Hürriyet Bayramın kutlu olsun Roni..

2007 yılında Hrant Dink öldürüldüğünde 53 yaşındaydı. Yaşı gençti ama herkesin ondan Hrant diye bahsedeceği kadar genç değildi.Peki tanıyan ve tanımayan neden onun ardından "Hrant" diye bahsetmişti, pankartlara "Hrant" yazılmış, sloganlar "Hrant" diye atılmıştı Mesela neden 51 yaşında öldürülen Uğur Mumcu'nun ardından yakından tanıyanlar dışında kimse Uğur dememiştiİki nedenle insanlara ön isimleriyle hitap ederiz: Tanıdığımız veya samimi olduğumuz için. Yaşça bizden büyük olan tanıdığımız, sevdiğimiz ve samimi olduğumuz insanlara da ön isimleriyle hitap etmeyiz. (adsbygoogle window.adsbygoogle || ).push({}); Kamusal bir figür olarak tanıdığımız insanlar hakkında kamusal alanda konuşurken de ön isimlerini kullanmayız. Peki o haldeBir çeşit bilinçdışı küçümseme, ayrımcılık, "yabancı isimli arkadaşım var" ezikliği miydi buAslında basit bir sebebi vardı.Pek çoğumuz için ömrü hayatımızda tanıyabileceğimiz tek Hrant, Hrant Dink'ti. Ve böylece ondan bahsederken soyadının doğal işlevi de ortadan kalkmıştı. Öldükten sonra bile olsa bir Hrant tanımak hepimize onunla dayanışma duygusu vermiş, şehirli ve İstanbullu hissettirmişti.O yüzden ondan ön ismiyle bahsettik. Herkes de kimden bahsettiğimizi anladı.Aslında 100 bin Ermeni'nin yaşadığı İstanbul'da Hrant, karşılaşma ihtimali yüksek bir popüler Ermeni erkek ismiydi.Peki ya İstanbul'da bir Roni ile karşılaşma ihtimalinizRoni, Kürtçe "aydınlık" anlamında gelse ve Kürtler arasında da son yıllarda isim olarak kullanılmaya başlansa da esas olarak Yahudilerin çocuklarına verdiği İbranice bir isim. Musa'nın kardeşi Harun'un İbranicesi. "Şarkım, neşem" demek.İstanbul'da içine kapalı yaşayan, haklı korkular nedeniyle 'yabancı'larla çok da görüşmemeyi tercih eden bir Türkiye Yahudisini tanıma ihtimaliniz, Yahudilerin getto olarak yaşadığı Ulus, Göktürk gibi semtlerde oturmuyor, bazı beyaz yakalı işlerde çalışmıyorsanız çok düşük.Zaten Türkiye'deki Yahudilerin ezici çoğunluğu İspanyol kökenli Sefarad Yahudileri. Onlar İbranice değil, İspanyolcadan bozma Ladino dilini konuşuyor. Roni isminin yaygın olduğu Aşkenaz Yahudiler ise Türkiye'deki Yahudi toplumunun yüzde 4'ünü oluşturan azınlık içinde bir azınlık.Yani İstanbul'da bir Roni ile karşılaşma ihtimaliniz, Kürt milliyetçisi tanıdıklarınız yoksa, turist rehberi, otel çalışanı değilseniz çok çok düşük bir ihtimal.O halde ihtimalleri biraz daha düşürelim.Peki ya İsrail karşıtı Filistin dostu, başörtüsü yasağı karşıtı, Kürt hakları savunucusu, sosyalist hatta Troçkist, Türkçe'nin en usta şairlerinden, köşe yazarı, siyasetçi, aktivist bir Roni ile karşılaşma ihtimalinizİşte Roni Margulies, bu çok çok düşük ihtimali binlerce insan için gerçeğe dönüştüren, bu hayatta çoğumuzun tanıyabileceği tek Roni'ydi.Adını Polonyalı büyük dedesinden almıştı.Türkiye'de yaşayan bir insan Polonyalı bir Yahudi ile ancak bir soykırım filminde karşılaşabilirdi.Eğer Krakow doğumlu, anadili Lehçe olan dedesi, Polonya doğumlu, liseyi 1917'de St Petersburg'da okumuş anadili Rusça olan babaannesiyle evlenip, 1925 yılında çalıştığı şirket tarafından mühendis olarak bir yıllığına İstanbul'a gönderilmeseydi bu hikayenin sonu da bir toplama kampında bitebilir, hayatımızda bir Roni olmayabilirdi.1925 yılında aralarında Rusça anlaşan Polonyalı bir Yahudi çiftin İstanbul'daki ilk ayını babaannesinin ağzından yazdığı Polonya'ya Mektuplar şiirinde anlatmıştı: 28 Mayıs 1925 İrili ufaklı yelkenlilerin arasındanköprüye yanaştığında vapurumuz (puslu,karanlık bir gündü, başım ağrıyordu biraz)elele kalakaldık güvertede bir an:Kubbeler, minareler, kırmızı şapkalı adamlar,koca bıyıklı dev gibi hamallar,uçan bir hali inebilirdi her an bulutlardan. Bugün bir ay oluyor işte geleli.İlk haftamızı geçirdiğimiz oteltam aklımızdaki Doğu hayali,kimler kalmış bilsen : Zog, Mata Hari.Bir ev bulup taşındık sonra geçen hafta:Bir zamanlar Lizst yaşamış sağımızda,sol tarafımız mason mahfeli. Güvenim tam kocama amadüşünmeden edemiyor insan,yeni evliyim, yeni bir şehir, yeni bir hayat.Kaç yılımız geçecek buradaBurada mı doğacak çocuklarımız Asya'nın eşiğinde, evimden uzak,neler bekliyor beni Neler olacak " Çok şeyler oldu. Bütün dünya tarihindeki en korkunç şeyler. Çalıştıkları Türk şirket Türkiye'de kalmalarını isteyince, Nazilerin iktidara gelişini, Polonya'yı işgalini ve bütün akrabaların toplama kamplarında ölümünü İstanbul'dan izlemişlerdi. Sonra oğulları Seferad bir kızla evlendi, Roni doğdu, dedesi ve babaannesi Rusça, büyükbabası ve anneannesi Ladino dili, anne ve babası Fransızca konuşan bir evde büyüdü. Robert Koleje gidip çok iyi İngilizce öğrendi, Londra'ya iktisat okumaya gidip Troçkist oldu. Orta sınıf İstanbullu bir Yahudi ailenin iyi eğitim almış beyaz yakalı üst orta sınıf oğlu olarak yaşayacağına, bir azınlık mensubunun Türkiye'de girmemesi gereken bütün tehlikeli toplara giren bir sosyalist aktivist oldu. Üstelik sosyalistlerin bile ötekisi Troçkist çizgide Troçki'yi bile eleştiren Tony Cliff'in fikri liderliğini yaptığı Sosyalist İşçi olarak tanınan bir fraksiyonun aktivisti Türkiye'de Yahudi azınlığın, Yahudi azınlığın içinde Aşkenaz azınlığın, Sosyalizm içinde Troçkist azınlığın, Troçkist azınlık içinde de bir fraksiyonun parçasıydı. Ama böylesine marjinal bir insanla 90'ların sonundan 2020'lere kadar İstanbul'da yaşayan ve siyasi-sosyal olaylara duyarlı bir insansanız tanışma ihtimaliniz bir hayli yüksekti.Ayağını bir sandalyeye koyup, bir daha duymanız zor orijinal bir aksanla Türkçe konuşan ama Türkçe'de böyle bir profilden duyamayacağınız fikirleri savunan Avrupai adlı bir Yahudi ve sosyalist hayatta kaç kez karşınıza çıkabilirdi kiRoni her yerde karşınıza çıkabilirdi.Irak işgaline karşı Taksim'deki otellerden birinin yerin üç kat altındaki salonlarında, Mazlumder'in, Özgür-Der'in Filistin eylemlerinde, askeri vesayete karşı bir yürüyüşte, Marksizm konulu bir konferansta, Kürt meselesiyle ilgili bir basın toplantısında, Hrant Dink anmasında, şehrinizdeki bir Yetmez ama Evet panelinde, küresel ısınmaya karşı bir eylemde, mülteci haklarıyla ilgili bir tartışmadaMuhakkak bir kere televizyonda İsrail'e laflar sayarken, milliyetçilerle tartışırken, başörtüsü yasaklarını, askeri vesayeti eleştirirken onu izlemiş, Taraf'taki, Serbestiyet'teki bir yazısını okumuşsunuzdur.Çoğumuzun kendi kimliğimize alamadığımız mesafeyi bir Yahudi'nin dünyadaki tek Yahudi devletine karşı almış olmasını takdir de etmiş olabilirsiniz.Ama tarihe ve şiire meraklılar dışında pek azımız Roni'nin 1908 Devrimi ve İttihatçılara olan merakından haberdar olmuştur.Peki, Türkiye'de devlet, ordu, milliyetçilik denince tüyleri diken diken olan, hayatı bunlara karşı mücadeleyle geçmiş, 1915 için anmalar düzenlemiş bir Türkiye Yahudi'sinin, İngiliz ekolünden bir Troçkist'in ne işi olurdu İttihatçılarlaBelki de benzerinin hayallerini kurarken, bizde okullarda hala "2. Meşrutiyet'in İlanı" diye geçiştirilen 1908 Devrimi ile heyecanlanmış Troçki'nin yazdığı yazılar dikkatini çekmişti.Oturup İttihatçıların ağzından hayatlarını anlatan şiirler yazacak kadar döneme hakimdi."Yaşlı bir İttihatçının belki de düşünmüş olabilecekleri", Mithat Şükrü Bey'in hüznü", "Hatibi Şehirin Tifüsten Ölümü" adlı şiirlerini topladığı "Mağrur Olma Padişahım" adlı tarih-şiir kitabında İttihatçıların hatibi, Babıali Baskını'nın ajitatörü Ömer Naci için şöyle bir şiir yazacak kadar o günlerin içinde yaşıyordu:"Tek bir şey istemişti hayatı boyunca Ömer Naci.Bab-ı Ali baskınında fırlayıp askerlerin önüne,Açıp bağrını bar bar bir bağırması var ki,Ağzı açık bakakalmıştı Enver Paşa bile:"Vurun, karşınızdayım işte, öldürün beni".Üstüne gider gibiydi ölümün hep böyle.Tek bir şey istemişti hayatı boyunca Ömer Naci.Cemiyet Doğuya göndermişti onu bir keresinde.Bir an evvel o taraflarda örgütlenmek gerekliydi.Hastayken ve beş kuruş bile yokken cebinde,0 koyu istibdat döneminde kalkıp gittiydi.Van civarında teşkilat kurulmuştu geri geldiğinde.Tek bir şey istemişti hayatı boyunca Ömer Naci.Filozof Rıza Tevfik'le bir tartışması destandı dillere,Paris'teyken her fırsatta Jean Jaures'yi dinlerdi.Hem Merkez-i Umumi'nin