Bir önceki yazıma "İsrail ve SDG için deniz bitti" başlığı atmıştım. İması şuydu: Oluşan yeni durum, istikrar bozucu bu iki aktörü, bölgesel hedef ve hırslarından ricate, yani geri çekilmeye zorluyor.
Bu kez "Suriye'de kara göründü" diyorum. Çünkü SDG'nin Şam'a entegrasyonu meselesinde çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Anlatacağım ama önce bazı hususları vurgulamam gerekiyor.
İYİLER VE KÖTÜLER… KAOS YA DA İSTİKRAR…
7 Ekim'den bu yana hep şunu söyledim: Bölgede iki eksen var. Bir eksen, yaşamsal çıkarlarını korumak ve potansiyelini açığa çıkarmak için istikrar arıyor. Bu barış eksenidir. Türkiye burada yer alır. Bölgesel karmaşa ve kaos Ankara'nın omuzlarında büyük bir ekonomik yük oluşturdu, güvenlik sorunu doğurdu, savaş, çatışma ve göçe yol açtı. Bu bağlamda… Irak Kalkınma Yolu, Zengezur Koridoru, Suriye'nin istikrarı, Filistin'de iki devletli çözüm arayışı, Ukrayna barış girişimi… Hepsi istikrar arayışıdır.
Bu eksenin karşıtı İsrail'dir. İsrail'in güvenliği, çevresindeki ülkelerin zayıflığına, kaosa dayanır. Kimi zaman ABD, kimi zaman İran, attıkları adımlarla bu ekseni beslemiştir. Son yıllarda yaşananlar da bu iki eksenin güç mücadelesidir. Derin çatışma burada yatar.
İSRAİL'İN RİCATİ
7 Ekim'den sonra maksimalist taleplerle karşımıza çıkan İsrail gelinen noktada Hamas'la masaya oturmak zorunda kalmıştır. "Büyük" hedeflerinden vaz geçmiş değil ama bu bir ricattir. Peki, ne oldu da rüzgar döndü Bir. İsrail, küresel maşeri vicdanda, dünya sokaklarında soykırımcı olarak mahkum edilmiştir. Tarihinin en derin izolasyonudur. İki. Hamas'ın askeri yöntemlerle yok edilemeyeceği görülmüştür. Üç. İsrail'in Doha'yı (ve Suriye'yi) hedef alması Körfez'de güven bunalımı yaratmış, ABD'nin üzerinde titrediği İbrahim Anlaşmaları'nı ve yeni bölgesel mimariyi tehlikeye atmıştır.
Dört. Bölgenin bir "onurlu çıkışa" ihtiyacı vardı. Bu yolu hariciyesi ve istihbaratıyla Ankara açmıştır. 7 Ekim'den sonra Temas Grubu'nun kurulması, bölge ülkelerinin derlenip toplanarak aktörleştirilmesi, S. Arabistan gibi ülkelerin iki devletli çözüm perspektifinde sabitlenmesi, 23 Eylül'de BM'de sekiz ülke-ABD görüşmesinin kotarılması, Trump'ın "bir hat üzerinde tutulması", istihbarat diplomasisi tüm ülkeleri Mısır'daki masaya taşımıştır.
CANLI BARIŞ PLANI VE KAZANILAN MEVZİ
Mısır'da imzalanan çok taraflı belge, -bazı yönleriyle içimize sinmese de- bölgede barışın korunmasına yönelik bir irade beyanıdır. Trump planının ilk maddesi, yani ateşkes ve esirlerin serbest bırakılması dün hayata geçti. Bu planı "canlı plan" olarak niteliyorum. Genel taslak hazır. Ancak maddeler üzerinde müzakereler hala sürüyor. Her an her şey değişebilir (Mesela; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı taşıyan uçak Mısır'a inerken pisti pas geçti, Netanyahu'nun zirveye katılmayacağı netleşince havaalanına indi. Süreç bu kadar hassas ve değişkendir.) Hamas'ın ve İsrail'in kabul etmediği maddeler var. İsrail'in tamamen çekilmesi, Gazze'nin geleceği, Hamas'ın silahsızlanması, Trump'ın uluslararası kurulu, uluslararası barış gücüyle ilgili tartışmalar sürüyor. 20 ülkenin imzaladığı irade beyanı ortadayken bu konularda bir orta yol bulunması gerekiyor.
Ama şunu vurgulamalı: İsrail'in Hamas'la ateşkes yapması, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu dört ülkenin garantörlüğünü kabul etmesi tarihi bir eşiktir. Büyük bir mevzi kazanımıdır. İsrail ateşkesi yarın bozsa da yeni mücadele bu mevzi üzerinden yeniden başlar. Filistin meselesinde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
SURİYE'DE RÜZGAR DÖNDÜ
En başından beri söylüyorum… SDG, 10 Mart anlaşmasına uymak için bölgesel gerilimin hangi yöne gittiğini görmek istiyordu. İsrail'in Suriye'yi zayıflatmasını beklediler. Özellikle Süveyda kritikti. Ancak; Şam'ın Ankara'dan resmi askeri destek talebinde bulunması, Süveyda konusunda Ürdün-ABD-Suriye yol haritasının açıklanması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Trump'la Washington buluşması, İsrail'in Gazze'de tökezlemesiyle… Tablo netleşmeye başladı.