En büyük banknot (200 Tl), ancak lokanta bahşişine yetiyor

Ceplerimizi, cüzdanlarımızı ve dükkân kasalarını 200 liralık kağıt paralar istila etmiş durumda…
En büyük kupürlü banknotumuz, 200 TL ile ancak bir Latte (kahve) veya bir kâse çorba içilebiliyor. Hadi diyelim, 1 veya 1.5 kilo meyve alınabiliyor.
Kâğıt para olarak cebinizde veya cüzdanınızda 5, 20, 50 hatta 100 liralık banknotları bulundurmanızın pek maddi bir anlamı yok. Çünkü bu değerdeki kâğıt paralar pek iş görmüyor. İlkokul öğrencisi, bayram harçlığı olarak verdiğiniz 100 liraya dudak büküyor. 50 lira ile açlığınızı bastırabilecek en basit atıştırmalık, "kaşar-simit" alamıyorsunuz. Kafelerde bir bardak çay 50-80 lira arasında değişiyor. 100 liraya alabileceğiniz şey, ancak ortalama 1 kilo meyve…Açıkçası bu banknotlar, ancak yakın geçmişin "bozuk paraları" mesabesinde değer taşıyor.
Lokantada 3-4 kişi yediğiniz yemeğin parasını, farzedelim 3-4 bin lirayı ödemek için en yüksek değerli banknotunuzdan bir tomar çıkarıyorsunuz. Ardından ilave olarak bir 200'lük de bahşiş için bırakıyorsunuz. Yanlış anlaşılmasın; 4 kişilik bir yemek ücretini ödediğinizde bahşiş için beklenen para miktarı bu…(4-4.5 Dolar) Sonuç olarak, siz en yüksek banknotunuzla ancak "lokanta bahşişi" ödeyebiliyorsunuz.
5 liradan 100 liraya kadar tüm banknotlar dişe değer bir şey satın alamadığı için, ihtiyacınıza cevap verecek nakit kaynak olarak, mecburen 200 liralardan bulundurmak zorundasınız. Sabah evden çıkarken yanınıza aldığınız bir tomar 200TL, cebinizde veya cüzdanınızda rahatsız edici bir şişkinlik yapsa da; o günkü ıvır zıvır harcamalar veya küçük bir market alışverişi ile gün sonunda tamamen harcanıp bitiyor ve cebiniz boşalıyor.
Bu yüzden, hiç olmaması gerektiği kadar, tabir yerinde ise "mebzul miktarda" 200 liralık banknot piyasada dolaşımda bulunuyor.
Merkez bankalarının, banknot ve metal paraların "adet ve tutar ilişkisi" mantığına göre, piyasada dolaşımda bulunma miktarlarını belirlemede dayandıkları ana sistem, teknik adıyla "emisyon hacmi kupür kompozisyonu;" yüksek değerli banknotların üzerindeki nominal değerle (kupür değeriyle), adet olarak piyasada dolaşımda bulunma miktarları arasında genel olarak ters bir ilişki bulunmasını gerektiriyor. Yani bir banknotun üzerindeki sayısal değer ne kadar yüksekse, piyasada dolaşımda bulunma miktarı o kadar azalıyor. Mevcut durumda, orta düzeyde nominal değerli banknotlar, en yüksek dolaşım yoğunluğuna sahip...Adet olarak miktarları çok fazla, üzerlerindeki sayısal değerleri düşük olan küçük birimli paralar ise; kural gereği kâğıt para olarak değil, "metal para" şeklinde kullanıma sunuluyorlar.
Bu bağlamda Euro bölgesinde, tüm dolaşım hacmi içinde, piyasada talep edilme ve kullanım yoğunluklarına göre; 20€'luk banknot %15.9 oranında, 50€'luk banknot %49.4 oranında, 100€'luk banknot %13.6 oranında, 200€'luk banknot ise %2.8 oranında ağırlık taşıyor.
Buna karşılık Türkiye'de Merkez Bankası'nın 2024 yılı başındaki verilerine göre, piyasada adet olarak en yüksek paya sahip iki kupürün (200 TL ve 100 TL'nin), toplam 4.2 milyar adet banknot içindeki payı %62,9 ağırlığındadır. Tutar olarak da en yüksek paya sahip 200 ve 100 liralık banknotların değer yönünden toplam içindeki payları ise sırasıyla %69,6 ve %23,6'dır. Buna göre, adet olarak tüm banknotların en yüksek oranı, yani %37'5'i 200 liralık banknotlardan; %25'4'ü 100 liralık banknotlardan; geriye kalan %37.1'i ise diğer tüm farklı kupürlü paralardan oluşuyor. (TCMB, 2023 Faaliyet Raporu-Banknot Emisyonu, Bölüm 2.6)
Metal (madeni) paralara gelince:
Bu konudaki temel absürtlük, madeni paraların neredeyse fiilen tedavülden kalkmış olmasıdır. "Bozuk para" olarak kullanılan 50 kuruş ve 1 liralar; ekonomimizde ve alış-veriş hayatımızda, hem fiziki hem de mali olarak taşınamayacak kadar ağır bir yük, "bir "kahır" haline gelmiş durumdadır.
Mevcut nominal değerleriyle 1 liralık ve 50 kuruşluk metal paralar pek fazla iş görmüyor. 5, 10 ve 25 kuruşluklar da fiilen ortadan kalkmış durumda…Bu halde 5, 10, 20 ve hatta 50 liralık banknotlar, gerçekte "bozuk para" işlevi görüyor. Oysa "metal parasız" ekonomi ve ticaret düzeni olmaz. "Paranın kupür yapısının tutarlılığı" ve "nominal değer hiyerarşisi" ilkeleri gereği; metal paraların, düşük değerli ödeme ihtiyaçlarının karşılanmasında, orta ve düşük değerdeki kâğıt paraların alt birimleri olarak dolaşımda yer almaları ve kullanılmaları gerekir. Oysa dolaşımdaki madeni "1 liraların," fiziki elverişsizliğini ve yüksek basım maliyetlerini makul bulmak mümkün değildir. Örneklemek gerekirse, 25 gram ağırlığındaki 25 liralık bir demet maydanozun bedelini madeni para ile ödemeye kalksanız; toplam ağırlığı 205 gram, toplam metal ve basım maliyeti 112.5 lira olan 25 adet 1'er lirayı tezgahtarın avucuna saymanız lazım. Bu saçma ve akıl dışı durum daha fazla sürdürülemez.
Piyasada 200 liralık banknotların bu aşırı bolluğu, öte yandan düşük değerli banknotların çok az, madeni paraların ise neredeyse hiç bulunmaması; "optimum kupür kompozisyonu" gereklerine hiç uymadığı gibi, para sirkülasyonunun "işlevsel kupür piramidi" yapısına da tamamen ters düşmekte ve neredeyse ters bir "para dağılım piramidi" oluşturmaktadır.
Türkiye'de kâğıt paraların bu asimetrik dağılım yapısının, büyük bir ağırlıkla enflasyon nedeniyle satın alma gücü düşen, fakat fiziki hacmi ve nominal değeri şişen büyük banknotlara yaslanması (bileşik %63 oranıyla 200 ve 100 liralıklardan oluşması); hem maliyet unsuru, hem teknik ve lojistik yük, hem de para politikası gerekleri ve paranın itibarının korunması açısından bir dizi sorun ortaya çıkarıyor.
-Fiziki ve Lojistik Yük:
200 ve 100 TL'nin alım gücü düşük olduğundan, ihtiyaca yeterli tutar için çok sayıda banknot gerekir. Bu nedenle kaçınılmaz olarak ATM'ler sık sık boşalır, nakit parayı taşıma ve doldurma maliyetleri artar, kasalarda sayım süresi uzar ve sahtecilik riski büyür. Bu durum bankalar ve perakendeciler için operasyonel yükü fazlasıyla yükseltir.