Doğu Akdeniz'den Afrika Boynuzuna Yeni Güç Dengesi

Küresel sistem özellikle son on yılda benzeri görülmemiş bir dönüşüm sürecinde. Yaşanan bu dönüşüm sadece küresel güçler arasındaki rekabetle anlamlandırılabilecek boyutun çok daha ötesinde. Nitekim bölgesel aktörlerin sahada kurduğu yeni ittifaklar bu dönüşümün şekillendirici unsurlarından. Doğu Akdeniz'den başlayıp Kızıldeniz üzerinden Afrika Boynuzu'na uzanan kadar uzanan hat, bu dönüşümün en belirgin sahası haline geldi. Tarih boyunca ticaret yolları, enerji koridorları ve deniz üstünlüğü mücadelelerinin merkezi olan bu bölge, bugün yeniden küresel jeopolitiğin yönünü belirleyici etkiye sahip durumda.

Dolayısıyla bölgede Türkiye ve Mısır'ın son bir ay içinde göstermiş olduğu stratejik iş birliği ve atılan adımlar bölgede önemli bir dönüşümün yaşandığının göstergesidir. İkili ilişkilerin normalleşme seviyesinden stratejik iş birliğine dönüşmesi savunma sanayii konularında iş birliklerini daha fazla öne çıkarmış durumda. Türkiye-Mısır savunma sanayii ortaklığı yalnızca ikili ilişkilerde yeni bir sayfa açmıyor, ayrıca Afrika'da dengeleri etkileyebilecek stratejik bir hamle niteliği taşıyor. İki ülkenin caydırıcı gücü ve bölgesel ağırlığının birleşmesi, hem Afrika'daki kriz alanlarında iş birliğini derinleştirme hem de Türkiye'nin Afrika'da savunma sanayii varlığını daha fazla güçlendirme potansiyelini taşıyor. Ancak Türkiye-Mısır iş birliğinin ikili ilişkilerin ötesinde Doğu Akdeniz, Kızıldeniz ve Doğu Afrika bölgeleri başta olmak üzere çeşitli bölge ve dosyalara etkisi olduğu bir gerçek.

Bölgesel Jeopolitiği Yeni Haritası

Doğu Akdeniz'in artık sadece enerji denklemi üzerinden okunması yeterli değil. Bölge, çok katmanlı bir güç mücadelesi alanı haline gelmiş durumda. İsrail'in, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan ile derinleştirdiği askeri ilişkiler, bölgenin stratejik dengelerini kalıcı biçimde değiştiriyor. GKRY'de konuşlandırılan İsrail menşeili Barak MX hava savunma sistemleri İsrail'in günümüze dek Gazze, Lübnan, Suriye ve İran'a uzanan operasyon zincirinin teknik arka planını oluşturuyor. Bu durum, Kıbrıs'ı artık sadece bir ada olmaktan çıkarıp, bölgesel güvenlik ağının düğüm noktası haline getiriyor.

Bu jeopolitik kaymanın bir diğer göstergesi ise GKRY'nin Afrika'ya yönelik diplomatik açılımı. Uzun bir aradan sonra Güney Kıbrıs Dışişleri Bakanı'nın Etiyopya'yı ziyaret etmesi ve iki ülke arasında siyasi istişare, eğitim ve araştırma alanlarında Mutabakat Zaptı imzalanması, yeni bir yönelimin habercisi niteliğinde. Yunanistan-GKRY hattı, artık Doğu Akdeniz'deki söylemini Afrika diplomasisine taşımaya çalışıyor. Bu durum, Afrika'daki rekabetin ekonomik olmanın ötesinde jeopolitik bir nitelik kazandığını da gösteriyor. Kısacası İsrail'in farklı aktörler üzerinden Sudan, Somali ve Yemen gibi ülkelerde yürüttüğü vekil savaş stratejisi bir yandan Libya ve Suriye'deki askeri etkinliğiyle birleştiğinde, Akdeniz'den Hint Okyanusu'na kadar uzanan bir etki zincirini ortaya çıkarıyor. Bu tablo, bölgeyi birbirine bağlayan bir jeopolitik hat haline getiriyor.

Yeni Eksenin Dönüştürücü Etkisi

Türkiye ile Mısır arasındaki stratejik iş birliği ve yakınlaşma, bölgesel dengeleri yeniden tanımlayabilecek stratejik bir adım olarak öne çıkıyor. Yakın dönemde HAVELSAN ile Mısır Arap Endüstrileşme Kurumu (AOI) arasında imzalanan anlaşma, dikey iniş-kalkış yapabilen insansız hava araçları (İHA) ve insansız kara araçlarının ortak üretimini kapsıyor. Bu teknik bir iş birliği olmakla birlikte Türkiye'nin savunma teknolojilerinde elde ettiği bilgi birikimini Afrika pazarına Mısır üzerinden taşımayı hedefleyen uzun vadeli bir stratejik vizyonu da ortaya koyan bir gelişme olarak okunabilir.

Nitekim Mısır, Afrika'da en güçlü ordulardan birine sahip. Diplomatik nüfuzu, Arap Birliği ve Afrika Birliği içindeki ağırlığı, Mısır'ı doğal bir bölgesel merkez haline getiriyor. Türkiye ise uzun süredir Afrika'da yürüttüğü ortaklık politikasıyla kıta ülkeleri nezdinde güvenilir bir aktör konumunda. Dolayısıyla Türkiye ve Mısır'ın stratejik ortaklığı, Doğu Akdeniz'den Afrika Boynuzu'na kadar uzanan hattın geleceğini doğrudan etkileyebilecek nitelikte.

Özellikle Sudan, Somali ve Libya gibi kriz alanlarında Türkiye ve Mısır'ın eşgüdüm içinde hareket etmesi, bölgesel istikrara kuşkusuz katkı sağlayacaktır. Aynı şekilde Doğu Akdeniz'de düzenlenen ortak deniz tatbikatları, iki ülkenin kara, hava ve deniz platformlarında özellikle deniz güvenliği ve kıta sahanlığı konularında ortak politika geliştirebileceğini gösteriyor. Dolayısıyla bu tablo geniş ölçekte, Kızıldeniz ve Afrika Boynuzu güvenliği açısından yeni bir denge unsuru ortaya çıkarma fırsatını sunmaktadır.