Zarif bir veda busesi

Ötanaziyle hayatına son vermek isteyen kanser hastası bir savaş muhabiri kadın ve bütün bu süreçte yanında olmasını istediği yazar arkadaşı... Pedro Almodovar bu yıl Venedik Film Festivali'nde 'Altın Aslan'a uzanan son filmi 'Yandaki Oda'da hüzünlü bir öyküyü son derece zarif bir anlatımla perdeye taşırken ölüm, hayat ve dostluk gibi temalarda geziniyor.

Son kitabında ölüm korkusuyla yüzleşmeye çalışan Ingrid, imza gününde çok eski bir arkadaşının kanser olduğunu öğrenir. Geçmişte New York'ta bir dergide birlikte çalıştığı Martha daha sonra savaş muhabiri olmuş ve ayrı düşmüşlerdir. Soluğu Manhattan'daki hastanede alır. Rahim ağzı kanseri tedavisi gören Martha umutludur. Lakin kısa bir süre sonra sonuçların iç açıcı olmadığını görür. Bu durumda bir sırrını Ingrid'le paylaşır: Gizlice satın aldığı ötanazi hapıyla hayatına son verecektir ve bu eylemi gerçekleştirme sürecinde kendisine eşlik etmesini ister. Martha başta kararsızdır ama sonrasında bu zor dönemeçte eski dostuna yardımcı olmaya karar verir.Doğrusu böylesi bir film karşısında sağlam durmak zor çünkü 'Yandaki Oda'nın bazı anları var ki sizi darmadağın ediyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Pedro Almodovar'ın Sigrid Nunez'in 2020 tarihli romanı 'What Are You Going Through'dan uyarladığı 'Yandaki Oda' (The Room Nex Door) böylesi bir konuya sahip. Usta sinemacı bilindiği gibi bugüne kadar hüzünlü, melodramı modern hayatın çizgileri içinde yeniden üreten, güçlü kadın karakterlere sahip öyküler anlatıp durdu. Bu yıl Venedik Film Festivali'nde 'Altın Aslan'a uzanan bu son çalışmasıysa İngilizce çektiği ilk film olarak da tarihe geçti. 'Yandaki Oda'nın ana karakterlerinden Martha gücünü yakalandığı hastalığa karşı göstermek istiyor ve ötanazi kararıyla cesur bir davranışa soyunduğunu düşünüyor. Ingrid ise çok yakından tanıdığı eski arkadaşının süreç içinde bir sırrına
(kendisine iyi bir annelik yapmadığını düşündüğü bir kızı vardır) vâkıf olurken gerçek bir vefa gösterisine de soyunuyor.

İkilinin son günler için seçtiği yer ormanlık arazi içinde huzur dolu bir evdir. Mimarisi, çevre dokusu, kuş sesleri, ağaçlar derken burası insana, kendisini ve doğayı dinleme fırsatı yaratır. Bu özel yerde Ingrid ve Martha eski günler, eski aşklar, hayat, anılar, dostluklar, kitaplar ve filmler üzerine muhabbet eder; duygularını, özlemlerini yaşadıkları güzellikleri tartarlar.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Bütün bu aşamalarda Almodovar kendine özgü ustalığı ve geri dönüşlerle süslediği şiirsel anlatımıyla yer yer mizah yapar ama asıl olarak hüzünlü bir öykü daha anlatır. Doğrusu böylesi bir film karşısında sağlam durmak zor çünkü 'Yandaki Oda'nın bazı anları var ki sizi darmadağın ediyor, gözyaşlarımızı sık sık teslim alıyor.

İspanyol ustanın bu son çalışması aslında gezindiği dertler itibariyle Woody Allen filmlerini andırıyor ama daha ciddi duruşa sahip olanı sanki. Özellikle hem Martha'nın hem Ingrid'in eski sevgilisi olan yazar Damian, çizdiği profille klasik bir Woody Allen karakteri gibi. Öte yandan Almodovar, Sigrid Nunez'in romanından 'kendisine ait bir oda' inşa etmeyi başarırken kimi diyalogları itibariyle de dünyanın gidişatına dair saptamalarını öyküye serpiştiriyor. Öyle ki
iklim değişikliği, neoliberalizm ve yükselen aşırı sağ gibi meseleler bir hatırlatma notuna dönüşüyor. Ayrıca Ingrid'in gençlik aşkı ve kızı Michelle'in babası Fred vasıtasıyla Almodovar Vietnam Savaşı'nın yorumuna soyunurken bu acı sayfa dolayısıyla Amerika'daki ruhu, dimağı ve vicdanı örselenmiş bir kuşağın resmini günümüze taşıyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Yılın en iyilerinden

Dora Carrington, Edward Hopper gibi ressamlar; William Faulkner, Ernest Hemingway gibi yazarlar; Elizabeth Taylor-Richard Burton hakkında yazılmış bir kitap; en çok vurgu yapılan James Joyce'un 'Ölüler'i (The Dead) ve bu öykünün uyarlaması olan John Huston imzalı yapıt; keza ikilinin birlikte izlediği Buster Keaton klasiği 'Seven Chances' (Yedi Şans) gibi hikâyenin uğradığı sanatsal duraklar da filmin gönül hanemizdeki yerini derinleştiriyor.

Oyunculuklara gelince; Tilda Swinton soluk ve zayıf görüntüsü eşliğinde çıktığı yolculukta adımlarını cesurca atan Martha'yı inanılmaz bir performansla perdeye taşıyor. Keza Julianne Moore da en az onun kadar ışıltılı bir portre çiziyor. Melodramın ustası Douglas Sirk'ün mirasını günümüz Amerikan sinemasında yaşatan Todd Haynes filmlerinin oyuncusu Julianne Moore bu kez de Sirk'ün 'Avrupalı akrabası' Almodovar'ın bir çalışmasında rol alarak adeta genel parantezi kapatıyor. Ben filmde Damian'da karşımıza gelen, aslında çok sevdiğim bir oyuncu olan John Turturro'yu pek beğenmedim, daha doğrusu rolüne oturmamış buldum. Filmin akışının diyaloglar itibariyle hafif sekteye uğradığı tek bölüm de Damian'la Ingrid'in, Martha'dan gizli buluştukları sahneydi sanki.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Görsel açıdan Almodovar dünyasının ve karelerinin (Bu cephede alkışlar görüntü yönetmeni Eduard Grau'ya gidiyordu) bir kez daha bizi mest ettiği, Alberto Iglesias'ın müziğiyle öykünün hüznünü katmerleştirdiği yapımda Inbal Weinberg'in yapım tasarımı da takdire şayandı.

'Yandaki Oda' odak noktası bakımından ölümle ilgili bir film ama kasvetten uzak duruyor ve hayatın güzelliklerini hatırlatan, altını çizen bir rota izliyor. Öykü ötanazi üzerine de inançlı bir polis üzerinden alt perdeden bir şey söylüyor ama asıl vurgusunu son yolculuğa çıkılırken önemli olan yanınızdakilerin varlığı, dostluğu, dayanışması gibi meseleler üzerinden yapıyor.

Almodovar'ın zarif çizgilerle örülü, dostluğun anatomisi üzerine incelikli bir bakışa sahip yapıtı bence bu yıl şu ana kadar vizyona giren filmlerin en iyilerinden, kesinlikle kaçırmayın.