Dalkavukluktan mı, soytarılıktan mı çekiyoruz

Türkiye ne yazık ki, dalkavukluğun üzerinde kolaylıkla gelişip serpilebileceği; güç hiyerarşisi, güç merkezîleşmesi, katı otorite, sorgulanmazlık, eleştirilmezlik, tam sadakat, liderin yüceltilmesi gibi yapısal ve işlevsel zafiyetleri bünyesinde fazlasıyla taşıyan bir siyaset ve kamu yönetimi iklimine sahip.
Bir türlü hukuki zemine oturmayan ve rasyonelleşemeyen, buna karşılık liderin çevresini "patrimonyal sadakat ağlarının" sardığı Türk siyaset sisteminde ve onunla eklemlenen bürokratik yapıda; ehliyet ve liyakatın geri plana itilmesi sonucu, uzun süredir yetkin ve dürüst kadroların tasfiye edilmesi, buna karşılık dalkavukların yükselmesiyle kendini gösteren kronik bir "olumsuz seçilim" (negatif seleksiyon) süreci yaşanıyor.
Türkiye'deki gibi "tartışılmaz merkezi otorite" ve "karizmatik liderlik kültü" üzerinde inşa edilen siyasi rejimlerde, sistemin tümünü felce uğratma riski taşıyan bu sorun alanıyla ilgili ciddi bir zihin ve kafa karışıklığı var.
Bu bağlamda, "dalkavuk" ve "soytarı," gündelik konuşma ve yazı dilinde sık sık kullandığımız, iki ayrı sözcük...
Derin tarihi, kültürel ve toplumsal köken farklılıkları olan bu sözcüklerin, çeşitli bağlamlarda birer terim ve kavram olarak taşıdıkları anlamları tam olarak ayırt edemiyoruz ve çoğu defa ikisini birbirine karıştırıyoruz.
Dalkavuk; bir menfaat, güç veya pozisyon elde etmek veya himaye sağlamak için sürekli öven, yücelten, abartılı biçimde iltifat eden kişidir.
Soytarı ise; güldürerek, esprili konuşarak veya şaklabanlık yaparak eğlendiren, bazen de hiciv yoluyla toplumsal ya da siyasal eleştiri yapan kişidir.
İki terimi, ortaya çıktıkları, yaygınlaştıkları ve kurumsallaştıkları toplumsal ve kültürel zemin ve geçtikleri tarihi ve siyasi süreçler açısından da incelemek gerekiyor:
-Dalkavuk, daha çok saraylarda; padişahlar, krallar ve devlet adamlarının, bazen de güç ve servet sahibi kişilerin etrafında görülür. Gücün aşırı merkezileştiği, tek kişinin iradesinin belirleyici olduğu ortamlarda öne çıkma fırsatı bulur. Güce erişimin, liyakatten çok kişisel sadakat ve övgü üzerinden sağlandığı toplumlarda güç kazanır.
Soytarı, ise özellikle Ortaçağ'da ve sonrasında Avrupa saraylarında hükümdarı ve halkı eğlendiren kişidir. Güçlü otoritenin çevresinde, ama aynı zamanda toplumun eğlence ve mizah ihtiyacının da baskılandığı ortamlarda; kralların yanında, tiyatro ve ritüel esaslı eğlencelerde görülür. Hem "gülme ihtiyacını karşılama," hem de "iktidara dolaylı yoldan ayna tutma" işlevi üzerinden kendine yer edinir.
-Dalkavuğun temel amacı, pohpohladığı ve yücelttiği kişinin gözüne girmek ve ondan menfaat sağlamaktır. Davranışları samimiyetsiz, iki yüzlü ve yapmacıktır. Aynı zamanda, bütünüyle bir kişilik zaafını ve karakter bozukluğunu yansıtır. Abartılı ve ölçüsüz ifadelerle yücelttiği, methettiği kişiye hiç bir kusur atfetmez; onu sürekli onaylar, "ne kadar isabet buyurduğunu" ve "haklı olduğunu" vurgular. Kendine ait bir düşünceyi ortaya koyarak veya küçük bir eleştiri imasına gelebilecek bir söz söyleyerek onu öfkelendirmekten ve gazabına uğramaktan dikkatle sakınır.
Sergiledikleri performansa karşılık bahşiş veya belirli ödemeler alsalar da soytarıların amacı menfaat sağlamak değil; güldürmek, eğlendirmek, bazen de hicivle karışık eleştiriler yapmaktır. Soytarılar, kralı eğlendirip stresini azaltırken, çoğu defa kimsenin söyleyemeyeceği şeyleri esprili bir dille söyleme hakkına da sahiptirler.
-Dalkavuk, kendisini küçültür ve kişiliğini yok sayar. Özgüvenle değil, tam tersine bağımlılık ve minnetle hareket eder. Bu nedenle "dalkavuk" sözü, hemen her toplumda, olumsuz ve aşağılayıcı bir niteleme olarak kullanılır.
Soytarı ise, türlü şaklabanlıklar ve hafiflikler yapsa da, otoriteye karşı sergilemekten çekinmediği ince mizah ve hiciv yollu eleştirilerle aslında özgüvenli bir kişilik yansıtır. Gücü doğrudan hedef almadan, ama zekice esprilerle ona ayna tutmasıyla "dobralığın maskeli hâli" olarak değerlendirilebilir.
-Dalkavukluk, insan tabiatında var olan "menfaati için güçlü olana yanaşma" eğilimiyle ilgilidir. Genel olarak her toplumsal ve siyasal güç oluşumunda, devlet sistemlerinde (kabile yapısından krallıklara ve çağdaş devletlere) ve her tür örgütsel hiyerarşide ortaya çıkar. Esasen politik ve iktisadi yapıyla bağlantılıdır. Çıkar ilişkilerinin, patronaj sisteminin, rütbe ve makamların ön planda olduğu toplumlarda kök salar. Ancak tarihi gelişim sürecinde görüldüğü üzere, çoğunlukla saray çevrelerinde, monarşilerde, otoriter ve diktatoryal yapılarda gelişir ve kurumsallaşır.
Soytarılık ise, güç ve otorite çevresinde ortaya çıkmakla birlikte; insan topluluklarının eğlence, mizah ve hiciv ihtiyacıyla bağlantılı bir tavır ve davranış sergileme biçimidir. Antropolojik açıdan, toplulukların "gülme, eleştiri ve gerilimi boşaltma" ihtiyacından doğması nedeniyle aynı zamanda toplumsal ve kısmen sanatsal bir işlev taşır. Özellikle kültürel ritüeller, tiyatro ve saray eğlenceleri bağlamında yaygınlık kazanmıştır.
-Dalkavukluk ve soytarılığın her ikisi de iktidar veya güç odağına yakın olmakla ilgilidir. Ancak dalkavukluk, çoğu defa yağcılık ve yalakalık yarışında başka dalkavuklarla rekabet edilerek elde edilen bir konumdur. Oysa soytarılık, güce yamanma ve ram olma doğrultusunda başkalarının önüne geçilerek değil; otoritenin himayesi altında, herkesçe kabul edilen, kısmen "iğneleme ve uyarma" işlevi olan, bir bakıma "lisanslı" eğlendirici bir yetkinlik olarak sürdürülür.