'Dünyanın en kötü insanı!'

'İlgi Manyağı', narsist eğilimlere sahip 'arızalı' bir genç kadın olan Signe'nin öyküsünden kesitler aktarırken bu çağın insan tipolojisini de kara komedi çizgileri içinde tasvir ediyor. Norveçli yönetmen Kristoffer Borgli'nin imzasını taşıyan yapımda Signe'nin hastalığı ruhsaldan fiziksele dönüşüyor. Odak noktası olmak için her türlü çabasını ve giderek azıtan kötülüğünün portresini izliyoruz.Çağdaş sanatçı erkek arkadaşı Thomas, prestijli bir galeride ilk sergisini açmanın gururunu yaşarken bir kafede çalışan Signe de ilgi çekebileceği yeni alanlar yaratmanın derdindedir. Genç kadın sürekli her ortamda merkezde yer almak, dikkat çekmek, ön plana çıkmakla meşguldür. Bu hedefini gerçekleştirmek için her fırsattan yararlanır, olmadı kendi fırsatlar yaratır. Nihayetinde internette gördüğü Rus malı bir ilacın peşine düşer, eski 'torbacısı' vasıtasıyla amacına ulaşır ve aldığı çok sayıda hapla kısa sürede hastanelik olur. Bu, onun için yeni bir ilgi zirvesidir... Teşhisi konulamayan bu rahatsızlık gündelik ritmini bozarken Signe bu durumu da fırsata çevirir. Gazeteci arkadaşı vasıtasıyla basında yer alır ve kendinden söz ettirir.Film, 'arızalı' Signe (sağdaki) karakteri eşliğinde içinden geçtiğimiz dönemin haleti ruhiyesini perdeye taşıyor.Haberin DevamıBu yıl Cannes'da 'Belirli Bir Bakış' bölümünde ilk kez izleyici karşısına çıkan 'İlgi Manyağı' (Syk Pike), 'arızalı' bir karakter eşliğinde aslında içinden geçtiğimiz dönemin haleti ruhiyesini perdeye taşıyor. Kristoffer Borgli senaryosunu da kendisinin kaleme aldığı filminde, trajik, acınası bir profilin peşine düşerken onun aradığı şefkat çabasının yarattığı mizansenler eşliğiyle yapıtını 'kara komedi'nin çizgilerine taşıyor. Malum, ilgi çekici olmak için her birimizin farklı yöntemleri denediği, küçük dünyalarımızın çeperlerini aşarak alabildiğine 'popüler' olmaya çalıştığımız, yaralarımızı tedavi etmek yerine sürekli kaşıyarak kanattığımız bir çağın içinde dolanıp duruyoruz. Borgli, tüm bireysel zaaflarımızın genel çerçevesini Signe'nin ruhsaldan fiziksele dönüşen hastalıklı kişiliğine yükleyerek bir tür ironi yapıyor ve bu arada da ilgiye muhtaç gözüken günümüz insan tipolojisinin portresini çiziyor. Ayrıca ilgiye olan açlıkla birlikte yoldan çıkan kötülüğü de resmediyor. Öte yandan senaryo ana karakter kadar yakın çevresinin de arızalarını ortaya koyuyor. Yoldan çıkmış bireyler resmigeçidi sunuyor: Çaldığı koltuklarla sanat icra eden, dozajı daha düşük narsistik özellikleriyle dikkat çeken Signe'nin sevgilisi Thomas, annesinin asosyal suçlamasını boşa çıkarmak için kendileriyle kahve içmesini isteyen torbacısı Stian, sürekli modern tıbbı küçük gören terapist Espen vs. gibi. Hasta ya da engelli bireyleri bile moda mantığı içinde sunan sistem de cabası...Haberin Devamı'Çağımızın sorunu bu'Borgli, zaman zaman genel akışın içine, ana karakterinin nasıl bir ilgiyle ancak durulabileceğini gösteren hayali sahneler eklemiş. Bu hamlelerden birinde Signe kendi hastalık serüvenini de kaleme aldığı, ilk günde büyük bir ilgi görerek tükenen bir kitap yayımlıyor. Okurlardan biri "Önemli bir konuya parmak basıyor, çağımızın sorunu bu" diyor. Bu sahne, yönetmenin aynayı hepimize tuttuğu anlardan biri... Öte yandan filmin en iyi bölümüyse Signe'nin tomografisini yorumlayan doktorun "Yasadışı ilaçlar kullanmışsın, aşırı yalan söylüyorsun, kötü bir kişiliğin var, partilerdeki en havalı insan sen değilsin, espri anlayışın kötü, özellikle aynada ırkçı canlandırmalar yapıp bunları komik bulman en kötüsü. Böyle bir şey uzun zamandır tomografide çıkmamıştı. Polise haber verdik, seni idam etmek için dışarıda bekliyorlar" şeklinde ifadeler kullandığı hayali sahneydi.Haberin Devamı"'İskandinav ekolü' uzun süredir belki de Avrupa sinemasının en canlı ve yaratıcı damarı."'İskandinav ekolü' uzun süredir belki de Avrupa sinemasının en canlı ve yaratıcı damarı. Bergmanvari hesaplaşmalardan uzakta seyreden, mizahı güçlü, ironisi sağlam, göndermeleri etkileyici, ele aldığı konular farklı bir damar bu.