Atatürke saldıranlar onu itibarsızlaştırmak yerine Atatürk sevgisini körüklüyorlar!..

Ülkemizin dünyaca ünlü deniz ressamı Mustafa Günen, geçenlerde "sanat hayatımın baş yapıtı" dediği, fırtınalı bir havada Anıtkabir'e çarpan, ama ona ve ziyaretçilere en ufak zarar veremeden gerisin geri giden dalgaları resmettiği son tablosunun fotoğrafını paylaştı.

Önceki akşam Sözcü Televizyonu'nda yayınlanan, değerli meslektaşım Ece Üner'in moderatörlüğünü yaptığı "Sözün Gücü" programında, bu tabloyla ilgili yorumumu paylaştım.

Vatanımızı düşman işgalinden kurtarıp Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e saldırıların yoğunlaştığı şu günlerde Günen'in bu eseriyle, yobaz saldırganlara çok anlamlı bir mesaj verdiğini belirttim.

Atatürk'e düşman bir çevrede yetişmesine karşın, Atatürk hayranı bir sanatçı olan Mustafa Günen, Kur'an'ı da ezbere bilen değerli bir aydınımız.

Programdan sonra bana gönderdiği mesajda yorumumun çok isabetli olduğunu ifade ederek şu bilgileri paylaşmış:

"Sanki Çanakkale Savaşı olmamış, İstanbul işgal edilmemiş, Yunan orduları Anadolu'nun ortasına kadar gelmemiş de, Atatürk dışardan ordu getirmiş, Osmanlı saltanatını devirip kendi ilkelerini dayatmış gibi, akılları sıra onu karalıyorlar!..

Bu çok büyük bir haksızlık ve akıl tutulması. Çünkü Atatürk, Çanakkale Savaşı'nda Osmanlı subayıydı. Ne zaman ki İstanbul, emperyalistlerce işgal edildi ve Osmanlıdan umut kesildi, o zaman öne düşüp arkadaşlarıyla bu vatanı kurtardı ve cumhuriyeti ilan etti. Doğal olarak da akılcı, insana yakışan, çağdaş sosyal düzenlemeler getirdi. Akıllı bir insan, kaza üstüne kaza yapan arabayı mahveden bir şoförü yeniden direksiyona geçirir mi Tabii ki geçirmez!..

Kaldı ki bugün adına Kemalizm ilkeleri denilen cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılapçılık maddeleri, Atatürk'ün bulup geliştirdiği ilkeler değil. Bunlar, antropoloji, sosyoloji, psikoloji gibi, insana ilişkin akademik alanlarda oluşturulmuş bilimsel sonuçlar. Ve de bu ilkeler, Atatürk'ten önce olduğu gibi, sonrasında da birçok devletçe benimsenmiş durumda. Toplumsal yaşam ve insan gelişiminin doğal sonucu olarak evrensel kabul görmüş ilkeler. Kısaca söylersek; Atatürk'ün uyguladığı ilkeler, tıpkı değişmesi mümkün olmayan doğa yasaları gibi...

Tüm dünya biliyor ki, Atatürk çok okuyan hatta cephede bile kitap okumayı sürdüren bir liderdi. Aslında onun tek ve basit bir ilkesi vardı. O da; düşünceyi, inancı ve yaptığı her şeyi, akıl ve bilime dayandırmak... Unutulmamalı ki; akıl ve bilimle hareket etmek, aynı zamanda Kur'an'ın da birincil ilkesi. Bunu yaptığı için Kur'an'ı doğru anlayamayanlar ve dinden geçinenler, onu din düşmanı iftirasıyla karalamaya çalışıyorlar.

Rahmetli babam da Atatürk'ün dine düşmanı olduğu yalanıyla kandırılanlardandı. Bir sohbette o ve arkadaşlarına, "Atatürk'ün imam hatip okulları açması dine düşman olmadığının, tam tersine dine büyük bir hizmet verdiğinin kanıtıdır" demiştim. Çünkü tekke ve zaviyeleri kapatıp buna karşılık Diyanet'i kurdu. Böylece inançla ilgili dağınıklığa son verip, dinî sistemi Diyanet işlerine bağlayarak işi bitirdi. Eğer Atatürk dine düşman olsaydı, imam hatip okulları açmaz, Kur'an'ı Türkçe'ye çevirtmezdi. Atatürk, imam hatip okullarını açarak, Kur'an'a, dinimize hizmet etti.

Ancak ne yazıktır ki Kur'an'a inananlar şu soruyu sormadılar: Acaba Atatürk, tekke ve zaviyeleri kapatarak gerçekten de İslam dinine kötülük mü yaptı Bu sorunun cevabı bugün bile pek tartışılmıyor. Oysa merak etseler cevabı Kur'an'da var: