Ücret, emek verimliliği ve birikim rejimi

Ekonomide işler yolunda gitmiyor.
Evet manşet enflasyon düşme eğilimine girdi. Ancak unutmayalım ki hala çok yüksek seviyede.
IMF 221 ülkenin enflasyon verilerini yayımlıyor. Biz bu sıralamada sekizinciyiz.
İsmini dahi duymadığınız ülkelerin enflasyonu bizden düşük.
Unutmayalım ki Türkiye'nin temel ihtiyacı yapısal reformları içeren bir "istikrar programıdır."
1994 ve 2021 krizlerinden sonra hazırlanan istikrar programlarıyla bir öykü yazılmıştı.
İktisadi aktörler bu hikayelere inandırılmıştı.
Sonuç olarak enflasyon hızla düşürülmüş ve yüksek oranlı büyüme hızlarına ulaşılmıştı.
Ya bugün
Gelin bir bakalım.

ENFLASYON VE FAİZ İLİŞKİSİ

Ders kitabı derki "enflasyon neden faiz sonuçtur."
Yetkililer yıllardır bu gerçekliğin tersine bir şey deniyor.
Sonuç doğal olarak yüksek enflasyon oluyor.
İktidarın hikayesi olan bir istikrar programı olmadığından, tek araç olarak Merkez Bankasının parasal sıkılaştırma programı kalıyor.
Bankanın başlıca aracı da faiz artırımıdır.
Enflasyon bir türlü düşürülemediğinden, faizler yüksek seviyelerde seyrediyor.
İş dünyası, çalışan, çalışmayan ve emekli kim olursa olsun herkes ekonomiden şikayetçidir.
Takibe düşen krediler ve iflaslar dramatik biçimde artıyor.
Örneğin İSO Başkanı "sanayiciler olarak takatimizin kalmadığını herkes bilsin" diyor. (1652025)
Başkana göre takatlerini kesen unsur ise "son faiz artırımı ve ek parasal sıkılaşma önlemleridir."
Hatırlatayım.
19 Mart İBB operasyonu olmasaydı son faiz artırımı yerine, faiz indirimi olacaktı.
MÜSİAD Başkanı'na göre ise "19 Mart sürecinin ekonomiye etkisi 'hıçkırık ya da öksürük' kadarmış." (3052025)
Tekrar hatırlatayım.
19 Mart süreci olmasaydı faizler indirilecek ve TCMB 55 milyar dolar rezerv yakmayacaktı.
Başkan faize de değinmiş ve demiş ki "artık o kadar para sıkılığına ihtiyaç olmadığı için biraz daha gevşeterek, reel sektöre farklı alanlarda can suyu katacak hareketlere girilmesi gerektiğini düşünüyorum."
Hıçkırık ve öksürük nerede kaldı peki
İş dünyasının son dönemde bir diğer şikâyeti ise asgari ücret artışlarıdır.
MÜSİAD Başkanı buna da değinmiş ve demiş ki "sanayiciye ek bir asgari ücret yükü çok kaldırılabilir olmaz."
Aslında soruna en ciddi biçimde ASO Başkanı yaklaşmış: "Bizim asıl sorunumuz, üretmeden tüketmemiz. Üretimi teşvik edecek yapısal dönüşümü mutlaka gerçekleştirmemiz gerekiyor." (2852025)
Başkan haklı olarak diyor ki "Gelinen noktada ücretler çalışanı tatmin etmediği gibi, işveren için de aşırı yüksektir."
Evet sorun tercih edilen birikim rejiminden kaynaklanmaktadır.
Nasıl mı
Devam edelim.

ÜCRETLER ÇOK MU YÜKSEK

Devlet Planlama Teşkilatında beraber çalıştığımız Dr. Berke Duvan İSO 500 kuruluşlarının verilerini kullanarak çok değerli bilgiler üretiyor ve X hesabından paylaşıyor. HYPERLINK "https:x.comDuvanBerke"https:x.comDuvanBerke
İSO 500 kuruluşları önemli bir büyüklüğü temsil ediyorlar.
Üretimden net satışları 222 milyar dolardır. Bunun 97 milyar dolarlık kısmını ihraç ediyorlar.
Bu kuruluşlar 824 bin kişi çalıştırıyorlar.
Beklenen odur ki bu şirketlerin tüm faaliyetleri kayıtlıdır.
Berke'nin bu hafta yayımladığı 2 grafiği kendisinin de izniyle sizlerle paylaşıyorum.
Değerli Berke öncelikle "Türkiye'de işgücü verimliliği düşüktür, bu nedenle ücretler de düşük tutulmalı" tabusunu yıkıyor.
Birinci grafikte, 1982-2024 yılları arasında İSO 500 kuruluşlarındaki emek verimliliği ve reel ücretler arasındaki ilişkiyi gösteriliyor.
Çalışan başına reel ücretleri gösteren sarı çizgi yatay bir seyir izliyor.
Çalışan başına net katma değerdeki gelişmeleri gösteren mavi çizgiye baktığımızda genel olarak bir yükseliş eğilimi görüyoruz.
Bu iki çizgi İSO 500 kuruluşları özelinde bize net bir şey söylüyor.
2002 yılından sonra, AK Parti iktidarları süresince çalışan başına net katma değer yükselmiş, ancak çalışan başına reel ücretler sürekli baskılanmış.
Diğer bir deyişle çalışanlar yarattıkları katma değerden yeterince pay alamamışlar.
Sendikalaşma oranının 15 olduğu ve var olan sendikaların da sarılaşmaya başladığı bir işgücü pazarında normal bir gelişme.