'Her şey dahil' olmayıversin!
Dünya kaynaklarının hızla tükendiği bir dönemde israfın sınırsız olduğu 'her şey dahil' sisteminin tarihe karışması gerekiyor.Artık bir otel için en temel koşul; bulunduğu bölgedeki kaynakları, doğal ve kültürel değerleri korumak ve hatta güçlendirmek olmalı.
Her dönemin bir anlayışı, belli trendleri-kodları, yani o zamana ait bir ruhu var. Bu da her şeye sirayet ediyor. Modadan mutfağa, mimariden müziğe, yaşam tarzından konuşma diline... Tatil anlayışımız da elbette buna dahil...
Geçen yüzyılda turizme 'her şey dahil' oteller damgasını vurdu. Tabakları tıka basa doldurup yarısından fazlasını israf ettiğimiz o açık büfelerin hüküm sürdüğü, adım attıktan itibaren burnumuzu dışarıya bile çıkarmadığımız, tatil yaptığımız yörenin doğasından, insanından, tarihinden ve kültüründen bihaber olduğumuz o otellerden bahsediyorum.
İçinde yaşadığımız düzenin bir sonucuydu bu elbette. Hem maddi olarak hem kolaylık açısından avantajları da yadsınamaz. Ancak artık bir şeylerin değişme vakti geldi de geçiyor. Dünya kaynaklarının hızla tükendiği, bilim insanlarının 'Dünyanın 6'ncı yok oluşu' diye nitelediği böyle bir dönemde bu sistemin de artık tarihe karışması gerekiyor. Zira bu tatil şekli sadece doğal çevreye değil, sosyal ve kültürel çevreye de büyük zarar veriyor.
Haberin DevamıYöreye yatırım: Her şeyden önce israfın sınırsız olduğu 'her şey dahil' sistemi kaynaklar açısından sürdürülebilir değil. Dahası bir otel için en temel koşul; bulunduğu bölgedeki kaynakları, doğal ve kültürel değerleri korumak ve hatta güçlendirmek olmalı.
"Turizm sektörü, yerel kalkınma ve kültürel miras üzerine kurulu olmazsa sürdürülebilir olamaz" diyor görüştüğüm Barut Hotels Grup Pazarlama ve Kurumsal İletişim Müdürü Birgül Akgül. Turizmin hem çevredeki doğal örtüyü (bitki örtüsü, biyoçeşitlilik vs) koruyarak hem de kültürel-tarihi değerleri ve de yerel halkı içine katarak yapılması gerektiğini söylüyor: "Bir kere; sadece yöre halkının bildiği kültürel hatıraların devam edebilmesi için o halkın bu bilgileri gelecek nesillere aktarmaya devam etmesi ve bu bilgileri aktardıkları sanat eserleri, dokumalar, kilimler gibi ürünlerin hak ettiği yeri bulması, emeklerinin karşılığını almaları gerekiyor. Buna da ancak turizm vesile olabilir.
Dolayısıyla sektörün böyle bir misyonu olmalı."
Akgül tam da buna yönelik olarak Side'deki otellerinin Side Antik Kenti kazılarının 2021'den beri ana sponsoru olduğunu hatırlatıyor. Ayrıca Isparta, Afyon ve Burdur'da yatırımlarının sürdüğü güneş enerjisi santralleri sayesinde tüm otellerinde bu sene itibariyle tamamen güneş enerjisinin kullanılacağını söylüyor.
Kültürel miras: Düşünün ki; o bölgede açılan tek bir otel sayesinde eşi benzeri olmayan tarihi değerler daha da gün yüzüne çıkacak. Dünyanın dört bir yanından gelen turistler bu değerlerimizi keşfedecek. Dahası yöre halkına da istihdam sağlanarak yerel kalkınma desteklenecek. Bölgenin marka değeri yükselecek. Ki buna orada yetişen ürünlerden üretilen eserlere kadar çok geniş bir yelpaze dâhil. Kaldı ki kültürün turizme dahil edilmesi, otellerden çıkmak istemeyen turist için Türkiye'nin tarihini keşfetme fırsatı yaratıyor. Bu da hem nitelikli turistin ülkemize gelmesi
hem de turizmin yaz sezonu dışında tüm yıla yayılması açısından kilit bir önem taşıyor.