Bulgur Palas'ın ibretlik hikayesi...

İstanbul'un yedinci tepesi kabul edilen Fatih Kocamustafapaşa Tepesi'nde civardan geçen herkesin gözüne muhakkak çarpmış olan görkemli, kuleli metruk bina yani Bulgur Palas, nihayet İBB tarafından restore edildi ve kültür merkezi, cafe olarak açıldı.

Bulunduğu yoksul semtle hiçbir ilgisi olmayan bu devasa İtalyan bir mimarın elinden çıkmış küçük saray aslında çok eski bir tarihi bina değil.

Sahibi de İngilizler, İtalyanlar, Rumlar, Ermeniler, Museviler ya da Levantenler değil.

Bir İttihatçı subay: İttihat Terakki Cemiyeti'nin Manastır ve daha sonra Bolu'daki kurucularından, Enver Paşa'nın çok yakını Bolu mebusu olan Mehmed Habib Bey. Yapımı da 1926.

Peki, bir İttihaçı subay ve mebus nasıl bu kadar görkemli bir bina yaptırmıştır

Tabii ki kayırmacılık ve yolsuzlukla.

İttihatçıların Milli Ekonomi politikaları çervesinde azınlıklarda ekonomiyi devralmak için yaptıkları girişimlerden biriyle bulgur taciri olur Mehmet Habib Bey.

Gerisini konu üzerine uzun bir makale yazmış Mehmet Tunçkol'dan okuyalım:

Bolu Milletvekili Mehmet Habip Bey'in siyasi ve ticari yaşamı, İttihat ve Terakki iktidarlarının "yerli-milli burjuva yaratma" iddiasının, aynı zamanda, yakın dönem tarihimizden günümüze kadar süregelen "iktidar desteğiyle zengin yaratma" yönündeki sığ anlayışın tipik bir örneğidir. Mehmet Habip Bey'in I. Dünya Savaşı yıllarında Enver Paşa ve Levazım Reisi İsmail Hakkı Paşa desteğiyle ordu müteahhitliğine, vagon ticaretine soyunması, buğday, arpa, bulgur vb. ticareti sayesinde büyük meblağlarda paralar kazanması bu sürecin ilk halkasıdır. Sürecin ikinci halkası; Habip Bey'in "Harp zengini", "Bulgur Kralı", "Bulgur Palas Habip Bey" olarak damgalandığı, İttihat ve Terakki'nin iktidardan düştüğü, savaşın sona erdiği ve Malta Sürgünleri arasına katıldığı dönemdi. Üçüncü ve son halka ise; Mehmet Habip Bey'in Malta esaretinden İstanbul'a döndükten sonra Milli Mücadele'nin dışında kalması, Cumhuriyet döneminde, -daha önceki İttihatçı iktidarlardan aldığı- devlet desteğini bulamaması ve -hala adının anılmasına vesile olan "Bulgur Palas" ın, ailesinin borçlarına karşılık olarak Osmanlı Bankası'na devredilmesiyle noktalanır."