İki Ferdi Tayfur arasında...
12 milyon izlenen filmler, 5 milyon satan albümler, 200 bin kişiye verilen konserler
79 yaşında hayatını kaybeden Ferdi Tayfur, Türkiye'de kırılması zor rekorların sahibi. Vefatından iki hafta önce bile 30 yıllık bir şarkısı bir diziyle yeniden hit olan bir müzik ve kültür duayeninden bahsediyoruz. Ama artık sayıları az da olsa bazıları için milyonların gönül telini titreten müzikler bir kültürel ve sanatsal ürün değil.
Esad halkını katlederken, hapishanelerde işkenceden geçirip, kaybederken Şam'dan burada herşey yolunda haberleri geçen iliştirilmiş, onaylı bir gazeteci o arkaik küflü arabesk aşağılamasını tek başına üstlendi:
"Ferdi Tayfur öldü, herkes bir övüyor bir övüyor. Kişilik açısından nasıl bir insandı bizi ilgilendirmiyor fakat sanatsal açıdan baktığımız zaman berbattı. Bu gerçeği de söylemek lazım. Ağlak bir arabesk yapan birisinden bahsediyoruz. Müzikal açıdan berbattı yani bu kadar"
Bu Kemalist elitizm 90'lara kadar halkın dinlediği arabesk yıldızlarını televizyona sokmamıştı.
Halbuki arabesk tam da bu elitizmin bir eseriydi. Arabesk kavramı 1960'lara kadar Türkçe'de bir stil, tarz olarak kullanımdaydı.
Daha çok mobilyalar, halılar, kumaşlar için kullanılan bir kavramdı.
Henüz arabesk şarkılar, arabesk filmler yoktu.
Ama arabesk kelimesiyle anılmasa da bu kavramın çağrıştırdığı müzik ve kültürün Türkiye'ye girişi 1960'lardan daha eski zamanlara denk geliyor.
Taa 1930'lara gitmeliyiz.
1934 yılında Türkiye radyolarında Türk Sanat Müziği eserlerinin çalınması yasaklandı.
3 yıl uygulanan yasağın amacı özetle müzikte de Batılılaşmaktı.
Ama sonuç tam tersi oldu. Daha da doğululaştık. Çünkü Türkiye radyolarında Türk müziğinin icrası yasaklanınca, bu nağmelerin tutkunları alıcılarını bu kez Arap radyolarına çevirdiler.
Ve o yıllarda kulaklara duyanın kayıtsız kalamayacağı bir ses takıldı.
Mısır'ın bülbülü Ümmü Gülsüm...
Ümmü Gülsüm sadece şarkılarıyla değil, şarkılarını seslendirdiği aşk filmleriyle de Türkiye'de büyük sükse yaptı.
Özellikle de 1936'da gösterine giren filmi Vedad ile.
Filmin önünde uzun kuyruklar oluşuyor, insanlar radyolarda dinleyemedikleri nağmeleri Ümmü Gülsüm'ün sesinden dinlemek için sinemaları dolduruyordu.
Mısır sineması o tarihlerde bugünün Bollywood'u gibi bütün bölgeyi kasıp kavuruyordu.
Sesi ve şarkılarıyla öne çıkan bir diğer Arap mugannisi Muhammed Abdülvahab'dı.
1938 yılının kasım ayında Türkiye Ata'sının arkasından döktüğü gözyaşları, sinemalarda gösterilmeye başlanan Abdülbvahap'ın Aşkın Gözyaşları filminde dökülen gözyaşlarıyla birbirine karışmıştı.
Mısır filmleri furyası üzerine ikinci yasak geldi.
1942 yılında devrin İçişleri Bakanlığı, Arap vatandaşların yaşadığı Mersin ve Adana illerinde insanların bu filmler yüzünden Türkçe'ye olan ilgisinin azaldığını söyleyerek Mısır filmlerinin Arapça olarak gösterilmesini yasakladı.
Peki ne oldu
Müzikal melodramlar olan filmlerdeki şarkıların yerine Sadettin Kaynak yeni Türkçe besteler yaptı, Müzeyyen Senar, Münir Nurettin gibi devrin büyük sesleri o şarkıları okudu, yasağa karşı bulunan bu formülle Mısır filmlerine olan ilgi arttı.. Filmler bütün Anadolu'da kapalı gişe oynamaya başladı. Ve bunun üzerine 1952'de üçüncü yasak geldi. Mısır'dan film ithalatı yasaklandı.
Peki neydi bu filmlere insanları çeken bu kadar
Tabii ki aşk ve gözyaşı.
Mesela bir filmde Leyla Murad kör oluyor ama sevgilisi Enver Vecdi kör olduğunu anlayıp ona acımasın diye bunu ondan saklıyor. Onu kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyor, "Artık seni sevmiyorum, defol" diye yüzüne karşı bağırıyor. Ama O sırada Leyla Murat'ın arkadaşı odanın kapısını açıp kapatıyor, kapı sesini duyan Leyla Murat da, Enver Vecdi'nin gittiğini sanarak,