İstanbul Üniversitesi yönetimi Ekrem İmamoğlu'na 35 yıl yıl önce verdikleri diplomayı iptal etti.
Haberlere göre birkaç yıl önce İşletme Fakültesi kendisine sorulan bir soru üzerine diplomanın gerçek olduğunu söylemiş.
Zaten, konuyu bilen hukukçular diplomanın iptalinin hukuka aykırı olduğunu söylüyorlar.
Hukuk kimin umurunda.
Diplomanın iptal edildiği gecenin sabahında, İmamoğlu ve çalışma arkadaşları göz altına alındılar.
İmamoğlu terör örgütü lideriymiş!
Uluslararası kuruluşlarının hukukun üstünlüğü endekslerine göre Türkiye yıldan yıla geriye gidiyor.
Bunu daha yakınlarda bu köşede yazdım. (2612025)
Gelişmeleri izlerken aklıma İstanbul Üniversitesi'nde bir diplomayı iptal eden akademisyenler bir de Boğaziçi Üniversitesinde karda kışta, yağmurda güneşte direniş nöbeti tutan karakterli akademisyenler geldi.
Derken aklıma başka bir karakterli akademisyen daha geldi.
Kim mi
Gelin bir tanışalım.
12 EYLÜL12 Eylül, 1980 askeri darbesi Türkiye'nin üzerinden tır gibi geçti.
İşkenceler, idamlar ve işten atmalar bu darbeden sonra yaşandı.
Darbeci Kenan Evren grev yapan işçileri elinde Kuranı Kerim ile meydan meydan şikâyet etti.
Tabii ki "Siyasal İslam'ın" temellerini de kendisi attı.
12 Eylül darbesi sonrası 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu çıkarıldı.
Bu kanuna göre kamu görevlileri kolayca işten atılabiliyordu.
Hep söylerim, her otoriter rejim kendi muhbirini yaratır.
Bu muhbirlerden üniversitelerde de mebzul miktarda vardı.
Bu muhbirlerin ihbarlarıyla, 1981 yılında gururla girdiğim Mektebi Mülkiye'de de (Siyasal Bilgiler Fakültesi) birçok hocamız işten atıldı. Hem de en verimli çağlarında.
İnsanlar vebalıymış gibi hocalarımızdan kaçtılar. İş başvuruları otomatikman reddedildi.
Sizin anlayacağınız "ölmeden mezara konulma süreci" ve bu sürecin yarattığı yıkım.
(Değerli okur aradan 40 yıldan fazla geçmiş. Sizce hukuk ve demokrasi konusunda bir ilerleme sağlanabilmiş mi bu toraklarda Takdir sizin.)
Devam edelim.
Daha sonra Danıştay kararları ve yasal değişiklikle 1402'likler yeniden görevlerine döndüler.
Benim bildiğim bir kişi görevine dönmedi.
Kim mi
Gelin bir bakalım.
PROF. DR. TUNCER BULUTAY1402'lik olan Tuncer Hoca Mülkiye'ye geri dönmedi. Rivayet edilir ki hoca "atıldığım yere geri dönmem" dermiş. Kendisine "huysuz laz" da denirmiş.
Dr. Selim Soydemir ile birlikte bir söyleşi kitabı yayımladılar. İzmir Mülkiyeliler Birliği'nin desteğiyle, Mülkiyeliler Birliği tarafından yayımlanan kitabın adı "Tuncer Bulutay'ın Bilimsel Yolculuğu'dur."
Hocanın vefatından sonra Selim Hoca sosyal medya hesabı Facebook'ta kitabın özeti şeklinde bir metin yayımladı.
Selim hocanın izniyle, Tuncer hocayı tanıtan o metni burada da paylaşıyorum.
"Akademik duruş nasıl olur" sorusuna bir cevap olarak.
"Mülkiye'nin fakülte olmasından sonra bilimsel hayatın yükselişine başından itibaren tanıklık etmiş ve hatta öncülük etmiş bir akademisyen, bir bilim adamıydı Tuncer Hoca. 80'ninde bile araştırmaya, okumaya, anlamaya çalışan bir bilim insanıydı. Bilim insanı kim diye sorulduğunda gönül rahatlığıyla "işte o" demeniz gereken bir insandı.
Fakülte'den 12 Eylül Darbecileri tarafından atılıncaya kadar Fakülte'nin ve Türkiye'nin özellikle iktisat hayatına ve felsefesine büyük katkı yapmış, kendinden sonraki nesillere önemli iktisatçılar yetiştirmiş bir hocaydı. Hocalığı Fakülte'deki resmi hayatından sonra da devam etmiş pek çok yeni öğrenci yetiştirmiştir.
1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile "darbecilerin" görüşlerine uymayan özgür ve bilimsel düşünebilen bilim adamlarının önde gelenlerini tasfiye ederek gerisini sindirmekti. Tuncer Hoca da 1402 ile ilk atılanlardan olmuştu. Kendi deyişiyle bu onun onuruydu ama öğrenciler açısından büyük kayıp, o yılların entelektüel birikiminden uzak kalmak ve o birikimden doğrudan yararlanamamaktı.
12 Eylül Darbecileri maalesef bizi bu hocanın öğrencisi olma onurundan, bu imkânından yararlanma, feyz alma imkanımızı elimizden almıştı."
Selim abi "Tuncer Bulutay'ın Bilimsel Yolculuğu" söyleşilerinden aşağıdaki alıntıları yapıyor.
"İktisat, matematiksel ve arz ve talep eğrilerinden oluşan bir disiplin değil, matematikten edebiyata, edebiyattan psikolojiye, psikolojiden tarihe kadar pek çok disiplini yatay kesen bir disiplindir. O nedenle de iyi iktisatçı olabilmek için öncelikle iyi okuyucu olmak ve hemen hemen hayatın her dalından okumak gerekir.
'Bizim yetişmemizde Mülkiye'nin özelliklerinden birisi demokratik ve serbest tartışma ortamının' ve hocalarımızda var olan 'gelecek kuşaklar bizi aşacaklar' zihniyetinin de belirleyici katkısı oldu. Mülkiye'de hocalarımın bana verdikleri nasihat buydu: 'Benim kadar olursan hiçbir şey olmamışsın demektir, beni geçmelisin.'
'Mülkiye'de hocayken en çok da öğrencilerimden öğrendim.'
'Saçmalama Özgürlüğü toplumlar ve özellikle akademik hayat için vazgeçilmezdir. Yüz tane saçmalarsınız ama yüz birinci hepsini telafi eder ve büyük bir atılımın temelini oluşturur. Einstein'ın durumu da budur. Saçmalamayı yasaklamak yaşamın zenginliğini yok etmek demektir. Ama saçmaladığında bir zarara yol açabilirsin diyebilirsiniz. Bu da doğru ama, yeni şeyler hep böyle doğuyor.'
'Özgür bir ortam oluşturulmalıdır. Bu ortamda insanlar düşüncelerini serbestçe söyleyebilmeli, tartışabilmeli ve yeteneklerini sonuna kadar kullanabilmelidir. Bu günkü OHAL'in en büyük sakıncası da budur. İnsanlar fikirlerini serbestçe söyleyemiyor, söyleyemeyince de yetenekler köreliyor, fikir hayatı ve akademik hayat kısırlaşıyor. Bu da dalga dalga sosyal bilimlerden fen bilimlerine kadar her alanı etkiliyor.'