'Sır'rını sonuna kadar saklayan film!

Doğum günü vesilesiyle annesini küçüklüğünün geçtiği, artık otel olarak kullanılan eski bir malikâneye götüren bir kadın ve anne-kızın birlikte yaşadıkları geçmişe dair hesaplaşma süreci... Joanna Hogg'un yönettiği 'Sonsuz Sır'da her iki karakteri de Tilda Swinton canlandırıyor.

Film yapımcısı Julie Hart, annesi Rosalind'i Galler kırsalındaki sessiz, sakin bir otele götürür. Burası savaşta dul kalan teyzesinin yaşadığı eski bir malikânedir ve amaç bir anlamda yaşlı kadını hatıralarıyla buluşturmaktır ama geçmiş her zaman güzel anlara sahip değildir...
Daha çok 'Hatıra' (The Souvenir, 2019) ve 'Hatıra: 2. Bölüm' (The Souvenir: Part II, 2021) filmleriyle tanınan İngiliz yönetmen Joanna Hogg son çalışması 'Sonsuz Sır'da (The Eternal Daughter) anne-kız ilişkisi odağında bir öykü anlatıyor. Sinemacı olan Julie'nin asıl amacı, annesi üzerine çekeceği filmin ana hatlarına, detaylarına ve genel çerçevesine son çizgileri atmaktır. Ama onları otele getiren şoförün de vurguladığı gibi yapıda ürkütücü bir hava vardır. Nitekim geceleri gıcırdama hissi veren tavan, açılan oda kapısı ve yataktan fırlayıp giden köpekleri Louis, sık sık çöken sisle birlikte etrafa yayılan kasvet, tül perdede kendini hatırlatan rüzgâr derken ortama gerilim yüklenir. Ayrıca mekâna ayak bastıkları andan itibaren ters davranan ve Julie'yle aralarında sürekli pasif-agresif bir etkileşim olan resepsiyondaki kız da cabasıdır. Aynı zamanda yemek servisini yapan bu kız, zamanla onlara bomboş olduğu hissi veren otelde her istekleri için zorluk çıkarır. Sonradan fark ettikleri, oteldeki kimi bakım işlerini üstlenen, yakın zaman önce de eşini kaybetmenin acısını derinden yaşayan Bill ise onlar için yeni ve samimi bir iletişim odağı olur.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı


Julie'nin asıl derdi annesine dört başı mamur bir doğum günü ortamı hazırlamaktır. Adım adım yaklaşılan bu finale kadar anne-kız geçmişin sayfalarında dolaşırlar. Lakin anılar deşildikçe sevinçlerden çok hüzün ve yaşlı kadının yüreğinde kalan acı dolu izler daha ön plana çıkar. Örneğin Rosalind, Joss Teyzesine ait bu malikânede günlerini geçirirken savaşta kardeşini kaybettiğini ama cenazeye gidemeyecek kadar küçük olduğunu hatırlar. Günler anne-kız için giderek bir hesaplaşmaya dönüşür. Yaşlı kadın her şeye hoşgörülü, sakin bakar. Julie ise çocuk sahibi olamayacağı fikriyle ve sonsuza dek annesinin kızı olarak kalacağı düşüncesiyle yüzleşirken bu duruma ilişkin üzüntüsünü saklayamaz ve bunu Rosalind'e hissettirir.
HER ŞEY ANNEM İÇİN!
Joanna Hogg kendi hayatından pasajlarla ördüğü sinemasının son halkasına da muhtemelen yine otobiyografik dokunuşlar katmış. 'Sonsuz Sır' korkutucu otelin ('The Shining'deki 'Overlook Hotel' kadar olmasa da) odalarında, koridorlarında ve bahçesinde gezinirken aslında ana karakterlerinin bir anlamda yıllardır nadasa bırakılmış 'anılar bahçesi'ni de yeniden ziyaret ediyor. Film stil ve atmosfer bakımından duygulara seslenen, ruhumuzun kıyıda köşede kalmış yanlarında dolaşan lirik bir tarza sahip. Görüntü yönetmeni Ed Rutherford'un özellikle dış çekimlerdeki kadrajları bu havayı destekleyen çerçeveler sunuyor. Keza söz konusu sahnelere eşlik eden besteci ve piyanist Bela Bartok'un 'Music for Strings, Percussion and Celesta'sı da hissiyatı güçlendiren bir unsur olmuş.
Günümüz sinemasının özel isimlerinden Tilda Swinton filmde iki ana karaktere hayat veriyor. Anne Rosalind ve kızı Julie'de karşımıza çıkan İngiliz oyuncu jestler, mimikler ve sınıfsal beden diline ilişkin ayrıntılarıyla son derece gerçekçi portrelere ulaşıyor. Resepsiyondaki kızda Carly-Sophia Davies ve Bill'de Joseph Mydell de çok iyiydi.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı


Batılıların deyişiyle bu 'hayalet öyküsü' ilgiyi hak eden bir çalışma olmuş.
Film boyunca koruduğu asıl sırrını doğum günü kutlamasında açığa çıkaran, Batılıların deyişiyle bu 'hayalet öyküsü' ilgiyi hak eden bir çalışma olmuş. Yönetmen Joanna Hogg'un psikolojik unsurlarla donatarak anlatmaya çalıştığı anne-kız ilişkisini kayda değer bulacaksınız diye umuyorum.

KARLI GÜNLER!

Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 'Yaban'ından bu yana kent kökenli görevlinin taşrada yaşadığı sosyolojik ve psikolojik gelgitlerle yöre insanıyla olan çatışmasının dengeleri pek değişmedi.
En azından son zamanlarda izlediğimiz Emin Alper'in 'Kurak Günler'i ve Özcan Alper'in 'Karanlık Gece'si bu türden hatırlatmalarla doluydu. Türkiye prömiyerini geçen yıl Antalya Film Festivali'nde yapan 'Kar ve Ayı' da aynı güzergâhta ilerliyor.