Devrimler/İnkılaplar; cesaret ve meşakkatle geçilmesi gereken, tuzaklarla dolu, dar ve karanlık tüneller gibidir…
O tünellere girmek herkese nasip olmayacağı gibi her bireyin sergileyemeyeceği cesaret, azim, zeka, yürek cevherlerini de gerektirir…
Ve o zorlu tünelden geçerken çok az insan görüp anlar, "Devrimci Liderlerin" verdiği mücadeleyi ve tünelin sonundaki bereketli vadiyi… Devrimci Liderler paha biçilemez eserlere can veren üstatlar gibidir, değerleri, gerçekleri ve var edebilme mücadeleleri kendi dönemlerinde pek görülmez ve anlaşılmaz. Çünkü kırmaya çalıştıkları prangaların kiri ve pası onları da hapsetmeye çalışır "sahadaki tüm aparatlar" eşliğinde. Misal Mustafa Kemal Atatürk!
Vatanı düşman işgalinden kurtarırken ve hemen ardından Cumhuriyeti inşa etmeye çalışırken çoğu kesim tarafından yok sayıldı, ötelendi, bastırılmaya çalışıldı ve hatta "hain" olarak düşmanlaştırıldı. Osmanlı'nın çöküş dönemiydi.
Emperyalizm; ısıra ısıra, acıta acıta, kanata kanata Osmanlı'nın topraklarını parçalıyordu. Ve dünya, eskiyi bitirip yine yeni bir değişim döneminin kapısına getirilmişti tam da o dönem. Burada önemli bir hatırlatma yapmakta fayda görüyorum; sınırlar, yönetim sistemleri, ittifaklar, anlaşmalar, oluşumlar her 100-200 yılda bir kendisini revize eder.
Bu revizyon döngüsü hiçbir ülkenin ya da hiçbir liderin kaçınamayacağı kadar büyük ve zorunlu! Bu döngüden kaçamıyorsunuz fakat, süreci yönetme ve doğru-yerinde-hızlı kararlar alabilme yeteneğiniz sayesinde "kazançlı" çıkma tercihini yapabiliyorsunuz. Süreci yanlış, fevri, inatçı, geçmişin kalıpları içerisinde ve geride kalarak yönettiğinizde ise "elde avuçta hiçbir şey kalmadan pert" oluyorsunuz!
Evet Mustafa Kemal Osmanlı'dan Cumhuriyete geçme zorunluluğu karşısında "hain ve hatta ajan" olarak suçlanmıştı çünkü "eski düzenimizi bozuyor" deniyordu kendisine. Dini, sosyolojik, idari menfaat kalıplarına kendisini hapseden kesimler büyük direnç gösteriyordu Mustafa Kemal'e ve onun yolunda ilerleyenlere çünkü "hegemonyaları" bozuluyordu!
Mustafa Kemal gösterilen direnç karşısında baktı ki bu iş topluma tek tek anlatma ile olmayacak net bir karar aldı ve yasaklar-cezalar uygulamaya alındı. Zira "genelin ve geleceğin menfaati için bireyler/gruplar gözetilmez" mantığı, akılcı ve kalıcı yönetim sistemlerinin vazgeçilmez kuralıdır. Mustafa Kemal katı kuralları uygulamaya almasaydı Cumhuriyete geçiş dönemi uzayacaktı, tadı kaçacaktı ve hatta belki de olmayacaktı. Böylesi "bireyi değil geneli ve geleceği gözetme" durumlarında "organik bütünlük anlayışına" başvurur liderler.
Tüm aykırı dirençler kanuni uygulamalar eşliğinde kontrol altına alınmalıdır çünkü duvarlara hapsolmuş prangalı-fonlu bu zihniyetler ülkeye ve genele faydalı olanı engellemek için tüm zehirli oklarını kullanırlar! Böbrek nakli olmuş bir hastayı düşünün. Vücut; faydalı ve yaşam için gerekli olduğu halde sırf "tanımadığı için" yeni böbreği çürütmek ve bireyi öldürmek için tüm gücüyle saldırır. Bu direnci ortadan kaldırmak ve hastanın yaşamasını sağlamak için de hekimler "baskılayıcı-kontrol altına alıcı" ilaçlar kullanır, vücut yeni böbreği tanıyana ve faydalarını anlayana kadar.
İşte devrim/inkılap süreçleri de böyle yürütülmelidir "organik bütünlük esası" ile. Ki Cumhuriyet'e geçiş döneminde en sert şekilde uygulanmıştır bu yöntem. Türkiye Mustafa Kemal'den sonra 2.Kurtuluş Savaşı mücadelesini veriyor şimdi. Dört bir yanımız savaşlar ve çatışmalar eşliğinde ateş çemberine dönmüş durumda.

22