Gezi Parkı'ndaki çamlar nasıl bardak oldu
AK Parti kurucularından Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, 79 yaşında hayatını kaybetti. Gürdoğan, Mavera dergisini çıkaran ekip içinde yer almış, uzun yıllar Yeni Şafak'ta da yazmış, İslami kesiminin önemli entelektüellerinden biriydi.
2013 yılında adı ilginç bir biçimde gündeme gelmişti.
Gezi Olayları sırasında.
Gezi Parkı'nda eylemciler ile Başbakan Erdoğan arasındaki ilk temas AK Parti'ye yakın bir işkadının organizasyonu ve Erdoğan'ın basın danışmanın davetiyle olmuştu.
İstanbul'dan Ankara'ya Başbakanlığa davet edilen çoğu birbirini ilk kez görmüş 11 kişilik heyetin içinde üniversite hocaları, yönetmenler, küratörler, mimarlar ve öğrenciler vardı.
Tek ortak özellikleri Gezi Parkı eylemlerine katılmalarıydı.
Heyetin üyeleri arasında AK Parti'ye yakın, muhafazakar çevrelerden gelen ama Gezi eylemlerine destek veren isimler de vardı.
Onlardan en dikkat çekici olanı da AK Parti kurucusu Nazif Gürdoğan'ın mimar olan kızı Selva Gürdoğan'dı.
Aslında o günlerde bunun çok da haber değeri yoktu.
Çok sayıda AK Partili siyasetçinin, kanaat önderinin, iş insanın çocukları da Gezi Parkı eylemlerine katılmıştı.
Hatta neden bunun böyle olduğu üzerine AK Parti kapalı toplantılar düzenlemiş, mesela A Haber'de olayın kriminal değil sosyolojik boyutu uzun uzun açık oturumlar yapılmıştı.
Sonra, Gezi olayları dönemin Fethullahçı polislerinin ürettiği komplo teorileriyle dış güçlerin operasyonuna bağlandı, siyaseten bu tez kullanışlı oldu ama yıllar içinde iktidar gücünü artırdıkça da Gezi Parkı olayları 17-25, 15 Temmuz silsilesi içine sokuldu.
2017'de Osman Kavala'nın gözaltına alınmasından sonra artık Gezi Parkı, büyük komplonun parçasıydı.
İddianameleri bir kez okuyanlar bile çıplak gözle buna somut bir delil gösterilmediğini görebilirdi. Ama o an bir türlü gelmedi.
Bir noktada buradan dönüleceği beklendi. Beraat kararları da geldi. Sonra AİHM kararları, AYM kararları
Ama Gezi Olayları konusundaki radikallik her seferinde arttı.
AİHM kararları dinlenmedi, Anayasa Mahkemesi kararları ezilip geçildi ve en son Meclis'te yumruklarla AYM kararına direnildi.
Çünkü Gezi davası artık Türkiye'deki siyasi ve hukuki olağanüstü halin sürmesinin sembolü haline geldi.
Bu davalarda AİHM ve AYM kararlarını uygulamak demek hukuka artık tek başınasın, ben sana karışmıyorum da demek olacak.
Bu da iktidar için zannedildiğinden daha radikal bir karar demek.
Çünkü son 8 yılı diğer olağanüstü şartlarda ve bütün ipleri elinde tutarak yönetti. Onun konforunu yaşadı, bırakmak istemeyecektir.
Ama normalleşme istese bile buradan geri dönmesi hiç kolay değil. Çünkü bu şahinlik artık bir iktidar içi sadakat gösterisi ve tasfiye meselesine de dönüşmüş durumda.
Gezi meselesinde iktidar cephesindeki en tavizsiz olan, AYM ve AİHM kararlarının bile ezilip geçilmesini savunacak kadar ileri giden şahin kanat içinde özellikle MHP ve Cumhurbaşkanı'nın Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum dikkat çekiyor.
Bu konuda birbirleriyle paralel açıklamalar yapıyorlar, AYM'ye karşı Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin direnişini Halk Devrimi gibi Sovyetimsi tezlerle teorize edip savunuyorlar.
AK Partili siyasetçiler, grup başkanvekilleri, Adalet Bakanı, Meclis Başkanı bu meselede o kadar da radikal görünmüyor.
Peki, Gezi davası neden bu kadar radikal ve tavizsizler Neden bunu surda gedik açtırmama meselesine çevirdiler
Tuhaftır bugün Gezi konusunda en şahin kanatta yer alanlar 2013'de Gezi Parkı olayları sırasında hiç de şahin değillerdi.
O günlerde Başbakan'ın Gezi Parkı eylemleri için suçladığı partilerden biri kimdi
Tabii ki MHP:
"Çok enteresan, biz CHP'ye, MHP'ye 'gelin doğuda, güneydoğuda gençler ölmesin bunu engelleyelim' diye çağrı yapıyoruz. Şiddetle karşı çıkıyorlar. Ancak 'ağaçlar katlediliyor' yalanı karşısında CHP, MHP, BDP kol kola eylem yapıyor."
Bahçeli, ilk günden itibaren Gezi Parkı'ndaki eylemlere destek veren ve hükümeti sert biçimde eleştiren konuşmalar yapmıştı.
Bir kaçını hatırlayalım:
"İstanbul Taksim Gezi Parkı'nda yaklaşık beş gündür yaşanan olaylar iktidarın tavrını ve tercihini göstermesi bakımından son derece anlamlıdır. Burada yaşanan ilkel görüntüler Türkiye'yi küçük düşürmüş ve ileri demokrasinin maskesini de aşağı indirmiştir. Ağacı sökerek, yeşil alanları kapatarak alış veriş merkezi yapma niyetinde olan ve Topçu Kışlası inşa etmek amacı güden AKP iktidarı ülkemizin her tarafına yayılan itirazlarla karşılaşmıştır. Biber gazlı müdahaleler, şafak vakti operasyonları, aşırı ve orantısız güç kullanımı, karşılıklı düşmanca muamelelere varan şiddet sahneleri ülkemizin ne duruma geldiğini açıkça kanıtlamıştır... Başbakan, bakanlar ve bazı AKP'li yöneticilerin polisi zan altında bırakan açıklamaları, fırsatçıların önüne atan yaklaşımları ve üstelik biber gazını ölçülü kullanma konusundaki uyarıları utanmazlıktır..."
"Gezi Parkı'na dozerlerle girilmesi, buna karşı koyanlara sert muameleler gösterilmesi toplumsal infialin ilk kıvılcımını tutuşturmuştur. Sabaha karşı düzenlenen polis baskınları, yaka paça yapılan gözaltılar, biber gazlı müdahaleler, insanlıkla bağdaşmayan şiddet sahneleri Gezi Parkı'nı kâbusa çevirmiştir. AKP hükümeti saldırdıkça kalabalıklar artmış, tahammülsüzlük gösterdikçe olaylar büyümüş ve yurt sathına yayılmıştır. Siyasi irade polisi göstericilerin üzerine salmıştır. Orantısız saldırıları ve yürekleri burkan şiddet tablosunu onaylamadığımız gibi telin ettiğimizi de buradan ifade etmek istiyorum. Ve mutlaka polise gazlı, plastik mermili ve tazyikli suyla saldırı emri verenler hakkında gerekli tüm hukuki işlemlerin yapılmasını ve bunun da geciktirilmemesini bekliyorum...."