Dr. Kalın'a hakkını teslim etmek
2009 kışında, Sabah Gazetesi'nin Başbakanlık muhabiri olarak Ankara'da çalışmaya başladım. Günlerim, Başbakan Erdoğan'ın yurtiçi ve yurtdışı programlarını takip etmekle geçerdi. Geriye kalan vaktimi Başbakanlık bürokrasisini tanımaya ayırırdım. Güvenlik işleri ve dış politika ana ilgi odağımdı. Muhabirler arasında rekabetin güçlü olduğu bir dönemdi. Haber aslanın ağzındaydı. Gazeteciler her fırsatı değerlendirir, Başbakan Erdoğan'ın yakın çalışma ekibi ya da üst düzey bürokratları yakaladığında soru bombardımanına tutardı. Bu bazen Kızılay'daki Başbakanlık binasının merdivenlerinde, bazen de bir yurtdışı seyahatte, gecenin bir köründe, Türk heyetin kaldığı otelin asansör kapısında olurdu.
Dr. Kalın'la ikinci kez Başbakanlık'ta karşılaştım. Başbakan Dışpolitika Başdanışmanı olarak görev almıştı. Hafızamı yokladığımda, Başbakanlık muhabirlerinin her fırsatta etrafını çevirdiğini hatırlıyorum. Gazetecilerle mesafeli ama saygılı bir ilişkisi vardı. Görevi gereği bilgi vermeyi pek sevmezdi. Ancak yaşananları anlamlandırmaya çalışan muhabirlerin genel analiz ihtiyacını karşılamaktan da çekinmezdi.
Dr. Kalın ile Ankara gazetecilerinin birbirlerini daha yakından tanıdığı süreç 2010'da, Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörü olarak atanmasıyla başladı. Ancak hem kamuoyunda hem de basın dünyasında Kalın'ın görünür olduğu tarih Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü olarak atandığı 2014 yılıdır (Ben o sırada mesleki bir aks değişimi yaşamış, sahadan masaya geçmiştim.) İlerleyen dört yılda, kamuoyu Kalın'ı soğukkanlı, saygılı, sakin, kriz anlarında yatıştırıcı; düşün dünyası, edebiyat ve sanatla iç içe bir profil olarak tanıdı. Bende oluşan izlenim de tam olarak buydu. Bu yüzden 5 Haziran 2023'te (Artık profesördü ancak bu tür titirleri kullanmayı pek sevmiyordu) MİT Başkanlığına atandığında kafamda soru işaretleri oluşmuştu. Kalın dışa dönüktü. İstihbaratın gri dünyası içe dönük olmayı gerektiriyordu. Kalın diyaloğu seviyordu. İstihbarat dünyası suskunluğu gerektiriyordu. Kalın görünürdü. MİT Başkanlığı "giz" gerektiriyordu. Kalın müzikle, kitaplarla yoğruluyordu. İstihbarat dünyası ise yaşamın sert, soğuk yüzüydü. Üstelik Hakan Fidan gibi etkili, teşkilata damgasını vurmuş bir isimden bu görevi devralmak, aşılması gereken çıtayı bir hayli yükseğe koyuyordu. 5 Haziran 2023 günü, bu saiklerle "Acaba" diye kendime sorduğumu hatırlıyorum.29 Kasım 2024'te, Suriyeli muhalifler pikapların üzerinde Halep'e girerken herkesin aklında tek bir soru işareti vardı: Bu operasyonu aslında kim yapıyor Muhaliflerin Halep'e girdiği gece bir dost meclisindeydim. Soru işaretlerini gidermek için herkes birilerine ulaşmaya çalışıyordu. Kimine göre; "Bu 'ABD-İngiliz' operasyonuydu. Bu operasyon Türkiye'ye rağmen yapılıyordu." Ankara'dan konuyla ilgili bir açıklama gelmemesi kafa karışıklığını artırıyordu. Hatta Dışişleri Bakanı Fidan, Rusya ve İran'ı ürkütmemek, yapılan görüşmelerde karşı tarafı ikna etmek için "Bu operasyonun hiçbir yerinde yokuz" mesajı veriyordu. Halep düştü. Biz de o sırada aradığımız sorunun yanıtını bulduk: Bu Türkiye'ye rağmen yapılan bir operasyon değildi. MİT, Halep'e giren ve daha sonra Şam'a yönelen o pikapların içindeydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Şam düşmeden iki gün önce yaptığı "Esad'a çağrımız olmuştu ancak cevap alamadık" açıklamasıyla Ankara'nın operasyona ilk açık desteğini ortaya koymuştu. Sonrasını biliyorsunuz Şam düştükten sonra Kalın ve Ahmet Şara, Şam sokaklarını siyah bir Mercedes içinde birlikte dolaştı. Kasiyun Dağı'nda kahve içti. 8 Aralık'ta Esad rejiminin devrilmesi, bölge jeopolitiğinde derin bir kırılmaya yol açmıştır. Türkiye ve bölge için çok büyük, tarihi gelişmedir. Suriye'de taşların yerine oturması için şüphesiz tüm Türkiye bedel ödedi. Bu süreçte herkesin emeği çoktur. Ancak öldürücü darbeyi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatıyla MİT indirdi. Ve bu gelişme MİT Başkanı Kalın'ın hanesine yazıldı. Büyük bir başarıdır. Şam'la birlikte 5 Haziran 2023'te sorduğum o soru da düşmüştür.