Fenerbahçe'nin iki muhteşem spor kompleksi var.
Biri Ataşehir'de son 10 yıl içinde ikişer Euroleague şampiyonluğu kazanan kadın ve erkek basketbol takımına ev sahipliği yapıyor.
Oyuncular o salonda oynamaktan büyük mutluluk duyuyorlar. Rahat ve büyük bir özgüven duygusu ile mücadelelerini sergiliyorlar.
Bir taraftan yaptıklarından keyif alırken, diğer taraftan da oradaki atmosferi yaratan taraftarla bütünleşerek bir anlamda onların neyin coşkusuna ortak olacağını önceden bilerek, kestirerek basketbollarını oynuyorlar.
Diğeri Kadıköy'de… Ülkenin en eski futbol sahası, stadyumu.
Son 11 yıldır oradan bir şampiyonluk öyküsü çıkmadı.
Daha çok oyunculara ve yönetimlere tepki duyan ve koyan Fenerbahçe taraftar özelliği ile ön plana çıkıyor!
Kuşkusuz bir dönemin "burası Kadıköy burdan çıkış yok" mottosu da uzun süredir rakipler için pek işlemiyor.
Geçtiğimiz sezonlarda hepimizin en temel eleştiri konularının başında da bu durum geliyor.
Evet, Fenerbahçe'yi 7 senedir yöneten iradenin büyük hataları, yanlışları, beceriksizlikleri var ve bu bir türlü iyileşemiyor ancak takım oyunları, hele futbol atmosferi, taraftarı; onların yarattığı ambiyansı ve coşkusuyla bambaşka bir hikayeye, mucizelere dönüşebiliyor.
Bizim şahit olduğumuz dönemde Fenerbahçe'nin iki defa 3-0'dan çevirdiği maç vardır.
Sahada mücadele eden takım bu başarının her ne kadar önemli faktörüyseler de tribünlerde onlara inanan taraftar olgusu daha azı değildir.
Basketbol takımından özellikle söz ettim.
Her iki Euroleague şampiyonluğunu kazananan takımın koçu, oyuncuları Fenerbahçe taraftarının coşkusu, sahiplenmesi ve inancıyla bütünleşerek sahip olduklarını performansın çok üstüne çıkarak başarıya ulaşmasını bildiler ve oyuncular nereye giderlerse gitsinler Ataşehir'in atmosferi, Fenerbahçe hep bambaşka bir içsellik olarak yer etti.
Oyuncuların hala gösterdikleri o bağlılık da çok net bir aidiyet duygusu şeklinde anlam buluyor.
Fenerbahçe geçtiğimiz senelerde kazanabileceği birçok karşılaşmayı tam da bu atmosfer ve ambiyans eksikliği nedeniyle kaybetti.
Oyuncular küstü. Sahada en basit hareketleri yapamaz hale geldiler.
Oyunun endüstrileşmesi ve taraftarın "parayı veriyorum, karşılığını beklemek en doğal hakkım; göremezsem en ağır tepkiyi ortaya koyarım" halinin bundaki etkisi kuşkusuz yadsınamaz seviyelerdedir ve bunda yöneticilerin, idarecilerin kusurlu katkıları da önemlidir.
Ancak Avrupa'nın önemli liglerinde bunun dengesini sağlayan takımların ve federasyonların çok büyük başarılar kazandığını da görmezden gelemeyiz.
Dün Fenerbahçe, Feyenoord'u 5-2 yenerek Şampiyonlar Ligi gruplarına kalmak için önemli bir adım atarken sahada öyle çok görkemli bir futbol, oyun yokken taraftarının coşkusuyla en zor duruma düştüğü anda bile skoru değiştirebileceğinin inancıyla mücadele eden bir oyuncu grubunu izletti bize.
Geçen haftadan çok daha iyi futbol vardı kuşkusuz ancak yine olmadık yerlerde yapılan hatalar, kimselerin yemeyeceği türden gollerle işi hiç de kolay değildi.
Bu futbolun bırakın bir sonraki tur Benfica'ya yetip yetmeyeceğini tartışmak, Gruba kalınsa bile oradaki üst seviyedeki rakipler karşısında her maçın travmatik sonuca dönüşeceğini kestirmek hiç de zor görünmüyor.
Feyenoord, ne yaptığını ve yapacağını bilen standardın üstünde bir Avrupa takımı.
4-1 geriye düşüyor ama maç bitti, tur gitti diye düşünmüyor. Kalan sürede işini yapmaya devam ediyor.
Ve bunun karşılığını da neredeyse alıyordu da…
Oysa bardağın diğer boş tarafında 4-1 öne geçmesine rağmen kendisini ve sevenlerini diken üstünde tutan bir Fenerbahçe gerçeğini görmezden gelmemiz mümkün değil.
Mızrağın iki keskin tarafı bu işte!
Ancak öyle inanmış bir taraftar vardı ki içinden çıkılmaz her an devreye girdi, rakibin aklını başından aldı, karıştırdı; oyuncularına güç ve motivasyon verdi, her şeyi değiştirdi.
Hep transfer konuşuyoruz ya…
"O geldi, bu niye bitmiyor; şu neden takımda hala"
İşte onlardan biri de malum En Nesyri!
İtiraf edeceğim; geçen sezon yaptığı onca şeye karşın en kritik yerde yapamadıkları göze battığı için benim nazarımda da ilk on birde düşüneceğim oyunculardan biri değildi.
Hazırlık maçlarına kadar!
Kilolarından kurtulduğu net görüldü; saha içi mücadelesine bakılınca da mentalinden Tadic ile Dzeko arası bir futbolcu çıkarma uğraşında olduğu seziliyordu.