Erzincan felaketinin sorumlularını açıklıyorum!..

Önceki gün Erzincan'ın İliç ilçesindeki altın madeninde yaşanan felaketi duyduğumda, bu güzel ama aynı zamanda bahtsız ilimizin Türkiye'de depremin en çok vurduğu yer olduğunu düşündüm.

Hatta buranın yerlilerinin, yaşadıkları şehri anlatırken "Doğu Anadolu'nun bağrı, zelzelenin diyarı" dediklerini hatırladım.

Zira tarih boyunca yörede öylesine büyük depremler olmuş ki; Erzincan merkezde tarihi eser olarak sadece 3. Ordu Komutanlığı'ndaki İzzet Paşa Hamamı ayakta kalabilmiş.

Bu nedenle Erzincan'ın tarihi, aynı zamanda "felaketler tarihi"dir.

Erzincan'da bilinen en eski ve en yıkıcı deprem 1045 yılında yaşanmış. Öyle ki; ünlü tarihçi Urfalı Meteos, deprem sırasında yerde açılan yarıklara düşen insanların haykırış ve inleme seslerinin duyulduğunu yazmış. Bir başka tarihçi ise depremi; "Önce güneş rengini kaybetti, sonra korkunç gürültüler başladı. Muazzam ve muhteşem binaların tümü hasara uğradı. Şehir baştan başa yıkıldı. Yarık ve çatlaklar hasıl oldu. Hesapsız insan öldü" diyerek anlatmış.

Aradaki irili ufaklı sayısız depremi atlayarak 1939 Büyük Erzincan Depremi'ne geçiyorum.

1939 yılının karlı 27 Aralık'ını 28'e bağlayan gece, 02.00 de başlayıp 2 dakika süren 8,3 büyüklüğündeki bu depremde Erzincan adeta yerle bir oldu. Yaklaşık 40 bin kişi hayatını kaybetti. Şehirde 1937'de inşa edilen ve mühendisi Alman olan demiryolu Gar Binası dışında, hiçbir sağlam yapı kalmadı.