Sabahleyin elektronik posta kutuma gelen iletileri okurken karşıma çıktı. Anlattığı kadarıyla kimseye zarar vermeksizin yasalara bağlı yaşarken, aklının ucundan bile geçmeyen korkunç olayları peş peşe yaşamak zorunda kalmış. Öylesine dehşet verici olaylar ki; filmi yapılsa "Senarist amma da abartmış" denilir. (Eğer bu kadın okurum yayınlanmasına karar verirse, hayatını mahveden dehşet verici olayları televizyona, ARENA'ya taşıyacağım.)
Yazdıklarını tekrar tekrar okuyup gözümde canlandırırken, "çakallarla adalet bekçilerinin mücadelesini" anlatan o hikayeyi hatırladım.
Anlatayım:
★★★
akalın biri aç kalınca kasabaya inmiş.
Sütçünün süt çanağını devirerek sütü içmiş, fırıncının tezgâhından ekmeği yemiş, nihayet bir kasabın vitrininden kocaman bir but kapıp güzelce mideye indirmiş.
akalın ve etin kokusunu alan kasabanın tüm köpekleri toplanmış, çakalı yakalamak için ardından koşturmuşlar.
★★★
akal önde, köpekler arkada, amansız bir kovalamaca başlamış ama bir süre sonra, sütçünün köpeği yorulup takibi bırakmış.
Biraz daha geçince bu sefer fırıncının köpeği, nefes nefese kalıp, takipten vazgeçmiş.
En son, kasabanın çıkışına yakın bir yerde, kasabın köpeği de pes etmiş ve yorgunluktan dili bir karış dışarıda geriye dönmüş.
★★★
akalın arkasında kala kala bir tek demircinin köpeği kalmış!
akal önde demircinin köpeği arkada müthiş kovalamaca sürerken, kasabadan çıkılıp kırlara, oradan da tepelere varılmış.
Nihayet çakal da yorgunluktan dayanamayıp durmuş ve demircinin köpeğine öfkeyle seslenmiş;
"Yahu arkadaş, sütçünün sütünü içtim tamam, fırıncının ekmeğini yedim o da tamam, hadi kasabın etini kaptım ama buna rağmen onlar bile pes edip bırakmışken, ben demirciye ne yaptım ki ayrılmıyorsun peşimden.."