YUNUS Yıldırım, Türk futbolundaki adalet arayışını her seferinde baltalayan bir figür.
Verdiği ve vermediği kararlar, futbolun temel değerlerini aşındırırken, derin yapısal sorunların da simgesi!
Süper Lig'de yönettiği yüzlerce maç, Yıldırım'ın gösterdiği kartlar ve kararlarıyla hatırlanır oldu. Bu kararların ardındaki sistematik eğilim, futbolun kaderini de şekillendirdi.
Galatasaray-Trabzonspor karşılaşmasında verilmeyen penaltı, onun tarafsızlıktan ne kadar uzak kaldığını gösteren en çarpıcı örneklerden biriydi.
O an, adaletin sadece bir hayal olduğunu trajik biçimde hatırlattı.
LİYAKAT VE ÇÜRÜME
Yıldırım'ın hakemlikten sonra MHK'de belirli dönemler yer alması, Türk futbolundaki büyük bir paradoksu açığa çıkarıyordu. Sahada adaletten sapmış bir ismin, adaleti tesis etmesi gereken bir kuruma yükselmesi, futbolun içindeki liyakat kavramının tamamen yerle bir olduğunu gösteriyordu. Aslında onun bu pozisyonu, hakemlik sistemindeki çürümüşlüğün ve çarpık güç ilişkilerinin belirgin bir yansımasıydı.
Son MHK'de hakem atamalarından sorumlu Yıldırım'ın Cem Papila'yı Trabzonspor'a göndermesi, adaletin nasıl hiçe sayıldığının en somut örneğiydi. Trabzonspor'un şampiyonluk hayallerini baltalayan, adaletsizliğin sembolü olmuş bir figürü, bir kez daha aynı şehre göndermek, futbolun içindeki manipülasyonun ve güç gösterisinin çirkin bir temsiliydi. Bu karar, Trabzonspor'a ve adalet arayışına karşı bir meydan okumaydı.
FUTBOLUN KARANLIK YÜZÜ
Yunus Yıldırım, futbolun sadece saha içinde değil, aynı zamanda saha dışındaki karanlık ilişkiler ağının temsilcisi olarak öne çıkıyor.