Patolojik siyaset

Dünya halklarının İsrail'e karşı birleşmesiyle Gazze'de nihayet barış için umutlanırken, ülke içinde de CHP'nin katılmadığı TBMM'nin yeni yasama yılı açılışında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile muhalefet liderlerini bir arada gösteren fotoğraf karesi günlerdir konuşuluyor, tartışılıyor... Sanki sıra dışı, şaşılacak bir durum varmış gibi... Oysa bu fotoğrafta şaşılacak hiçbir şey yok. Ama olması son derece normal bir görüntünün sosyal medya platformlarındaki paylaşımlarla anormal olarak gösterilmesi ve bu bağlamda hainlik, ihanet suçlamalarıyla linç kampanyası yürütülmesine bakıldığında tedirgin edici "patolojik" bir durum var... İnsanlar selam verdi, ayaküstü sohbet etti diye eleştiriliyor. Gizli kapaklı değil herkesin gözü önünde kameralar karşısında yaşanan gelişmelerde bile... Daha kısa bir süre önce de Meclis'de MHP Lideri Bahçeli'yle selamlaşan CHP'li bir vekil, "nasıl bunu yaparsın" diye bir başka CHP'li vekilin hışmına uğradı...Bunun içinde açıklama yapmak zorunda kaldı... Bu da hem parti içinde hem taraftarları nezdinde anlaşılmaz ayrışmalara, tartışmalara neden oldu... 31 Mart yerel seçimleri sonrası başlayan normalleşme ya da yumuşama adına ne derseniz deyin siyasetteki bahar havasıyla sadece karşılıklı ziyaretler ve liderlerin birlikte verdikleri fotoğraf karelerinin bile topluma olumlu yansımaları var derken CHP Genel Başkanı Özel'in partisinden gelen "iktidarla müzakere değil, mücadele edilir" eleştirileri, baskısı ve sonrasındaki enteresan gelişmelerle nasıl tornistan yaptığı, siyasi atmosferin daha da sertleştiği malum...

Herkesin fikir ayrılıkları olabilir, tartışabilir bu düşman olduğumuz anlamına gelmiyor ki, selamlaşmak, hâl hatır sormak iki yüzlülük falan da değil... İnsani diyalog ve toplumun arzuladığı, beklediği şeyler bunlar. Keşke benzerleri sıklıkla yaşansa, yinelense, gerilim, stres azalsa. Ama tam tersi olmaması için sosyal medya paylaşımlarıyla bilerek isteyerek enfekte ediliyor...Gerilim tetikleniyor, normalleşme olmasın diye...

***

Tam anlamıyla ideolojik körlük durumu var siyasette... Birinin ak dediğine diğeri hiç sorgulamadan, soruşturmadan anında "Hayır, o kara" yanıtını veriyor. Ya da biri siyaseten yanlış yaptığında, hiç kimse bunun doğruluğuna, yanlışlığına bakmadan, "Tezgâhtır" diyerek savunmaya geçiyor, hatta umursamadan "Ama öteki de şunu yaptı" diye pozisyon alıp olayın gazını almaya çalışıyor. Kötü örneğin, örnek olmayacağını umursamadan... Yani siyasiler, kişi ve kurumlar olayları değerlendirirken nesnel gerçekliği aramak yerine daha çok kimliklerinin, ön yargılarının, duygularının, psikolojik ve sosyal benliklerinin etkisiyle hareket ediyor. Evet, bu geçmişte de vardı ama insanlar bugünkü kadar körü körüne savunma noktasında değillerdi. En azından arada bir de olsa "Eleştiriler doğru mu, haklı mı acaba" diye merak ederlerdi. Şimdilerde ise doğruluğuna, yanlışlığına bakılmaksızın anında yalanlama geliyor. Ve hem siyasi taraflar, sözcüler arasında hem de sosyal medya platformlarında karşılıklı karalama ve kusur arama bombardımanı yaşanıyor. Hem de eskilerdekinin aksine çok kaba bir dil ve üslupla, hatta nefret boyutuna varan, birbirleriyle ilgili büyük şüpheler yaratacak ifadelerle. Mesela Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan arasındaki diyaloglar ve meydan konuşmalarında esprili atışmalar olurdu…Bugüne bakıldığında ise liderlerin her geçen gün dozunu artırarak sürdürdüğü birbirlerini itibarsızlaştırıcı tartışmalar ve polemikler daha ön planda. Kullandıkları üslup da topluma, siyasi parti tabanlarına olumsuz yansıyor. Buna bir de "lidere tam biat" ve kendini gösterme sevdalılarının tetiklemeleri eklenince iş hepten çığırından çıkıyor. Diyalog ortamını öteleyen, kutuplaşma, ötekileştirmeyi önceleyen patolojik siyaset söz konusu yani..