Türkiye tarımının unuttuğu ama dünya devlerinin sır gibi sakladığı bir bitki var: Kenevir. Lifinden kâğıt, yağından ilaç, atığından biyoyakıt...
100 günde büyüyen, pamuktan az su isteyen, orman kesimini azaltan ve toprağı temizleyen bu bitki, aslında elimizin altındaki sessiz bir hazine. Çin, Kanada ve Fransa çoktan bu hazinenin üzerine titriyor. Çin, 60 bin hektar ekimle yılda 1.2 milyar dolar gelir sağlıyor. Kanada, kenevir tohumu ve yağı ihracatından yaklaşık 850 milyon dolar kazanıyor. Ya biz Henüz 5 bin hektarın altında üretim yapıyor ve yıllık gelirimizi 50 milyon doların üzerine çıkaramıyoruz. Yani dünya liginde sahaya bile çıkmamışız. Oysa tarım uzmanları diyor ki:
"Türkiye, yalnızca 50 bin hektar alanda endüstriyel kenevir üretse yılda en az 3 milyar dolar ihracat geliri elde edebilir. Bu rakam, sadece tarım ürününden; buna biyoplastik, ilaç sanayi, yapı malzemesi gibi yan sektörler eklendiğinde toplam gelir 5 milyar doları rahatlıkla aşar. Üstelik kenevir sadece ekonomi değil, çevre diplomasisi açısından da altın değerinde."
Kyoto Protokolü hedefleri, karbon nötr üretim, AB Yeşil Mutabakat gibi kavramların hepsi kenevirin genlerinde var. Hektar başına 10–22 ton CO2 tutma potansiyeli, milyonlarca ton karbon emisyonunu telafi edebilir. Yani kenevir, yalnızca çiftçinin değil, gezegenin de dostu. Peki neden bekliyoruz Bugün Karadeniz'den Ege'ye, Güneydoğu'ya kadar binlerce dönüm arazi kenevirle yeniden üretime açılabilir. Kırsal kalkınma sağlanır, köyden kente göç azalır, gençler teknolojiyle tarımı birleştirir. Tekstil fabrikaları, biyoplastik atölyeleri, kenevir betonu üreten inşaat firmaları... Hepsi Türkiye'nin yeni sanayi hikâyesinin parçası olur. Kısacası mesele 'yasaklı bir bitki' algısından kurtulup, 'yeşil altın' stratejisine geçmekte. Kenevir, doğru politikayla hem çiftçiyi zenginleştirir hem sanayiye nefes olur hem de çevreye barış eli uzatır. Dünya bu fırsatı çoktan gördü, biz de geç kalmadan görmeliyiz. Çünkü geleceğin tarımı sadece tarlada değil geleceğin ekonomisinde yazılıyor. Ve bu hikâyede kenevir, başrolü fazlasıyla hak ediyor.
PROF. METE TUNÇAY'I NASIL TANIYALIM
SİYASET bilimci ve tarihçi Prof. Dr. Mete Tunçay (89) değerli bir hoca ve fikri zenginlik katan bir aydındı. Onu önceki gün evinde kaybettik. Üzülmemek elde değil. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın. Değerli sanatçı ve müzikolog eşi Gönül Paçacı'ya başsağlığı dileriz.
Çevresindeki, bir dönem 'âkil adam'(!) olarak el üstünde tutulan eski marksist, ırkçı-Taşnakçı, PKK destekçisi, Türk-karşıtı, Atatürk-düşmanı ve ABD solcusu sevgili Murat Belge ile azılı Atatürk düşmanı, Amerikancı, liberal-faşist D'altanlara, 'Artin' Cemallere göre çok daha 'ılımlı' ve düzeyli olduğunu belirtmeliyim.
'Tarih ve Toplum' dergisindeki bir yazısında, 'Doğu Halkları Kongresi'nde 'şöhreti için kullanılan 'Enver Paşa'ya karşı çıkan Türk komünistlerini bile 'şovenizm' gibi olumsuz anlamda kullandığı 'milliyetçilik' ile suçlamasını eleştirdiğimde, "Bir bakayım" diyerek iddiasını savunmamıştı. Aslında Enver Paşa'ya da karşı olduğu halde Atatürk'ü küçümsemek için "Enver Paşa stratejist, Mustafa Kemal Paşa ise taktisyen!" diye yazmıştı.
Haberin DevamıTunçay Hoca'nın en önemli ve öncü eserlerden biri "Türkiye Cumhuriyeti'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması, 1923-1931" adlı kitabıdır. Büyük tartışmalara yol açmıştı, çünkü ezber bozan bir eserdi, diyor Taha Akyol...
Sağlık sorunları nedeniyle Etiler Yaşlı Bakımevi'nde kalan Tunçay'ın cenazesi dün Levent Yolal Camisi'nde kılınan ikindi namazından sonra Feriköy Mezarlığı'nda toprağa verildi. Murat DOĞAN- Urla-İZMİR
GÜNÜN SÖZÜ
HACI Bektaş etkinliklerinde konuşan Av. Erdem Cömert, "Alevi'yi daha Alevi, Sünni'yi daha Sünni yapmaya ihtiyacımız yok. Birleştiren çizgiye ihtiyacımız var