ISEPA'25 sempozyumu ve "Yapay zekâ terör örgütü"

20 Ekim Pazartesi günü Dicle Üniversitesi İİBF ilgi çekici bir çalışmaya ev sahipliği yaptı. VIII. Uluslararası Ekonomi, Siyaset ve Yönetim Sempozyumu bu yıl "Yapay Zekâ Çağında Küresel Ekonomik Güç Dengeleri" teması ile toplandı. 95 katılımcı ve 68 bildirinin yer aldığı sempozyumda geçtiğimiz yıllardan farklı olarak iş dünyası, sivil toplum liderleri ve şehrin yatırımcıları da yer aldı.

Sempozyumun ev sahibi İİBF Dekanı Prof. Dr. Pelin Karatay Gögül açılış konuşmasında şu özete yer verdi; "İçinde bulunduğumuz çağ, yalnızca teknolojik bir devrimin değil; aynı zamanda iktisadi, politik ve toplumsal güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dönemin habercisidir. Yapay zekâ; üretim biçimlerini, sermaye hareketlerini, iş gücü yapısını ve hatta karar alma süreçlerini temelden dönüştürmektedir. Artık sermayenin yanına veri, emeğin yanına algoritma, kararın yanına öngörü eklenmektedir. Uluslararası rekabette klasik üstünlükler yerini teknolojik kapasiteye, inovasyona ve bilgi egemenliğine bırakmaktadır. Günümüzde veri artık yeni petrol değil; ondan da öte, küresel egemenliğin yeni dili haline gelmiştir. Kim veriyi daha etkin işleyebiliyorsa, kim algoritmaları ekonomik stratejiye dönüştürebiliyorsa, geleceğin gücünü de o inşa etmektedir."

Açılış konuşmaları sonrasında ISEPA 25 Sempozyumu'nun ilk panelini izledim. Hakan Güldağ moderatörlüğünde Dr. Şeref Oğuz, Prof. Dr. Robert W. Mcgee ve Prof. Dr. Rıza Öztürk'ün konuşmacı olarak katıldığı panel oldukça ilgi çekiciydi. Teknoloji oldum olası bana uzak bir mecra oldu fakat panelde konuşulanlar "teknolojinin sosyolojini" aktarıyor gibiydi bu nedenle zihin zulamda topladığım onlarca deli soru-sorgu bir kez daha su yüzüne çıkmaya başlamıştı.

Bir kez daha diyorum çünkü son yıllarda çoğu başlığı nedenler, nasıllar, acabalar eşliğinde sorgular olduk. Misal; küresel-kainat tarihi diye okuyup, dinleyip, öğrendiklerimiz gerçeği ne kadar yansıtıyor ya da her şey kocaman bir yalan mı Kim doğruyu söylüyor Biz kimin doğrusunu biliyoruz O gün gerçekleşen panelde anlatılanlar karşısında yine yeniden "eski diye bir şey yok sadece muazzam bir döngü/sil baştan/dejavu var ve biz de bunu yaşıyoruz" dedim.

Bir süre önce köşemde yer verdiğim Babil Kulesi'nin inşa süreci ve sonrasında insan nesline verilen ayrı diller, ırklar, kültürler ve kıtalar cezalarını bugün de anımsatmak ve yapay zekaya/teknolojiye bağlamak istiyorum. Kainat'ın muazzam bir yaradılış ve kontrol mekanizması var bunu kimse inkar edemez. Bu mekanizmayı "kim bilir kaç kez" sabote eden de her daim insan olmuş. Büyük ihtimalle şimdi de "yeni bir saboteye" el birliğiyle hazırlanıyor insan nesli. Dinler tarihine baktığımızda; "insan neslinin azması, yoldan çıkması, savaşlarla mazlumları katletmesi ve aç gözlülüğüne-kibirine yenilmesi" betimlemeleriyle cezalandırılmasına ve bu nedenlerden dolayı yaşamın sonunun gelerek "sil baştanlara" gitmesine dair sayısız anlatı karşımıza çıkıyor.

Anlayacağınız hep bir "sil baştan/dejavu döngüsü" var ve bu döngünün sebebi "kontrolden çıkan insanın tanrılaşma özentisi". Bu özentilik ve egoya her seferinde son veren de; "Yaratıcı Güç". SORU: Bu döngüleri yöneten, kainatı yaratan ve yarattığına sahip çıkmak adına kontrolü elinde tutan Yaratıcı Güç, üst seviye bir "yapay zekâ oyun simülasyonuna" mı tabi tutuyor her zerreyi CEVAP: Kâinat, kocaman bir "yapay zekâ simülasyon alanı" ve sil baştan, sil baştan, sil baştan diyerek döngüleri beraberinde getiriyor. Sil baştanlar diyarı olan kainatta her cismin bir "hareket ve denge rotası" var. Cisimler için belirlenen bu rotaya "yörünce" deniyor. İnsan için de belirlenen bir rota varsa buna da "kader" demeli.