Almanyadaki gurur tablosu...

Son 15 günde, söyleşi ve imza günlerimiz için iki kez Almanya'ya gittim.

İlk durağım Frankfurt oldu. Salı günü de Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti'nin Gelsenkirchen-Schalke kentindeki etkinliğimize katılmak üzere Düsseldorf'a uçtum.

Özellikle son yolculuğumdan bazı çarpıcı gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Örneğin Düsseldorf Havalimanı'na inip, pasaport kontroluna doğru yürürken, yanıma yaklaşan iki yolcu ile kısa sohbetlerimiz oldu.

İkisi de Türkiye'de meslek edinmiş bu Türk yolcular, Almanya'ya yerleşmek üzere geldiklerini söylediler.

Nedenini sorduğumda ikisi de artık demokratik, yargısı bağımsız ve ekonomisi istikrarlı bir ülkede özgürce ve korku duymadan yaşamak, çocuklarını geleceğe burada hazırlamak istediklerini söylediler.

Gelsenkirchen'e ilk gelen Türkler, ağırlıklı olarak Zonguldak'daki kömür ocaklarında çalışan işçiler arasından seçilmişler.

Ruhr bölgesine yayılan kömür madenleriyle en ağır işlerde çalışmak için, sanki at satın alır gibi, dişleri kontrol edilerek, göğüslerine çarpı işareti konularak Almanya'ya getirilen (70'li yılların başlangıcı) ilk işçi kafilesinden bu yana, onlarla ilgili haberler, belgeseller yapıyorum.

Birinci kuşağın gurbetçileri, öylesine çok çalıştılar ki; Almanların 50 yılda çıkarabileceği kömürleri 15-20 yılda yeryüzü ile buluşturdular.

Ocaklar kapatılınca, sağlıklarını yüzlerce metre derinlikte bırakarak toprak üstüne çıkabildiler!..

Kazandıkları markları da, (Almanya'nın o yıllardaki para birimi) yemeyip, içmeyip yurda gönderdiler.

Türkiye ekonomisi döviz üretmekte zorlanınca o marklarla can simidi oldular.

Ama onlar hasretiyle yanıp tutuştukları ülkelerini her şeyin üzerinde tutmalarına karşılık, devletin tasarruflarına sahip çıkmaması nedeniyle hayatları pahasına sağladıkları birikimlerini ya Jet Fadıl gibi tokatçılara ya da "yeşil sermaye" dolandırıcılarına kaptırdılar!..

Aradaki sancılı 2. kuşağı geçiyorum. "Sancılı kuşak" diyorum, zira o gençler, yaşadıkları büyük uyum sorunu nedeniyle; ne Almanların beklentisine cevap verebildiler, ne de babaları gibi evlerine kapanıp sadece kendi kültürleriyle hayatlarını sürdürebildiler.

Hatta bazıları uyumsuzluğun getirdiği bunalımla uyuşturucu bağımlısı oldular ve çeşitli suçlara karıştılar.

Uyum sorununu atlatanlar ise çok başarılı oldular.

Günümüze gelirsek:

Frankfurt Fenerbahçeliler Derneği Başkanı Tunç Çolak kardeşim ve yönetici arkadaşlarının davetlisi olarak "Sevdamız Fenerbahçe" romanımı imzalamak ve söyleşide bulunmak üzere gittiğim Frankfurt Havalimanı çıkışında pasaportumu bir Türk-Alman polis memuru kontrol etti.

Bana öylesine ayrıntılı sorular sordu ki; yanındaki Alman meslektaşı