oyundaki gibi masum değillerdi.Greenglass'ın nükleer bomba düzeneğiyle ilgili Rosenberg'e teslim ettiği çizimler ele geçirilmişti. David Greenglass'ın Rosenbergler üzerinden Sovyetlere gönderdiği nükleer bomba çizimleriSovyetlerin nükleer bomba yarışına girmesi, ABD'nin gaza basmasına neden oldu.Gaza basılmasına neden olan gelişmelerden biri de 25 Haziran 1950'de Çin destekli Kuzey Koreli komünistlerin 38. paralele saldırmalarıydı.ABD Başkanı Truman Güney Kore'ye ABD askerlerini gönderdi.Ve Kore Savaşı başladı.Bu gelişmeler üzerine Truman, Oppenheimer'ın karşı olduğu hidrojen bombası çalışmaları için izni verdi.Filmde karakteri (ve karaktersizliği) ustaca anlatılan kalın kaşlı Edvard Teller, 1945'de Oppenheimer'ın ayrıldığı Los Alamos'a beş yıl sonra döndü ve hayalindeki hidrojen bombasını 1952'de yaptı.Neyse ki bomba sadece bir testte patlatıldı.Marshall Adaları'ndeki bir adada 1 Kasım 1952'de hidrojen bombası test edildi. (Ivy Mike testi)Teller, 95 yaşına kadar yaşadı. 2003 yılında kadar ABD'de başkanlara nükleer bombalarla ilgili danışmanlık, silah şirketleri için lobicilik yaptıKubrick'in, 1964'de Dr. Strangelove'da anlattığı çılgın bombacı bilim adamı oydu.Rosenberg davası, ortaya çıkan casuslarla Manhattan Operasyonu'nu yürüten Oppenheimer'in üstü komünistlik iltisak ve irtibat iddialarıyla çizilirken Başkan Truman'ın onayıyla 1946'dan itibaren Amerika'ya getirilen 1000'e yakın eski Nazi askeri uzmanı ve bilim adamı ise roketler üzerinde çalışmalar yapmaya başladı.Ataş Operasyonu denen bu girişimin başında Nazilerin roketlerini geliştiren, Amerikan uzay macerasını başlatan Wernher von Braun vardı. 1945'de kolu kırık olarak yakalanan Nazi roket uzmanı von Braun, ABD roket ve uzay sanayinin babası olduVon Braun'un başında olduğu Alabama'daki Redstone Arsenal'de üretilen "Honest John" taktik nükleer başlık takılabilen ilk balistik uzun menzilli füzelerden biriydi.Ama Sovyetler de boş durmuyordu. Nükleer silah denemeleri ve bu taktik nükleer bombaları fırlatabilecek uzun menzilli roket testlerine devam ediyordu.Çalışmaların merkezi Kapustin Yar üssüydü.Peki, ABD ve NATO bu üssü nereden izliyorduTabii ki Türkiye'den.Amerikan istihbaratı NSA, Sinop ve Samsun'daki radar istasyonlarından Sovyetlerin füze çalışmalarını takip ediyordu.Ama esas olarak 1955 yılında Diyarbakır'da, tesisten fırlatılan füzeleri tespit ve takip etmek için özel bir radar kurulmuştu.Ama radarların gözden kaçırdığı bir gelişme 1957'de Amerikalıları şoke etmişti.4 Ekim 1957'de Sovyetler uzaya Sputnik'i gönderdi.Bu Sovyetlerin roket teknolojisinde ne kadar ilerlediğini de gösteriyordu.Amerikan yönetimi Sovyetlerin nükleer başlıklı füzelerle her yerden kendisini vurabileceği paniğine kapılmıştı.Buna hemen cevap verilmeliydi. Peki neredenTabii ki Sovyetlere en yakın yerden; Türkiye'denAralık 1957'de Türkiye'nin Boğazlarına uzun menzilli, nükleer başlık takılabilen Honest John füze ve rampalarının yerleştirilmesi konusunda ABD ve Türkiye anlaştı.Daha sonra açıklanan Amerikan gizli belgelerinde Honest Johnların mümkün olduğunda kısa sürede Türkiye'ye yerleştirilmesi isteniyordu. Füzelerin yerleştirilmesinin resmi adı "Türk Boğazlarının Savunması için Kara Atom Destek Planı"ydıFakat, yazışmalarda füzeler için kurulan Türk taburunun "atom desteğinin NATO Atom Stok konsepti ilkelerine uygun olarak sağlanacağı" belirtilmişti.Yani nükleer başlıklar ABD'nin elinde kalacak, sadece taşıma sistemi Türk askerinin kontrolüne verilecekti.Bu aslında cephe ülke Türkiye ile ABD arasındaki endişe ve güvensizlik merkezli yakın müttefiklik ilişkisinin de özetiydi ABD Savunma Bakanlığı verilerine göre Honest Johnlar Mayıs 1959'da Türkiye'de konuşlandırıldı. Fakat, uzun menzilli füze ve nükleer silah teknoloji yarışı hızlı ilerliyordu.Amerikalılar, eski NAZİ, yeni Amerikalı Alman uzmanların katkılarıyla menzilli daha uzun Jüpiter füzelerini geliştirilmişti.1958'de Başkan Eisenhower, Jüpiter füze ve rampalarını Avrupa'daki müttefik ülkelere yerleştirmeye karar vermişti.İlk teklif Fransa'ya yapılmış ama De Gaulle teklifi reddetmişti.Üç NATO müttefiki ise ABD'ye "Evet" dedi: İngiltere, İtalya ve Türkiye.Fakat ABD gizli telgraflarına bakılırsa Jüpiterlerin Türkiye'ye yerleştirilmesi ile ilgili de endişeler vardı.ABD Dışişleri Bakanlığı kaynaklı 5 Şubat 1959 tarihli telgrafta "İtalyanların dikkatsizliği, Türklerin ise aşırı hevesliği yüzünden yanlışlıkla füzelerin ateşlenmesinden duyulan endişe" dile getirilmişti.Ama İtalya'nın Sovyetlerle sınırı olmadığı için bu büyük bir risk değildi ama Türkler füzeleri yanlışlıkla ateşlerse bu nükleer bir savaş başlatabilirdi.ABD Dışişleri yetkilisi, "füzeleri çok isteyen Türkiye'nin" talebinin karşılanması ve karşılanmamasını da siyaseten değerlendirmişti. Eğer füzeler verilirse bu Menderes hükümetinin asla yıkılmayacağına yorulacaktı ama verilmezse de muhalefet bunu ABD'nin Menderes hükümetine desteğini kestiği olarak anlatacaktı.27 Mayıs darbesine daha 1 yıldan fazla varken telgrafın sonunda dikkat çekici bir endişe de dile getirilmişti: "Füzeler bir kez konuşlandırıldığında, sorumsuz bir Türk hükümetinin iktidara gelmesi halinde kolayca geri alınamayacaktır."Ama sonra bu endişeler aşılmış olmalı ki İngiltere ve İtalya'ya füzelerin konuşlandırılmasının ardından, Ekim 1959'da 15 nükleer başlıklı Jüpiter füzesi ve rampası için İzmir Çiğli'de bunun için inşa edilen askeri üsse yerleştirildi.Yine Türkiye kamuoyuna herhangi bir açıklama yapılmadan, sessizce ve gizliceİzmir Çiğli'de Jüpiterler için yapılan üsten fotoğraflar yıllar sonra yine Amerikan arşivlerinden çıktı.Ama Türk askerlerine nükleer silahların kullanımı ile ilgili verilen eğitim bu kadar hızlı gitmiyordu.15 Şubat 1960 tarihli bir Amerikan ordusu telgrafına göre bunun basit bir nedeni vardı: "Türklerin yetersiz İngilizceleri"Ama Türklerin yetersiz İngilizcesi'den daha ciddi sorunlar çıkacaktı.Jüpiter füzelerin yerleştirilmesinden 7 ay sonra 27 Mayıs darbesi oldu.Avrupa'daki NATO birliklerinin komutanı General Norstad, Türkiye'deki istikrarsızlığı gerekçe göstererek bütün nükleer cephanenin çekilmesini iki kez önerdi. General NorstadOrdu içindeki cuntalar arasında tasfiyelerin yaşandığı 1960 yılının Aralık ayında Türkiye'ye gelen ABD Atom Kurumu'ndan bir heyetin raporunda da "Siyasi açıdan istikrarsız bir ülkede darbecilerin yetersiz korunan nükleer silahların kontrolünü ele geçirerek bunları rakip güçleri ya da hükümeti tehdit etmek için kullanma ihtimali"nden bahsediliyordu. Ziyaret sırasında İstanbul'daki bir kokteylde Amerikalı generallerle konuşan bir Türk generalin söyledikleri ise endişeye neden olmuştu:Türk general "NATO'nun sadece savunma değil, saldırı ittifakı da olmasını, hemen şimdi bir önleyici savaş başlatılmasını, Almanya'nın gerekirse Sovyetlere karşı güç kullanarak birleştirilmesini, müttefiklerin Sovyetleri yumruklarıyla dövmesini" savunmuştu. Ama hayatın gerçekleri başkasının nükleer bombasıyla hovardalık yapan 27 Mayısçı generalin kokteyldeki hayallerinden daha acıtıcıydı.Hemen yanı başındaki komşu Türkiye'de kendisine doğrultulmuş uzun menzilli nükleer füzeler haliyle Sovyetleri kızdırmıştı.DP hükümetine üst üste tepkiler ve mektuplar gelmeye başladı.Mektuplardan birinde SSCB başbakanı "Bir tek kibrit büyük bir yangın çıkarabilir, ancak ilk yanan kendisi olacaktır" diye Türkiye'yi tehdit etti.Başbakan Menderes, cevabi mektuplarında "füzelerin savunma amacıyla kurulduğu" gibi diplomatik tezleri tekrarladı.Ama Sovyetler el yükseltmeye devam etti.Kruşçev, görüştüğü Amerikalılara Jüpiter füzelerinin bulunduğu "İzmir'in üçüncü dünya savaşının Hiroşima'sı olacağı"nı bile söyledi.Bu arada Sovyetler 1961'de Edvard Teller'in yaptığı hidrojen bombasından kat kat güçlü bir hidrojen bombası olan Çar Bomba'yı üretip denediğini, bizzat genel sekreter Kruşçev'in ağzından duyurmuştu.ABD ve SSCB arasında nükleer silahlanma yarışının bir çatışmaya en çok yaklaştığı an ise Ekim 1962'de patlak veren Küba Füze Krizi'ydi.ABD istihbaratının elde ettiği hava görüntüleri, SSCB'nin