'Genç Johanne'nin acıları'

'Hayaller' genç bir kızın öğretmenine âşık olmasını, ardından yaşadıklarını kaleme almasını; ortaya çıkan metnin annesinin ve şair olan anneannesinin desteğiyle kitaba dönüştürülme sürecini anlatıyor. Dag Johan Haugerud'un bu yıl Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülü alan yapıtı son derece zarif ve incelikli bir çalışma olmuş.

Johanne 17 yaşındadır. Okulda ilk görüşte etkinlendiği Fransızca öğretmeni Johanna'ya tutulduğunu fark eder. Yaşadığı hissiyat, önüne geçemediği bir duygu tarafından ele geçirildiğidir adeta. Karşı koyamaz, zaten koymaya da niyeti yoktur. Kendini akışa teslim eder. Fakat bu çıkmaz bir sokaktır ve genç kız bu girift labirentin içinde kaybolur. Sonrasında yaşadıklarını yazıya döker. Ve kaleme aldığı roman tadındaki bu metni, edebiyatla ilişkisi artık geçmişteki kadar etkin olmayan, eski yazar (şair) anneannesi Karin'e gösterir. Karin de torununun yazdıklarını önce okur, sonrasında da kızıyla (yani Johanne'nin annesi Kristin'le) paylaşır. İkili başta şaşkındır, ardından da yazılanların basılmasını ve parlamaya uygun bir yetenek olarak gördükleri genç kızın yazar kimliğiyle değer kazanmasını isterler...

Haberin Devamı

Aşkın birçok ifadesi var

Dag Johan Haugerud'un ilk iki adımı geçen yıl kimi festivallerde gösterilen 'Sex', 'Love' ve 'Dreams' üçlemesinin son noktası olan 'Hayaller' (orijinal ismi 'Drmmer') girişte özetlediğim konuya sahip bir çalışma. Norveçli yönetmen 'Oslo Hikâyeleri' adını verdiği üçlemede yetişkinlerin kafa karışıklığında dolaştıktan sonra nihayetinde genç bir insanın duygusal gelgitlerine ve hayatının erken döneminde kaygan bir zemin üzerinde ayakta kalma çabasına odaklanıyor. Kuşkusuz aşkın birçok ifadesi, yaşanma biçimi var; 'Hayaller' de bu hissiyatın kendince bir tarifine soyunuyor. Ana karakterinin aşkı yaşama sürecini ve geride bırakılan küller üzerinde kalan etkinin yansımasını anlatmaya çalışıyor.

Johanne okuma eylemiyle ilişkisi çok güçlü bir profil. Sığındığı ilk liman olan anneannesi Karin de öyle. Okumak onlar için gidilecek bir yerin tarifi ve kendilerine ulaşmak için bir araç, süreç. Karin torununun yazdıklarını kızı Kristin'le tartışırken kendi öyküsünü ve geçmişte yaşadıklarını da hatırlıyor kuşkusuz. İşte bütün bu konuşmalarda, tartışmalarda filmin en güzel yanlarından biri kıyıya vuruyor. Kristin, annesiyle birlikte 10 yaşında gittiği 'Flashdance'ı hatırlıyor. Filmi çok beğendiğini ama annesinin olumsuz görüşlerini de unutmadığını söylüyor, yaşlı kadınsa "O film yıllarca verdiğim cinsiyetçi mücadeleye bir darbeydi" diyor.

Haberin Devamı

Aslında bu tür diyaloglar filmlerin, kitapların, velhasıl tüm sanat yapıtlarının insanların yaşlarına, hayattaki duruşlarına, meselelere bakışlarına göre nasıl farklı okunduğunu ya da tarif edildiğini gösteren, hatırlatan kimi anekdotlar olarak 'Hayaller'in çeperleri içinden sızan güzellikler. Nitekim Karin şöyle bir saptama daha yapıyor: "Şiirlerimde yarattığım hayatlarla avunuyorum." Torununa da şu tavsiyeyi veriyor: "Yazdıklarına ilişkin yapılacak sert eleştirilere alınabilirsin ama ben senin ışığını kaybetmeni istemiyorum."

Torunuysa anneannesine ilişkin şöyle bir tanımlamaya soyunuyor: "Sadece kelimelerde teselli bulmaya çalışıyor. Ama dili ne kadar iyi kavrarsa kavrasın kelimeler onu asla kucaklamayacak ki, kendisi de böyle diyor zaten."

Haberin Devamı

Johanne'nin yaşananların ardından vardığı nokta da şu oluyor: 'Aşkın nasıl hissettirdiğini biliyorum ama nasıl göründüğünü bilmiyorum..."

'Hayaller' aşk, düşler ve edebiyat gibi limanlarda gezinen son derece zarif, incelikli bir film. Yönetmen Dag Johan Haugerud, ana karakteri Johanne'yi adeta Johann Wolfgang von Goethe'nin kahramanı gibi ele almış ve bize şimdiki zamanda gezinen 'Genç Werther'in Acıları'na benzer bir hikâye anlatmış. Ben aslında bir yanıyla 'Hayaller'de hafiften 'Beni Adınla Çağır'dan (Call Me by Your Name) esintiler de buldum ama kendi adıma 'Hayaller' filminin Luca Guadagnino'nun 2017 tarihli söz konusu yapıtından çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim.

Haberin Devamı

Haugerud sağlam diyaloglarla ördüğü filminde genç Johanne'nin yanı sıra annesi ve anneannesi vasıtasıyla seyircisini kuşaklararası bir yolculuğa da çıkarıyor. Ayrıca başta okuduklarından kaygı duyan Kristin, sonrasında kızının metinlerini feminist bir mücevher olarak tanımlıyor. Öte yandan Karin'in, kendi kuşağından editörle dik yokuşlu merdivenleri tırmanırken karşılıklı konuşmaları da çok iyiydi.

Etkileyici kadrajlar

'Hayaller', Oslo'nun kendine özgü mimarisinden kesitler sunan kimi sahneleriyle ve bunları yansıtan görüntü yönetmeni Cecilie Semec'in etkileyici kadrajlarıyla birlikte de anlamını bulan bir çalışma. Bu kayda değer destekle birlikte Haugerud'un yapıtı görselliği güçlü bir roman havası da kazanıyor. Öte yandan Johanne'nin anlattıklarının kısmen fantezi olduğu türünden bir şüphe bırakması öykünün bir başka çekici yanı bence. Terapi sahnesi ve netlik sunmayan final de 'Hayaller'in bir diğer öne çıkan yanı. Böylesi bir son, filme artı mı eksi mi puan kazandırıyor derseniz ben artı cephesindeyim...