Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze'de olası ateşkesle ilgili söyledikleri bir hayli önemli. Doha'daki görüşmeleri işaret eden Erdoğan "Daimi ateşkesi öngören bazı olumlu adımlar atıldı" dedi. Elbette ateşkes çabalarını her fırsatta baltalayan İsrail Başbakanı Netanyahu'nun yeni çılgınlıklar yapabileceği şerhini düşerek. (Katar medyası süreçte Katar, Mısır ve Türkiye'nin rol oynadığını yazıyor.) Katar'dan çıkacak bir ateşkes kararı -eğer çıkarsa- dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen büyük soykırımın sona ermesi açısından oldukça önemli ve sevindirici olacak. Bu meselenin bir boyutu. Diğer boyutu ise şu: Gazze'de varılacak bir uzlaşma İsrail'i bölgesel planlarında ikinci aşamaya geçmesi için serbest bırakacak. İsrail'in en başından bu yana planı Gazze'yi işgal etmek, Hamas'ın varlığını ortadan kaldırmak, Suriye ve Lübnan'ın güneyinde tampon bölge oluşturmaktı. ABD'nin bu plana hayır demediğini biliyoruz. Tam olarak desteklediği de söylenemez. Washington Hamas'ın ortadan kaldırılmasını destekliyor ancak bölgesel nedenlerle Gazze'nin kalıcı işgaline karşı çıkıyor. İsrail'in Lübnan ve Suriye planlarını ise "anlayışla" karşılıyor. Bu iki konuda yöntemde anlaşamıyorlar. Ancak İsrail, Kasım ayında yapılacak seçimler öncesinde Beyaz Saray'ın direnemeyeceğini biliyor. Her defasında fiili durum yaratarak ABD'yi hizaya getiriyor. ABD'nin Lübnan ve Suriye'de tampon bölge oluşturulması konusunda attığı adımları şöyle özetleyebiliriz: Bir. İsrail'i "Gazze cephesi kapanmadan ikinci cephe açma" diyerek baskıladı. İki. Bölgeye savaş gemilerini göndererek İran ve Hizbullah'a caydırıcılık mesajı verdi. Üç. Körfez ülkelerini koordine ederek İran'a karşı hava savunma aksı oluşturdu. İsrail'i saldırılara karşı korudu. Dört. İsrail'in Lübnan ve Suriye'de Hizbullah ve İran hedeflerine saldırısına istihbarat desteği sağladı. Beş. İran ve Hizbullah'la doğrudan ve dolaylı görüşmeler yaparak onları oyaladı. ABD-İran görüşmeleri bir kez Çin üzerinden dolaylı olarak, iki kez de doğrudan gerçekleşti. Gizli tutulan görüşmeler Umman'da gerçekleşti. ABD'lilerin bu görüşmelerde İran'a "çatışmaların yayılmasını istemiyoruz, kontrolü kaybetmeyelim" mesajı verdiği biliniyor. İran'ın da benzer bir yaklaşımda olduğu sır değil. İsrail, İran'ın bu çekingenliğini fırsat olarak gördü. Suriye'de İran hedeflerine saldırılar düzenledi (Örnek Şam'daki konsolosluğun hedef alınması). Tahran göstermelik saldırılarla yanıt vermek durumunda kaldı (13 Nisan, füze saldırısı). ABD'nin aynı görüşmelerde İran'a "Hizbullah'ı İsrail sınırından çek, Suriye'deki varlığını azalt" telkinlerinde bulunduğu söylenebilir. 24 Nisan'da medyaya düşen ve yalanlanmayan "İran Suriye'nin güneyinden çekildi" iddiası bu yüzden ilginçtir (İran milislerinin Şam, Deraa ve Kuneytire kırsalındaki mevzilerinden çekildiği öne sürüldü.) Hizbullah'ın sınırdan 30 kilometre kuzeye (Litani nehrinin kuzeyine) çekilmesini istiyorlar. Bu konuda 2006 yılında BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı 1701 sayılı karara işaret ediyorlar. Önümüzdeki günlerde bu kararı sık sık duyacağımızı düşünüyorum. İsrail Lübnan savaş planını geçtiğimiz ay onayladı ve Lübnan'a saldırılara başladı. ABD İsrail'in Lübnan saldırısını
Ankara Suriye'de makas mı değiştirecek
16-09-2025 
Körfez'i İsrail bombasından önce o harita karıştırdı
12-09-2025 
Yine başa mı sarıyoruz: ABD'den SDG'ye yeni teklif
09-09-2025 
New York'ta üç ayaklı sürpriz aksiyon hazırlığı
05-09-2025 
İran'a yeni saldırının ayak sesleri
02-09-2025 
İran dosyası kabarıyor
22-03-2024 
Suriye'de at izi it izine karıştı
05-07-2024 
Blinken ziyaretinden notlar: Ankara faturayı kime kesti
12-01-2024 
Alman Şansölye, Kale'den çıkan o raporu mu okudu
16-02-2024 