Geride bıraktığı tırmık izleri...

28 Kasım 1968 günkü gazetelerin birinci sayfalarında İstanbul Aksaray Küçük Opera'daki bir tiyatro oyununa yapılan saldırının haberleri vardı.Halk Oyuncuları tarafından sahnelenen oyunun adı "Devri Süleyman"dı.Politik komedi olan oyunun baş kahramanı olan Süleyman, tabii ki o sırada Başbakan olan Süleyman Demirel'di.Oyundaki espriler sertti.İlk olarak 1967 yılının sonunda Ankara'da oynanan oyunun başına gelmeyen kalmamıştı.İzlemeye gelen askeri okul öğrencileri ayakta alkışlayınca Ankara Valiliği oyunu yasaklamış, oyun bir süre "Devri Küheylan" adıyla oynanmış ama ardından Danıştay, valiliğin yasağını kaldıran bir karar vermişti.Yasaklarla iyice şöhreti artan oyun Ankara'daki 300 temsilden sonra 1968'in Kasım ayında İstanbul'da "Danıştay kararı ile Devri Süleyman" afişleriyle sahnelenmeye başlanmıştı.Adalet Partisi tek parti hükümeti hala iktidardaydı ve Başbakan hala Süleyman Demirel'di. Oyuna ilgi büyüktü. Önünde uzun kuyruklar oluşmuş tiyatro salonu tıklım tıklım dolmuştu.İlk temsilin bitimine yarım saat kala 40-50 kişilik bir grup "Yalan, yalan" diye bağırarak önce oyunu protesto etmeye başladı, sonra sopalarla sahneye atlayıp dekoru parçaladılar, etraftaki insanlara saldırdılar. Saldırganların kim olduğu anlaşılamadı. Adalet Partisi teşkilatlarından insanlar olduğu iddia edildi.Ama saldırıyla şöhreti biraz daha artan oyun yıllarca sahnelendi.Demirel, iktidardan düştükten sonra adı değiştirildi ve "Devrik Süleyman" olarak oynandı.Halk Oyuncuları'nın kadrosu ünlü isimlerden oluşuyordu:Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Müjdat Gezen, Umur Bugay, Mustafa Alabora ve Aydın Engin.Genç oyuncu ve tiyatro yazarı Aydın Engin, aynı zamanda Devri Süleyman'ın yazarıydı.Gerisini ondan okuyalım:"Devr-i Süleyman Türk tiyatrosunda aralıksız en uzun süre oynanan oyun oldu: 783 oyun. Gün geçti, devran değişti. Tiyatro sanatıyla devrimci eylem yapmak bana anlamsız gelmeye başladı. Tiyatro sanatına kederli bir "elveda" çekip gazetecilik mesleğine sıçradım. 12 Mart 1971'deki "utangaç faşizm darbesi"nin boğduğu Türkiye'de aydınların, sosyalistlerin, demokratların soluk aldığı tek pencere olan haftalık Yeni Ortam dergisinde yazı işleri müdürü oldum. Çok geçmeden tutuklandım. Maltepe Askeri Hapishanesinde epey yattım.Çıktığımda Yeni Ortam da haftalık dergiden günlük gazeteye dönüşmüştü ve ben yine yazı işleri müdürü iskemlesine oturtuldum. Ankara'da Mustafa Ekmekçi, Uğur Mumcu, Mümtaz Soysal, İstanbul'da Oya Baydar, Emil Galip Sandalcı ile Yeni Ortam yine solun, solcuların, demokratların gazetesiydi.14 Ekim 1973'de genel seçim yapılacaktı. TV siyah beyaz TRT televizyonundan ibaretti ve seçim kampanyası kentlerde, kasabalarda mitinglerle yürütülüyordu. Liderler seçim gezilerine başlamışlardı.Kâh Ecevit'in, kâh Erbakan'ın, en çok da Demirel'in seçim gezilerini Yeni Ortam adına izledim. Demirel seçim kampanyasının son mitingini Urfa'da yaptı. Zaten iki gün sonra seçim var. Uçakla Ankara'ya dönerken Demirel, uçaktaki her boydan ve çizgiden gazeteci milletine bir öneri yaptı:- Herkes bir kağıda seçim sonucu tahminlerini yazsın. Adını yazmayı da unutmasın. En iyi sonucu bilen gazeteciye bir kol saati armağan edeceğim.Keyifli bir tahmin oyunu. Hepimiz kağıtlara tahminlerimizi yazdık. Adalet Partisi'nin ağır toplarından İsmet Sezgin kağıtları topladı.Şakalaştık, gülüştük ve yorucu seçim kampanyasını bizler de kapattık.Pazar akşamı sandıklar açıldı, sonuçlar gelmeye başladı. Pazartesi akşamüstü sonuç belli oldu. Ecevit CHP'si birinci parti. Demirel'in AP'si ikinci sıraya düşmüştü. Sonuçlara göre Yeni Ortam Yazı İşleri Müdürü Aydın Engin çok az hata ile seçim sonucunu en iyi tahmin eden gazeteci. Gazete binasında fiyakasından yanına varılmıyor.İki gün sonra, Demirel Ankara'da "Millet bize muhalefet görevi verdi" diyeceği bir basın toplantısı düzenledi. Yeni Ortam basın toplantısında Ankara Temsilsisi Mustafa Ekmekçi ve Yazı İşleri Müdürü Aydın Engin ile temsil edildi .Basın toplantısı bitti. Mustafa (Ekmekçi) ağabeyim, "Gel şu senin saati isteyelim" dedi. Birlikte, salonu terk etmeye hazırlanan Demirel'in yanına gittik. Mustafa Ekmekçi konuştu:- Süleyman bey en iyi seçim tahminini benim Yazı Müdürüm yaptı, biliyorsunuz.Demirel seçim yenilgisini gülümsemesiyle nasıl örttüyse, soruyu da aynı gülücükle karşıladı:- Biliyorum.- E şu armağan saat meselesi ne olacak efendimCevap aynı gülücükle ve ben sanki orada değilmişim gibi sadece Mustafa Ekmekçiye bakarak geldi:-Söyle ona, Devr-i Süleyman oyunundan, yani benim üstümden, benim sayemde çok para kazandı o. Saati de kendi alıversin artık"Ama aslında Türkiye'nin hep böyle hoşgörülü yüzünü görmemişti.12 Mart darbesinin ardından MİT'in "Komünist faaliyetleri katılan eşhas hakkında" başlıklı yazısıyla başlayan gizli TKP tutuklamalarında tutuklananlar arasındaydı. Tutuklu listesi entelektüel bir şöhretler karması gibiydi: Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol, İdris Küçükömer, Azra Erhat, Tilda Gökçeli, Doğan Özgüden, Nihat Sargın, Masis Kürkçügil, Osman Saffet Arolat, Ragıp Zarakolu... Gözaltılar İngiltere'de yaşayan ve Kardaş adlı TKP'ya ait bir derneğin ve derginin başında olan Selma Ashworth'un (gazeteci Ömer Sami Çoşar'ın İngiltere'de bir mühendisle evli olan kardeşi) ilişkilerine ve mektuplaşmalarına dayanıyordu. Doğrudan ve dolaylı olarak ona değen herkes örgüt çuvalının içine atılmıştı. Aydın Engin'in suçu ise aranan bazı isimleri evinde misafir etmekti. Aydın Engin serbest kaldıktan sonra 1974'de Oya Baydar ile İlke dergisini kurdu, ikisi bu kez gerçekten TKP'ye katıldılar, 1976'da yasadışı Türkiye Komünist Partisi'nin yasal gazetesi olan Politika'nın yöneticiliğini yaptı. Tırmık köşesini burada açtı ve yazdığı yazılar yüzünden hakkında pek çok dava açıldı.12 Eylül darbesine gazetenin yazarı ve partidaşı olan eşi Oya Baydar'la şans eseri Almanya'da yakalandılar.11 aylık çocukları Türkiye'de kalmıştı. Onu Almanya'ya getirdiler ve dilini bilmedikleri Almanya'da bir hayat kurmaya çalıştılar.O ana kadar gazetecilik yapmış, gazete yönetmiş, tiyatro oyunları yazmış Engin Almanca öğrenirken sandviççide çalıştı, kağıt deposunda fork-lift sürdü, hapishane gardiyanlarına Türkçe dersi verdi.Sonra Frankfurt'taki Alman gazetelerinde iş aradı ama dili yeterli bulunmadı.Başvurduğu gazetelerden birinde ona şoförlük teklif edilmesi ağrına gitti.Ama sonra Frankfurt Taksi Derneği'ne başvurup, bizzat kendisi taksici oldu.O meşhur fotoğrafındaki Mercedes'le Frankfurt'ta taksi şoförlüğü yaptı. Yıllarca Frankfurt'un bütün sokaklarını ezberlediği şoförlük yıllarındaki hatıralarını "Ben Frankfurt'ta Şoförken" kitabında anlattı.Ama Türkiye'de gazete yönetmiş bir gazetecinin Almanya'da taksi şoförlüğü yaptığına herkesi inandırmak kolay değildi. O yıllarda Almanya'da herkes Bild gazetesi muhabiri Günter Wallraff'ın iki yıl boyunca Türk işçisi kılığında, "Ali Levent Sinirlioğlu" takma adıyla McDonald's ve Thyssen gibi işyeri fabrikalarda çalışarak patlattığı "En Alttakiler" yazı dizisini konuşuyordu. Almanya'da karşılaştığı bir Türk genç da ona "Yeme bizi ağabey, Günter Wallfraff gibi röportaj patlatacaksın sen. Bizden kaçar mı" demişti. Almanya'daki ilk yıllarında Oya Baydar ile birlikte bir taraftan hayat mücadelesi verirken, bir taraftan da Türkiye'de darbe sonrası yaşananlara karşı sürgünde mücadeleye devam ettiler. Hala Türkiye Komünist Partisi içindeydiler ve parti için fedakarlıkları göze almaktaydılar. Çocukları henüz 1.5 yaşındayken Oya Baydar parti tarafından Moskova'ya eğitime gönderilmişti: "Parti'den benim Moskova'ya eğitime gitmem önerisi geldi.. hayır denilemeyecek bir şey.. Marksizm bilgimi kültürümü geliştirmek önemliydi benim için Aydın'ın gitmeme hiç itirazı olmadığı gibi destekledi de. Henüz bir buçuk yaşında bile olmayan oğlumuzu tek başına üstlenmekten çekinmedi. Üstelik o sıralarda sabit bir işi yok, maddi güçlükler var ama sorun yapmadı. Aydın, o sene kendi tabiriyle ''Yılın Annesi'' seçildi.'' (Ebru Çapa, Oya Baydar ile nehir söyleşi Aşktan ve Devrimden Konuşuyorduk) Ama Oya Baydar, Moskova'dan komünizm tecrübesiyle ilgili şüphelerle döndü. Bu sırada Polonya'da Dayanışma Sendikası'nın grevleri başlamış, Sovyetler çözülmenin önüne Glasnost ve Peretroyka ile geçmeye çalışıyordu. Sürgündeki Baydar ve Engin çiftinin da diğerleri gibi kafalarındaki soru işaretleri artmaya başlamıştı. TKP arşivinin olduğu TÜSTAV'ın online arşivindeki bir parti içi yazışmada Baydar-Engin çiftinin yalnız bırakılırsa "yanlış eğilimlere kapılacakları" söyleniyordu. Ama çok geçmeden iç muhasebeleri arttı ve bir Yunanistan tatili dönüşü parti ile bağları koptu: "1987 Avrupa'nın farklı ülkelerinde yaşayan, bizim gibi politik göçmen ve yine