Analiz Bey, Kemal Bey'e karşı...

Bundan altı sene önce bir analizci çıkıp şöyle bir tweet atsaydı herhalde bir kişi bile dikkate alıp RT'lemezdi:AK Parti'den iki parti çıkacak, MHP'den bir parti kopacak ve bu partiler Saadet Partisi ile birlikte CHP ile ittifak görüşmeleri yapacak. HDP de bunu dışarıdan destekleyecek.Bugün bu buluşma gerçekleşiyor.CHP, İYİ Parti, Saadet, Gelecek, DEVA ve DP liderleri bir yemekte bir araya geliyorlar.Bu buluşmanın baş katalizörünün Erdoğan olduğu açık.Ama yemekteki liderlerden biri son 10 yılı doğru okumasaydı ve erinmeden önlüğü takip mutfağa geçmeseydi bu yemek mümkün olmazdı.O lider yemekteki pastanın en büyük dilimine sahip olan Kemal Kılıçdaroğlu.Aslında Kemal Kılıçdaroğlu, 2010'da CHP genel başkanlığına seçilmeden önce siyasette bir gün böyle bir yemeğin aşçısı olabilecek el becerileri olan bir siyasetçi profili çizmiyordu.Eski bir maliyeciydi, açıkladığı yolsuzluk dosyalarıyla ünlenmişti, Dersimli Kürt kimliğinden çok Kemalist dürüst bürokrat kimliği ön plandaydı, 2009'da belediye başkanı adayı olduğu İstanbul'da yenilmişti. Çok yüksek bir karizması olmayan bir grupbaşkanvekiliydi.CHP'nin Türkiye demokrasisine pek katkı yapmayan Anayasa Mahkemesi başvurularının altında imzası vardı.Buna rağmen 2010'da Baykal'ın yerine genel başkanlığa seçildiğinde merkez medyadan kendisine bir daha hiç açılmayacak büyük bir kredi açıldı."Gandi"ye benzetildi, CHP'de sol rüzgarlar estirdiği yazıldı, Che beresiyle fotoğrafları basıldı.Fakat bu övgüler 2010 referandumunda çıkan hala AK Parti'nin bir seçimde aldığı en yüksek destek olan yüzde 58 Evet ve bir yıl sonra 2011 seçimlerinde AK Parti'nin oylarını yüzde 50'ye çıkarmasıyla yerini eleştirilere bıraktı.CHP'nin oyunu beş puan artırmıştı ama parti yine yüzde 25 duvarına gelip çarpmıştı.Analiz Beyler kusuru CHP'de, ideolojik duruşunda, bagajında değil, liderlik kumaşı ve karizması olmadığına karar verdikleri Kılıçdaroğlu'nda buldular.Seçimler kaybedildikçe Kılıçdaroğlu'nun yerine o yıllarda CHP genel başkanlığı için şimdi iktidar medyası dışında çok ilgi görmeyen Muharrem İnce, Barolar Birliği başkanlığından devrilmesi kutlanan Metin Feyzioğlu, her akşam CNNTürk'te CHP'yi FETÖ ve PKK'yla işbirliğiyle suçlayan Ümit Kocasakal, artık kimsenin adını hatırlamadığı Umut Oran hatta TikTok fenomeni Mustafa Sarıgül bile umut olabildi.Kılıçdaroğlu ise artık bu 'taze kanların' önünü tıkayan, koltuğuna yapışmış liderlerden biriydi.Fakat Kemal Kılıçdaroğlu aynı seçim yenilgileriyle erken vakitte acıtıcı bir gerçeğe uyanmıştı:Kürt milletvekillerine listesinde yer verse de çarşaflı kadınlara rozet taksada, Che beresi giyse de CHP tarihsel ve sosyal olarak artık yüzde 25'e demirlemiş bir partiydi ve bunu kısa vadede kolay kolay değiştirmek mümkün değildi.Ayrıca bu yüzde 25 kendisini tarihsel olarak haklı, ilerici ve akıllı görüyordu, geri kalan herkesin de tarihsel olarak haksız, gerici ve aptal olduğunu düşünüyordu.İktidar olmak için bile olsa bir muhasebe yapmak bir tarafa geriye tek bir adım atmaya bile razı değillerdi.Bu katılaşmış yapı karşısında tek çare; CHP'yi sadık geleneksel yüzde 25'lik kitlesini korkutmadan değiştirmek ama bu uzun vadeli işi yaparken cepheyi genişletmek ve müttefikleri artırmaktı.Kılıçdaroğlu, tabanın ve partinin itirazlarına aldırış etmeden Sezgin Tanrıkulu gibi Kürt sorunu kavramıyla özdeşlemiş bir ismi ve Mehmet Bekaroğlu gibi İslamcı gelenekten bir ismi kongrede yedikleri çiziklere aldırış etmeden parti yönetiminde tutmakta ısrar etti.İttifakları genişletmek için büyük bir hata yaparak 1725 Aralık sonrası öncesinde çok eleştirdiği Fethullahçılarla bile yan yana durdu.Yüzde 25'lik kısır döngüden çıkmak için zorunlu olan sağa açılmaktan korkmadığını ise ilk kez 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde gösterdi.Bugünlerde herkesin unuttuğu ilk seçim ittifakını MHP ile kurdu ve Bahçeli'nin önerdiği Ekmelettin İhsanoğlu'nun cumhurbaşkanlığı adaylığını kabul etti.Bugün başarısız bir örnek olarak hatırlansa da siyaseten Ahmet Necdet Sezer'den bile daha az politik ve tecrübesiz olan İhsanoğlu, Erdoğan gibi bir siyaset ustası karşısında o seçimde yüzde 38 almıştı.Bu oran hala bugün CHP ve İYİ Parti'nin toplam oyuna yakın.Kılıçdaroğlu, MHP'den sonra ikinci açılımını 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde HDP'ye doğru yaptı.Matematiksel bir gerçek olan ancak HDP barajı geçerse AK Parti'nin çoğunluğu kaybedebileceğini gördü, pragmatik bir hamleyle CHP'li seçmenin bir kısmının HDP'ye stratejik oy kullanmasını teşvik etti. Bu sayede HDP; Bebek'ten, Nişantaşı'ndan ikinci parti çıktı.Böylece gerçekten de AK Parti ilk kez çoğunluğu kaybetti.Seçimden sonra ikinci açılımı ise AK Parti'ye doğru yaptı.MHP'nin "Ver Bilal'i al hilali" ve HDP'nin " Çayımızı içip giderler" diyerek baştan ret ettiği, Demirtaş'ın büyük bir özgüvenle "Korkmayın sizi asmayacağız, yargılayacağız" esprileri yaptığı günlerde AK Parti ile koalisyona kapıları açtı.Türkiye tarihinin başka türlü akmasına neden olabilecek o koalisyon kurulamadı.Ama Kılıçdaroğlu, CHP'nin ancak açılımlar ve ittifaklarla siyasette etkin olabileceğini artık anlamıştı. Bunun için siyaset dilinin de tümüyle değişmesi gerekiyordu.15 Temmuz darbe girişiminden sonra muhalif çevrelerin feveranına rağmen Yenikapı'ya gidip konuşma yaptı, yeni siyaset dilinin ilk somut örneğini ise 2017 referandumu kampanyasında verdi.Arda Turanların, Murat Bozların bile seferber edildiği güçlü "Evet" kampanyasına karşı, neredeyse görünür olmayan, öfke ve nefret içeren hiç bir söylemin kullanılmadığı, bir kız çocuğunun en önde göründüğü bir reklam kampanyasıyla sessiz bir "Hayır" kampanyası yaptı. Bu yüzden yine Analiz Beyler tarafından pasif kalmakla eleştirildi.Ama o referandumda AK Parti, "Evet"i ancak kılpayı çıkarabildi. İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde "Hayır" çıktı.Hatta son hafta ortalıklara çıkan rövanşist CHP'lilerin açıklamaları ve videolarına kadar "Hayır" anketlerde önde görünüyordu.Kılıçdaroğlu, artık yüzde 50'nin formülünü çözmüştü.En radikal hamlesini bu formülü kullanarak 2018 seçimlerinde yaptı.İYİ Parti'ye 20 milletvekili verip seçimlere girmesini sağladı, Saadet Partisi ile ittifak kurdu ve üç parti ile birlikte eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü Cumhurbaşkanı adayı yapmak için görüşmeler yürüttü.Bilindiği gibi çok yaklaşılan, hatta Cumhuriyet gazetesine "CHP Gül'de ısrarlı" manşetini attıran Gül'ün adaylığı, Meral Akşener'in adaylık ısrarı ve CHP içinden yükselene Gül karşıtı şahin tepkilere takıldı.Hatta daha sonra aday yapılan Muharrem İnce, "Gül aday olursa Erdoğan'a oy veririm" bile dedi.CHP'ye yakın kanaat önderleri Gül'ün adaylığına feveran ettiler.İstedikleri oldu, Gül aday olmadığını açıkladı.Kılıçdaroğlu da o zaman sizin dediğiniz gibi olsun diyerek "Gel Muharrem bey" diye kürsüye çıkardığı Muharrem İnce'yi aday gösterdi.İnce'nin adaylığı Analiz Beyleri çok memnun etti, muhalif çevreleri çoşturdu, meydanları doldurdu, İnce güçlü hitabetiyle ortalığı inletti, "kuantum" dedikçe "üstünlükçüklükten" zevk alan CHP kitleleri heyecanlandı ve mutlu oldu.Hatta son haftalarda büyükşehirlerde topladığı kalabalıklarla "bu iş bitti" havası bile estirdi.Sonuçta o yüzde 30, Akşener yüzde 8 aldı.Yani toplamda 2014'de iddiasız Ekmelettin İhsanoğlu'nun tek başına aldığı oy kadar...Ama bu sonuca rağmen Muharrem İnce estirdiği rüzgarla, eğer seçim gecesi o potları kırmasa muhtemelen bugün CHP'nin genel başkanlığı koltuğunda oturacaktı.Ama Erdoğan'ın ilk turda tekrar seçilmesine ve İnce fiyaskosuna rağmen Analiz Beyler bu durumdan da yapısal bir ders çıkarmadılar.Kılıçdaroğlu, yine istenmeyen ve mecbur kalınan genel başkan olarak koltuğunu korudu ve 2019 yerel seçimlerine gelindi.Bu yerel seçimlerde de İstanbul ve Ankara için dişli adaylar vardı. Anketlerde o dişli isimler önde çıkıyordu.Ankara için Mansur Yavaş, sol çevreler dışında çok büyük tepki almadı.Ama İstanbul için Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun adı açıklandığında muhalif siyasi analistler ve CHP çevrelerinde tam bir hayal kırıklığı olmuştu.Analiz Beylere göre İmamoğlu son 500 yılın en kötü adayıydı, seçim şimdiden kaybedilmişti, Kılıçdaroğlu