Türklerin çoğu her şeyin bittiği anda düşmana süngüyle saldırdılar!..

Ülkemİzİn ünlü beyin ve sinir cerrahlarından, hocaların hocası Prof. Dr. Cengiz Kuday'ın dedesi Çanakkale şehitlerindendir.

Hocamla arada görüşür, bende derin izler bırakan sohbetler yaparız.

Son konuşmamız, unutulmuş Kore şehitlerimizle ilgiliydi.

İşte o sohbetten yazıya dökülen satırlar

"1950 yılının 25 Haziran günü, Kuzey Kore aniden Güney Kore'ye saldırdığında tüm bakışlar bu bölgeye çevrildi. Olayın hemen ardından ABD, Birleşmiş Milletler (BM) örgütünü harekete geçirdi ve savaşı başlatan Kuzey Kore'nin cezalandırılması için önlemler almaya başladı.

Bu gayretlerin sonunda BM ordusu kuruldu.

BM'nin üye 56 devlete yaptığı Güney Kore'ye yardım çağrısına Sovyet Rusya, Çekoslovakya ve Polonya (Doğu Bloku) dışında aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 53 devletten prensip olarak olumlu yanıt geldi.

Böylece Kore Savaşı kısa zamanda bir BM savaşı haline dönüştü ve 18 Batılı ülkenin askeri, Güney Kore ordusunun yanında yerini aldı.

Dönemin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, çağrının yapıldığı 28 Haziran günü United Press Ajansı'nda görevli bir muhabirin sorusuna, 'Türkiye, BM çerçevesi içinde kendi hissesine düşen bütün sorumlulukları yerine getirmekle yükümlüdür' dedi. Kore Savaşı'ndan bir ay önce seçimle iktidara gelen DP hükümeti, 18 Temmuz'da Yalova'da bir toplantı yaparak 25 Temmuz'da Kore'ye 4500 kişilik bir askeri tugay gönderme kararını aldı. Bu kararla Türkiye, Amerika'dan sonra Kore'ye kara kuvveti göndermeye karar veren ilk devlet oldu.

Türkiye, Kore'ye asker göndermesinden yaklaşık iki yıl sonra, 1952'de NATO üyeliğine kabul edildi.

Denizaşırı bir savaşa asker gönderilmesi gibi önemli bir kararın, Meclis'e danışılmadan sadece Demokrat Parti (DP) hükümeti tarafından alınmış olması muhalefetin tepkisini çekti. Fakat Adnan Menderes'in başbakanlığını yaptığı hükümet ile Meclis'te büyük çoğunluğa sahip DP, muhalefetin itirazını dikkate almadı. İktidara göre bu bir harp ilanı değildi ve Meclis yerine hükümetin kararı yeterliydi!..

Karar sonrası hemen harekete geçildi ve Genelkurmay Başkanlığı'nın 3 Ağustos 1950 tarihli emriyle Kore'ye gidecek tugayın kurulmasına başlanıldı. Hareket günü olan 18 Eylül 1950'ye gelindiğinde 259 subay, 22 sivil ve askeri memur, 395 astsubay ve 4.414 er olmak üzere 5.090 kişilik tugay göreve hazırdı...

20-21 Eylül'de İskenderun'da toplanan Kore Tugayı, limana gelen Amerikan gemilerine bindirilmeye başlandı. İlk gemi 24 Eylül'de, ikinci gemi de 29 Eylül'de hareket etti.

Savaş eğitiminin sürdürüldüğü 21 günlük bir deniz yolculuğu sonrasında gemiler, 16 Ekim günü Güney Kore'nin Pusan Limanı'na varmıştı.

Tugay daha sonra trenlerle Kore'nin başka bir şehrine getirilecek ve burada 20 günlük ikinci bir eğitim gördükten sonra 8 Kasım'da, 25. Amerikan Tümeni'nin emrinde cephedeki yerini alacaktı.

Tugay Komutan Yardımcısı Albay Celal Dora emrindeki birliklerin, 22 Kasım akşamı Kunuri'ye doğru hareketi, iki defa gerilla taarruzuna uğradı ve iki erimiz yaralandı.

23 Kasım günü tugayımız artık Kunuri mevzilerindeydi. Ancak 26 Kasım akşamı sayıları en az 300 bini bulan Kuzey Kore ordusu gece yürüyüşleri ile cepheye yaklaşmayı başardı ve daha ilk hamlede 2. Güney Kore Kolordusu'nu paramparça ederek ilk günün sonunda BM kuvvetlerini yarmış oldu. Böyle bir taarruzu beklemeyen BM ordusunda panik baş gösterdi. Cepheyi yaran düşman durdurulmalıydı ama nasıl Bunun için hazır kuvvet olarak 9. Amerikan Kolordusu'nun ihtiyatındaki Türk Tugayı ile 8. Ordu'nun ihtiyatındaki 1. Amerikan Süvari Tümeni ve 38. İngiliz Tugayı'ndan başka kuvvet yoktu.

Türk Tugayı hemen hareket etti. 38. İngiliz ve Amerikan Tümeni ise ancak bir gün sonra harekete geçebilecekti. Yani Türk Tugayı en az 1.5 gün boyunca tek başına savaşacak ve sel gibi akan Çin ordusunun üzerine yalnız yürüyecekti... Sağında ve solundaki dost kuvvetlerin nerede olduğunun ve düşmanın ne kadar kuvvetle, nereden geldiğinin bilinmediği, özetle dostla düşmanın seçilemediği bir kör yolculuktu bu!...

İşte bu bilinmezlik içinde yarılan bölgeyi tıkama görevini alan Türk Tugayı hızla yürüyüşe devam etti. Sonradan bu ani karar ve hızlı uygulamanın 8. orduyu bir kuşatmadan kurtardığı, dolayısıyla BM ordusunun yok olmasını önlediği anlaşılacaktı. Çünkü 8. Ordu, BM Ordusunun en büyük gücünü oluşturmaktaydı.

Bütün gün ve geceyi kuzeye yürüyerek geçiren Türk Tugayı, 27 Kasım sabahı sağ ve solunda dost birlikler olmaksızın, yalnız başına, meçhuller içinde ilerliyordu. BM ordusunun 26-27 Kasım günlerinde ne derece güç bir durumda kaldığı, birlikler arasında irtibatın kopuk, haberleşmenin gayet düzensiz olduğu ve Türk Tugayı'nın da bu mevkide, dipsiz bir karanlıkta yalnız başına bırakıldığı sonraki günlerde anlaşılacaktı...

Kurmayları ile durumu tartışan Tugay Komutanı, daha ileri gitmenin tehlikeli olacağını düşünerek bu koşullarda zor olmasına rağmen geriye dönüp, boğazdan sıyrılmaya karar verdi.