Koruyucu sağlık hizmet

Hafta içinde "Birinci Basamak ve Koruyucu Sağlık Hizmetleri Çalıştayına" katıldım.

Birinci basamak sağlık hizmeti akut hastalıklar, yaralanmalar, taramalar gibi sağlık hizmetlerini kapsayan, yatarak tedavi gerektirmeyen hizmetler grubudur. Bu hizmetler sağlıkta vatandaşın ilk başvuru yeridir.

Birinci basamağın temel hedefi bireyleri hasta etmemektir.

Çalıştaya koruyucu sağlık hizmetlerinin finansmanı alanında katkı sağladım.

Bildiklerimi anlatırken aile hekimlerini de dinledim ve maalesef iyi şeyler duyamadım.

İsterseniz sizinle de paylaşayım.

Nasıl mı

Gelin başlayalım.

AİLE HEKİMLİĞİ

Aile hekimliği kapatılan sağlık ocaklarının yerini aldı. 2005 yılında pilot proje olarak başlatıldı ve 2010 yılında da ülke engelinde uygulanmaya başlandı.

Aile hekimleri kendilerini "Sağlık Bakanlığının taşeronu" olarak görüyorlar. Çünkü sözleşmeleri olarak çalışıyorlar.

Bakanlık aile hekimlerine maaş ödüyor. Bu ödemeler performansa dayalı biçimde yapılıyor.

O kadar ki hekimler izinlerini kullandıklarında maaşlarından kesinti yapılıyor.

Yakınlarda performansa "hasta memnuniyetini" de yansıtacak şekilde bir mevzuat hazırlığı yapılıyor.

İkinci ödeme ise giderlere katkı için verilen hak edişlerdir.

Hekimler hizmet verdikleri Aile Sağlık Merkezlerinin yatırım ve cari harcamalarını kendileri yapmaktadır.

Sağlık Bakanlığı belirlediği bir standart çerçevesinde bu giderler için hekimlere hak ediş vermektedir.

Bakanlık bina ve hizmet ile personel çeşidini ve sayılarını belirlemektedir.

Bu standartlara göre verilen hak edişler TÜFE oranında artırılmaktadır.

Malumunuz TÜİK'in hesapladığı enflasyon gerçek hayattan aşağı yönlü kopmuş durumda.

Gerçek hayattaki maliyetler TÜİK enflasyonunun çok üzerinde arttığı için, hekimler giderlerini karşılamakta zorlanıyorlarmış.

Bir hemşire "beş hekime hizmet verdiğini" söyleyince irkildim.

OECD ülkelerinde bir hekime dokuz hemşire hizmet vermektedir.

Hemşireler ve diğer sağlık çalışanları performanslarına göre maksimum asgari ücret düzeyinde gelirlerinin olduğunu belirttiler. Maaşları performans notlarına göre asgari ücretten de daha aşağıda olabiliyormuş.

Birinci basamak sağlık hizmetlerinin en önemli unsuru olan aile hekimleri ortalamada üç bin hastayı takip ediyormuş.

Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında bu sayının ortalamada iki bine çekilmesi gerekiyor.

Şu anda aileleri koruyucu sağlık hekimliği yapmak yerine muayene hekimliği yapmaktadır.

Normalde aile hekimlerinin hastalarını tanımaları ve aktif biçimde takip etmeleri gerekmektedir.

Bunu hem Çalıştayda anlatılanlardan hem de uluslararası sağlık istatistiklerinden takip ediyorum.

Takip ettiğim iki veriyi paylaşacağım sizlerle.

Birincisi önlenebilir hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin sayısıdır. Aşılar zamanında yapılırsa, kronik hastalıklar yakından takip edilirse ve aile hekimleri hastalarını ikna ederek beslenmelerini kontrol altında tutabilirse bu tür ölümlerin oranı düşmektedir.

Avrupa Birliği ülkelerinde 100 bin kişiden 93 kişi önlenebilir hastalıklar nedeniyle ölmektedir.

Türkiye'de ise 164,2 kişi ölmektedir. Bu sayısı neredeyse AB'nin iki katıdır.

Bu iyi bir şey değildir.

Takip ettiğim ikinci veri ise Engelliliğe Ayarlanmış Yaşam Yıllar'dır. (Disability Adjusted Life Years, DALY)

Bu veri "erken yaşlardaki ölümler ile ölümle sonuçlanmayan ancak uzun dönemli işlev kaybına yol açan hastalıklar ve yaralanmalar nedeniyle kaybedilen yılları sayan mutlak bir sağlık kaybı ölçütü" olarak tanımlanmaktadır.

DALY 2019 yılında AB ülkelerinde 20 bin 252 yıldır.

Türkiye'de ise 23 bin 263 yıldır.

İnanılır gibi değil.

Türkiye erken ölümler ve uzun süreli hastalıklar nedeniyle AB ülkelerinden üç bin yıl daha fazla kayıp yaşamaktadır.

Bu yıllar hem bireysel hayattan hem de çalışma hayatından çalınmaktadır.

Yeterli koruyucu sağlık hizmetleriyle bu kayıplardan kaçınmak mümkündür.

Bunun için de sağlık hizmetlerine ayrılan kaynakların artırılması gerekmektedir.